Başkasının başarısı ile mutlu olmak, giderek canına okuduğumuz şu masum kürede bir hayli yaygındır. Okullarda alınan kötü notlar kazanılmış bir maçla anında unutulur. Küçük sanayi siteleri “Bizim takım bu hafta kazandı” diyerek bir hafta boyu mutlu mesut yaşayanlarla doludur.

Şimdi komşuda SyrIza seçim kazandı ya sağdan sola hep birden SyrIza sevgisi pik yapıverdi.  Meğer Alexis Tsipras’ın ne kadar çok arkadaşı, dostu varmış da haberimiz yokmuş.

Anımsıyorum da 2007 yılında SyrIza’nın önemli bileşenlerinden Synaspismos ile ÖDP “Silahlanmaya hayır, tek çözüm barış” kampanyası kapsamında  Ayvalık ve Midilli’de bir araya gelmiş ortak basın toplantıları gerçekleştirmiştik. O dönem kendi ülkelerinde oy barajı çevresinde dolanan ve baraja takılan  iki parti olarak barış çağrımız pek ses getirmemiş deyim yerindeyse esamemiz okunmamıştı. Yine o günlerde silahlanmaya ağırlık veren AKP ve ceberrut polisi peşimizden ayrılmazken bugün aynı AKP sahteliği ayan beyan okunan sıcak mesajlarla Kıbrıs’a yönelik yatırım peşinde.

Komşularla “sıfır sorun” deyip ardından saldırgan bir tavır göstererek neredeyse tüm komşularıyla çatışır hale gelme becerisini göstermiş olan AKP’nin  hiçbir yaklaşımı samimi bulunmamakta. . Çözüm süreci laflarının ne kadar yapay olduğu ve bu yapaylığın  hemen hemen her konuya yansıyor olması, “ AKP gülümseyerek yaklaşıyorsa bilin ki gözünüzü oymak üzeredir” söylemini haklı çıkarmaktadır. Kulağa hoş gelen her söyleminin altında bir hinlik, bir çıkar, argo deyimle bir üçkağıt mevcuttur.

Dezenformasyon, demagoji ve kandırma, aldatma konusunda bir hayli ustalaşmış durumdadırlar. Tribünlere oynama deyimi tam da bunlar içindir. Örneğin, bir yandan İsrail’e verip veriştirirken öte yandan Filistinlilere karşı her daim İsrail ve ABD’nin yanında tavır almış Suudi Kralı için yas ilan edip cenazesinde diz kırmak gibi.. Örneğin, 2010 Anayasa değişikliğiyle  “sendikal hakları genişletme” ve “Kamu emekçilerinin sendikal haklarının uluslararası mevzuata uygun hale getirildiği” çarpıtmaları gibi...

O gün yaldızlı sözlere kanıp Anayasa’ya evet oyu veren çalışanların pek çok hakkı gasp edilmiş olup büyük bir geri gidiş sözkonusudur. Rakamlar ortada, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 24 Ocak 2015 tarihli Resmi Gazete’de Ocak 2015 dönemine ilişkin işçi sendikaları üye sayılarına ilişkin istatistikleri açıkladı.

12 milyon 180 bini aşkın işçinin büyük çoğunluğu (% 90’a yakını) sendikasız kaldı. Öte yandan taşeronlaştırma sayesinde işverenin hileli işkolu bildirimi yapması sonucunda on binlerce işçinin sendikal örgütlenme hakkı gasp edildi, edilmeye devam ediyor.

SGK Bşk.Yardımcısı Fatih Acar’ın beyanına göre 22 milyon civarında çalışan bulunurken bunun 10,4 milyonu kayıtdışı. Öte yandan, 12milyon 180 bin işçi, 2.36 milyon memur olduğu ve 10,4 milyon kayıtdışı tespiti dikkate alınırsa gerçek çalışan sayısı 25 milyonu bulmaktadır. Bu gün itibariyle grevli toplusözleşmeli sendikalı oranına gelince sadece ve sadece % 5.2’dir. Yani, 25 milyon çalışanın sadece 1,3 milyonu... Kaldı ki, çok kolay bir biçimde kullanılan  “grev erteleme” silahı ile işçiler her grev kararında vurulmaktadırlar.

Sendikalaştıkları için işten atılanların listesi herhalde rahatlıkla birkaç ciltlik bir kitap oluşturur.

Ocak 2015 istatistiğinde Bakanlığa kayıtlı sendikaların sayısı 142 olarak açıklandı. Bu sendikalar içinde işkolu barajını aşan sendikaların sayısı ise 49’da kaldı. Buna göre sendikaların yalnızca yüzde 34,75’i işkolu barajını aşabildi. DİSK bünyesinde 19 işkolunda örgütlü üye sendikalarından sadece 4’ü (Lastik-İş, Tekstil, Birleşik Metal-İş ve Genel-İş) işkolu barajını aşabildi. İşkollarına göre Ocak 2015 istatistiğini incelediğimizde, Basın, Yayın ve Gazetecilik ile Sağlık ve Sosyal Hizmetler işkollarında çalışan sayısının azaldığı belirlendi.

Özellikle kayıtdışının en çok olduğu ve iş cinayetlerine en açık sektör olan inşaat sektöründe sendikal örgütlenme % 2,68 ile yok denecek düzeyde. Bu işkolunu %3,99 ile Konaklama ve Eğlence, %5,12 ile Basın, Yayın ve Gazetecilik, %5,17 ile Sağlık ve Sosyal Hizmetler, %5,25 oranıyla Ticaret, Büro, Eğitim izlemekte.

Türkiye yeni bir seçim atmosferine girerken AKP yine yalan, aldatmaca ve dezenformasyon taktiğine başvurmaktan kaçınmayacaktır. Faşizan baskı ile sindirdiği kitleleri ise ancak yeni oluşumlar, umut yüklü hareketler canlandırabilir.