Birkaç gün önce, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Merkez Bankası başkanının görevden alındığı haberine uyandık. Fiilen Merkez Bankasının bağımsızlığını ortadan kaldıranlar, bu kararnameyle fiili durumu yasal düzenlemeyle tescillediler. Yüzbinlerce insan son birkaç yıldır gecenin karanlık köşelerinden yaşamlarını yıkan kararnameleri tanıyor. Bu sefer rejimin alamet-i farikası gece yarısı kararnamelerinin muhatabı Merkez Bankası başkanıydı. Gerçi Başkan Çetinkaya’nın deneyimi, “barış” dedi […]

Birkaç gün önce, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Merkez Bankası başkanının görevden alındığı haberine uyandık. Fiilen Merkez Bankasının bağımsızlığını ortadan kaldıranlar, bu kararnameyle fiili durumu yasal düzenlemeyle tescillediler. Yüzbinlerce insan son birkaç yıldır gecenin karanlık köşelerinden yaşamlarını yıkan kararnameleri tanıyor. Bu sefer rejimin alamet-i farikası gece yarısı kararnamelerinin muhatabı Merkez Bankası başkanıydı.

Gerçi Başkan Çetinkaya’nın deneyimi, “barış” dedi diye, haber yaptı diye, sivil toplum kuruluşlarında çalıştı diye gece yarısı kararnameleriyle işten atılan hatta hapsedilenlerden epey farklı…

Zira TCMB başkanlığına giden yolculuk da benzer keyfi düzenlemelere dayanmıştı. O dönemde kanun siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler alanında eğitim almış olanların TCMB Başkan Yardımcılığına atanabilmesine müsaade etmiyordu. Hooop kanun değiştirildi ve değişiklikten tam 25 gün sonra da siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler okumuş olan Çetinkaya TCMB Başkan Yardımcılığına atandı. Türkiye’nin para politikalarına yön verecek kişi olma yolculuğu, bir düzenlemeyle başladı, benzer bir düzenlemeyle de sonlanıverdi.

Kaybedilen Merkez Bankası bağımsızlığının ötesinde bir şey oldu, bir kez daha. Saray bilerek ve isteyerek keyfi, ahbap-çavuş ilişkilerine dayalı, aile şirketine dönüştürülen devlet yapısını inşaya devam ediyor. Faizi düşürmedi diye kızıp TCMB başkanını görevden alarak da bizzat faizleri arttıran en temel unsur oluyor iktidar.

Derken Pazartesi sabahı ODTÜ’den gelen çığlığa uyandık. İktidar “polis zoruyla”, “ruhsatsız” “KYK yurdu” yapımı uğruna onlarca yıl önce emek emek dikilmiş ağaçları kesiyor. Tırnak içinde yazılanlar bu yaşananın ODTÜ ve ağaçların çok ötesinde iktidarın kurduğu düzene dair olduğunu gösteriyor.

KYK yurtları öğrencilerin barınma ihtiyacına yanıt veren yapılar olmaktan çıkalı çok uzun zaman oldu. Bu yurtları iktidar bir baskı ve tamamlayamadığını itiraf ettiği kültürel dönüşümünün aracı olarak görüyor. ODTÜ’de temsil edilen özgürlükçü ve bilimsel anlayışla kökten mücadele eden iktidarın hırçınlığının nedeni de bu.

Doğanın ciğerini söküp atarak yerine ruhsatsız bir yapı dikmek de iktidarın keyfiliğe, hukuksuzluğa, ranta ve talana dayalı düzeninin parçası. Haftalardır ağacına, okulunun köklerine, değerlerine sıkı sıkıya sarılmış olan gençlerin gücünü polis zoruyla kırabileceğini sanmaları da öyle…

Derken AKP’nin bu hafta TBMM’ye getireceği bir torba yasanın haberi geldi. Kanun bükücüler bu sefer de TCMB’nin ihtiyat akçesini gasp etmek için yola koyulmuştu. Ülkenin kaynaklarını üretim yerine ranta yönlendirerek dışarıya bağımlı bir ekonomik düzen kuruldu. Her tür adaleti yok sayarak halk değil Saray ve çevresi gözetildi. Kurulan bu düzen ekonomiyi kuruttu. Ülkenin tüm kaynaklarını tükettiler. Ekonomide kıyıda köşede kalan kaynaklara böyle hunharca saldırıyor olmaları da bundan. Halkın vergisinin biriktiği Hazine kaynaklarına ve Cumhuriyetin elde kalan miraslarına Varlık Fonu yoluyla el koyulmuştu, şimdi bu torba yasayla halkın TCBM’de ihtiyati olarak biriktirdiği akçesine de el koymaya hazırlanıyor.

Akşam saatlerinde ise bir yıllık bir gecikmeyle 11. Kalkınma Planı ulaştı elimize. Kişi başına milli gelir hedefi 25 bin dolardan 12 bin 484 dolara, ihracat hedefi 500 milyar dolardan 227 milyar dolara, işsizlik hedefi ise yüzde 5’ten yüzde 9,9’a revize edilmiş.  2023 için ortaya konan tüm hedefler beş yıl içerisinde yarı yarıya düşmüş.

Haber üstüne haber… Hepsi aynı şeye işaret ediyor. AKP’nin kurduğu ve kendisini var eden düzen çöküyor. Çöktükçe hırçınlaşıyor. Biliyor ki bir değişim geliyor.

Ve açık ki bu değişim, yıllardır hiçbir baskıya boyun eğmeyen, ülkenin ilerici güçlerinden, yıllardır eşitlik, özgürlük, laiklik, barış ve demokrasi mücadelesini birikimli bir güce dönüştürenlerden ve bu ilkelerde ısrar ederek gelecek.

Bugün yaşanan çöküşün ve krizin kurucu ortaklarından gelmeyecek.