18 yıldır uygulanan, “toplumu birbirlerine yabancılaştırma ve düşmanlaştırma politikası” Türkiye’yi bölünme noktasına getirdi!

Dünyayı kasıp kavuran ve insanları ayırımsız öldüren koronavirüs salgınında dahi yurttaşlar farklılıkları nedeniyle acımasızca dışlanıyorlar.

İnsani duyguların kaybolduğu, yerini kin ve nefretin doldurduğu bir iklim yaşanıyor... Bu durum ne kadim kültürümüze ne inançlarımıza ne de insanlık onuru ve ahlakına yakışmıyor. Partili Cumhurbaşkanı rejiminde, tarafsızlık olmadığı, hak ve özgürlükler askıya alındığı, hukuk ve adalet yolu kapandığı için birey ve toplumlar rahatlıkla dışlanabiliyor. Dolayısıyla yurttaşlar arası düşmanlaşma hızlanıyor!

Virüs kadar tehlikeli bir durumla karşı karşıyayız!

Bakın;

-4 Nisan 2020 tarihli gazete Duvar’ın haberinde;” Ölüm orucu eyleminde vefat eden Grup Yorum üyesi Helin Bölek'in cenaze törenine polis tazyikli su ve gazla saldırdı. Gözaltına alınanlar oldu. Ve polis baskısı sonucu aile cenazeyi yıkamadan defnetmek zorunda kaldı.”

-09 Mayıs 2020 tarihli T24 ‘ün haberindeyse; "Kayseri Ülkü Ocakları Başkanı Serdar Turan, ölüm orucu sonrası hayatını kaybeden Grup Yorum Üyesi İbrahim Gökçek’in cenazenin Kayseri'ye getirilmesi halinde gömülmesine izin vermeyeceklerini , bir grup ülkü ocakları üyesi de “Gömseler bile çıkarıp, yakarız" tehdidinde bulundu.

Bu haberler, yurttaşlarımızın bir bölümünün insanlıktan uzaklaştıklarını gösteriyor! Ayrıca toplumun ruh sağlığıyla ilgili de vahim mesaj veriyor.

Düşünün, aynı ülkenin yurttaşları mezardan bir diğer yurttaşının naaş’ını çıkarıp yakacak kadar birbirilerine düşmanlaştırılmışlar!

Neyse ki; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli sağ duyu göstererek, Başkan Serdar Turan’ı görevden aldı ve Kayseri’deki tüm ülkü ocaklarını kapattığını açıkladı…

Haberlere devam edelim; Diyarbakır Valisi Hasan Güzeloğlu, “AKP il ve ilçe başkanları ile video konferansla toplantı düzenledi.”

Uygulanan partizanca duruma tepkiler geldi. İktidar umursamadı. Bu haberi okuduğumda Mersin Valiliği sırasında yakından tanıdığım tam bir devlet adamı olan merhum Naim Cömertoğlu’nun Malatya’da Başbakan Özal’a verdiği cevabı hatırladım. Miting sırasında otobüsün üzerinde çökmesini isteyen Özal’a “Devletin valisiyim. Vali çökmez!” diyebilmişti...

Aslında ilin valisini de partisinin il başkanını da aynı kişi atıyor.

Dolayısıyla Vali’nin AKP’lileri toplamasını yadırgamamalıyız.

Çünkü taraflı ve demokrasiyi özümsemeyen bir siyasal yönetimle idare ediliyoruz! Eşitliğe riayet etmeyen, kendinden olmayanı dışlayan bir yönetim biçimi hüküm sürüyor. Kamunun tüm gücünü, yasama, yargı ve güvenlik erklerini elinde tutuyor!

Bu durumda kimse kendini güvende hissedemez! Hele hele yurttaşı koruyacak, toplumsal muhalefete önderlik yapacak parti ya da toplumsal sivil örgütler işlevsiz bırakılmışsa, o zaman can ve mal güvenliği de ortadan kalkmış demektir...

Her gün aşağılanan, çaresiz bırakılan insanlar korkar! Bir süre sonra korku öfkeyi, kini ve düşmanlığı yoğunlaştırır.

Düşmanlık ise baskı ve zulmü getirir.

Yani sonu ölüme giden bir yol açılır…

Toplumsal barış ortadan kalkar!

Şimdi bir partinin devletinde bunlar yaşanıyor! İktidarın baskı ve korkutma yöntemini kullanması, toplumsal hoşgörü, insan sevgi ve saygısı ile empati refleksi yok ediyor!

Din ve inanç sömürüsüyle ülkeyi yönetenleri dengeleyip frenleyecek güçler ortadan kaldırılmış durumda!

Halk yerine ümmet, yurttaş yerine kulluğu oluşturan bir siyaset uygulanıyor!

Ve ekonomi çöküyor. Böylece işsizlik ve açlık hemen kapımızda bekliyor.

Birey ve toplumları kinle ayrıştırılan, hele hele 3. Emperyalist yayılmacılığın tam göbeğinde bulunan Türkiye’nin bu siyaset biçimiyle kendini kurtarması zor görülüyor!

Özetle; Eğitimi bilime dayamayan, teknolojik gelişmeyi takip edemeyen, AR-GE’ye kaynak bulamayan, tarımı yok sayan, emek ve emekçilere değer vermeyen tek adamın yönetiminde kutuplaştırılmış bir ülkenin, 2 binli yıllarda ayakta durması mümkün değildir!