Ankara’da atkestanelerinin mevsimi bitti. Kış bütün gücüyle egemenliğini kurmak üzere. Soğuklar tez elden bastırdı. İlk kar düştü çoktan bahçelere. Salgının, fukaralığın, adaletsizliğin, kıyımın yanına bütün gücüyle hüzünlü bir karanlık eklenecek… Ta ki, bahar yeniden kapıyı çalana kadar…

Yaşayana ruhunu verir bir kent. Onun koynunda uyur, uyanırsın. Rüzgârında savrulur, yağmurunda ıslanır, güneşinde ısınırsın. Ufkunda umudu büyütmeyi öğrenirsin. Ekmeğini kazandığın yerdir. Kurduğun aile gibidir. Ayrıldığın anda eksikliği boğazına yapışır. Anılar biriktirirsin orada. Başka bir kentle aldatsan da onu… Günü gelince yürüdüğün sokaklarda izini ararsın. Sevsen de sövüp saysan da yaşamın kazınır kentin bir noktasında. İşte orası senin ağırlık merkezindir.

Şen sakrak bir gülüş sunar apaydınlık bir kent. Sabah, “Günaydın” diyen yüzlerle karşılaşmayı alışkanlık haline getirirsin. Gökyüzüne umutla bakmaya çalışırsın. Sabah kopardığın leylağı ceketine iliştirirsin. Çiy tanesini avucuna alırsın. Yağmurdan sonra ortaya çıkan sümüklüböceklerini görüp avunursun. Çam ağaçlarına misafir olan kardan sakınmazsın. Sokakta oynayan neşeli çocuklarla yaşama sevincin artar. Derken yeniden günün son siyasi gelişmelerini okursun. İçin çekilir. Kararırsın olduğun yerde.

Böyle zamanlarda yeniden sözcüklerin büyüsüne sığınırsın. Kar düşerken toprağa, şiirlere göz gezdirirsin. Cenap Şehabettin’in “Elhan-ı Şita”’ın ilk dizelerini okursun: “Bir beyaz lerze/bir dumanlı uçuş:/Eşini gaip eyleyen bir kuş/gibi kar/geçen eyyam-ı nevhabarı arar!”

Sonra Ahmet Muhip Dıranas’ın “Kar” şiiri geçer içinden: “Kardır yağan üstümüze karanlık bir geceden/Yağmurlu, karanlık bir düşünceden/Ormanın uğultusuyla birlikte/Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte/Kar yağıyor üstümüze inceden…” Böylece bir kere daha yaşadığımız uzun karanlık gece de tescillenmiş olur. Uğultunun ortasında kalbini korumaya almaya çalışırsın.

Ataol Behramoğlu’nun, “Beyaz, ipek gibi yağdı kar/Bir kız kardan hafif adımlarıyla yürüyüp geçti hayal içinde/Arkadaşlarımı düşündüm, sevgili şeyleri/Sanki her şey bizimle var ve bizimle olacak/Şarkılar çaldı odalarda/Bütün insanları sevmek gerektiğini düşündüm/Düşmanlarımız dışında”yla yeniden sorgularsın geçmişini. Yarınlara dair düşünsel yanını pekiştirirsin. Nice ağır bedeller ödenen arkadaşlıklar, dostluklar geçmiştir tarihinden… Bir şeyler en kalın harflerle yazılmıştır günlüğüne. Burnunun direği sızlar.

Hele bir de sevda sarmalına düştüysen Metin Altıok el verecektir sana: “Kar var yaşadığımız günlerde./Umutsuzluk çevremizi kuşattı,/Kıtlık kıran gündemde./Yine de ele güne karşı,/Özenle saklıyorum yüreğimde/Sana duyduğum aşkı,/Dört yanım kar içinde”

Sonra Behçet Aysan seslenir kapının ardından: “Kar yağıyor dışarda/Mektubun yeni gelmiş/İstanbul kokuyor/Dışarda kar yağıyor/Seni seviyorum”

Böylece kışın içinden de kitaplara tutunarak geçersin bir kere daha. Dayanışmanın en saf halidir yazılanlar… Ahmed Arif’in; “Dayan kitap ile/Dayan iş ile/Tırnak ile, diş ile,/Umut ile, sevda ile, düş ile/Dayan rüsva etme beni”yle tekrar nefes alırsın. Dayan dersin, biraz daha dayan!

Çünkü bilirsin, değişim kapıda…