Müzik dışında farklı sanat dallarındaki üretimlerin de desteklendiği Çekirdek Sanat Evi’nin ayrıksı özelliklerinden biri de dinletilerin kasetleştirilmesi ve satın alınabilmesidir.

Değişime kapı aralayan müzikal denemeler: Çekirdek Sanat Evi

OZAN EREN

Aralık bitmek üzere… Yeni yıla hangi müzisyenle ya da hangi şarkıyla girmek isterdiniz? Zor anlarınızda yanınızda olan notaların sahipleri 2022’de de yanınızda olacak mı sizce? Bazı sanatçılar ya da sanat akımları, içinde yeşerdiği dönemin ötesinde fikirlere sahiptir. Bu tarz fikirlerin sahipleri yüksek kültürel sermaye taşımakla birlikte (“kültürel sermaye” kavramını Pierre Bourdieu’ye referansla kullanıyorum) toplumsal yapıda yeterli değişim henüz gerçekleşmemiş olsa bile değişime kapı aralarlar. Bu sanatçıların kültürel katkıları, aradan uzun yıllar geçse de unutulmaz; dönemlik müzik projelerinden ya da sezon şarkılarından ayrılırlar. Fikret Kızıloku ve Bülent Ortaçgil’i bu tarz sanatçılara örnek olarak göstermek mümkün. Kızılokun 1983te temelini attığı, zaman içinde Ortaçgil’le birlikte şekillendirdiği Çekirdek Sanat Evi’yse müzikal arayışlara ve denemelere açık bir oluşum olmakla birlikte birçok özgün müzik projesine ve müzisyene ev sahipliği yapmış bir proje. Bu alternatif oluşumu analiz eden bir yüksek lisans tezi de (Pehlivanlı, 2021) mevcut. Çekirdek Sanat Evi deneyimine dair doğrudan ya da dolaylı olarak fikir sahibi olan 22 kişiyle yarı yapılandırılmış görüşmeleri içeren bu çalışmaya YÖK Ulusal Tez Merkezi üzerinden ulaşmak mümkün.

Türkiye siyasi tarihindeki yeni askeri darbenin politik, ekonomik ve kültürel alanı şekillendirdiği 1980’ler, Türkiyede neoliberal politikaların hayata geçirildiği yıllar olarak bilinmekte. Turgut Özal’ın politik ve ekonomik alandaki baş aktör olarak karşımıza çıktığı bu dönemde özelleştirme girişimlerinin somut yansımaları hayatımızda hissedilir olmaya başlamıştı. Diğer yandan, Amerika’da Ronald Reagan’ın, İngiltere’de Margaret Thatcher’ın ve Türkiye’de Özal’ın başkanlık/başbakanlık deneyimlerinin benzer dönemlerde olması muhafazakâr partilerin ve liberal politikaların eş zamanlı yükselişine işaret etmektedir.

1960’lı yıllarda Orhan Gencebay örneğinde somut olarak karşımıza çıkan arabesk müziğin protest karakteri 1980’lerde yerini metalaşan müziğe bırakmıştır. Değişim değeri kullanım değerinin önüne geçen arabesk müzik standartlaşmayla birlikte geniş kitlelere ulaşırken hâkim müzik türü olarak belirmiş; arabesk-pop müzik karışımı yeni eğilimlerin de önünü açmıştır. Öte yandan, “müzisyenlerin ortaya koydukları müzik dışında imajların öne çıkmaya başladığı bu yıllarda siyasi nitelikli vodviller, özgün müzik kategorisi altında sunulan protest müzisyenler, Yeni Şarkı/Türkü akımı etkileşimli müzik grupları ve Ortaçgil-Kızılok gibi kent ozanlarının ortak çalışmaları protest müziğin farklı kollarını oluşturmuştur.” (Eren, 2017: 138)

Kısaca dönemin temel yapısal özelliklerinden bahsetmiş olmam, sanıyorum Çekirdek Sanat Evi’nin ayrıksı konumunu daha iyi değerlendirmeye fırsat verecektir. “İstanbul’un Kadıköy ilçesinde, Çatalçeşme semtinde, bir apartmanın yarı bodrum katında kurulmuş” (Pehlivanlı, 2021: 60) olan bu alternatif sanat girişimi 1980’lerde ana akım dışında konumlanmış çeşitli sanatçılara ev sahipliği yapmış; önemli dinletileri sanatseverlerle buluşturmuştur. Cumhuriyet gazetesinin ilgiyle yaklaştığı ve haftalık haberlerde yer verdiği Çekirdek Sanat Evi’ne dair 3 Nisan 1984 tarihli paylaşımda Kızılok bu alternatif kültürel/sanatsal oluşumun amacına dair şunları söylemiştir: “Amacımız, iyi ve nitelikli müzikçilerimizin yapıtlarını, arandığında bulunabilir duruma getirmek. Üretime yardımcı olmak. Bunu Çekirdekin küçük, iddiasız stüdyosunda otuz beş izleyici önünde canlı kayıt biçiminde gerçekleştiriyoruz” (“Bir müzik laboratuvarı”, Cumhuriyet Gazetesi, 1984, 3 Nisan) (Pehlivanlı, 2021: 62). Haberde Çekirdek Sanat Evi’nin bir laboratuvar olarak nitelendirilmesi, bu oluşum dâhilinde yapılan etkinliklerin deneyselliğine ve tartışılan düşüncelerin yapısına vurgu yapmaktadır. Erkan Oğur, Yeni Türkü, Ezginin Günlüğü, Grup Gündoğarken, Mutlu Torun, İhsan Özgen, Doğan Canku, Yaz Baltacıgil başta olmak üzere birçok müzisyen Çekirdek Sanat Evi’ni deneyimlemiştir. Bu müzisyenlerin bir kısmı daha sonraki yıllarda görünürlüklerini artırsa da 1980’li yıllarda daha alternatif bir müzikal eğilim göstermiştir.

Müzik dışında farklı sanat dallarındaki üretimlerin de desteklendiği Çekirdek Sanat Evinin ayrıksı özelliklerinden biri de dinletilerin kasetleştirilmesi ve satın alınabilmesidir. Bu noktada, 1980’lerin sonlarına kadar telif haklarına dair ciddi düzenlemelerin yapılmadığını ve bandrolsüz eserlere yönelik kısıtlayıcı ciddi bir yasa olmadığını da belirtmekte fayda var. Bu çerçeveden bakıldığında, Çekirdek Sanat Evinin müzik endüstrisinden bağımsız; kendi iç mekanizmasını kendisi belirleyen bir yapıda birkaç sene devam edebilmesini dönemsel koşulların elverişliliği üzerinden de yorumlamak mümkün.

Bu sanat merkezinin süreç içerisinde Kızılok-Ortaçgil ortak müzik üretimlerine olanak sağlaması ayrıca dikkate değer. Sanat evi dinletilerinden birinde, “Düşler” adlı şarkısının performansı öncesinde Kızılok, Ortaçgil’le birlikteliğine dair şunları söylemiş: “Bülent’le birlikte müzik yaparken, şarkı söylerken gerçekten büyük bir doyumluluğa erişiyorum. İçimde eksik bulduğum yönlerimi sanki onunla tamamlıyor gibiyim” (Türkçerock).

Çekirdek Sanat Evi aracılığıyla başlayan Kızılok-Ortaçgil birlikteliği kısa süreli de olsa önemli çalışmalarla sonuçlanmıştır. Canlı performansta da ortak olarak seslendirilen “Bizim Şarkılarımız” artan kapitalistleşme sürecinde kültürel ürünler de dâhil olmak üzere her şeyin rekabet nesnesi haline dönüşmesine dair bir eleştiri içerirken estetik değerin önemini vurgular niteliktedir:

“biz şarkılarımızı yarıştırmayız tazı gibi
biz şarkılarımızı ısmarlamayız giysiler gibi
biz şarkılarımızı pazarlamayız deterjan gibi
bizim şarkılarımız rüzgârlara söylenir usulca…”
(“Bizim Şarkılarımız”)

Piccatura adlı müzik şirketinin sahibi olan Mustafa Kaynakçı’nın desteğiyle 1989’da yayımlanan, Kızılok-Ortaçgil ortak şarkılarının yer aldığı “Pencere Önü Çiçeği” albümü iki sanatçının birlikteliğinin en önemli sonucudur. Bu albüm hem eleştirel sözlere sahip şarkıların; hem de akustik ve lirik tınıların yer aldığı bir çalışmadır. (2006 senesinde, Bilkent Üniversitesi’nde öğrenciyken, C Blok Amfi’de gerçekleştirdiğim ilk dinletilerimden birinde ben de bu albümden şarkıları seslendirmiştim.) Sözleri Kızılok veya Ortaçgile ait olmayan albümdeki tek şarkı “Olmasın Varsın” adıyla kayda alınmış bir Bülent Ecevit şiiri; “Türk-Yunan Şiiridir. Ajda Pekkan’a göndermeler içerdiği düşünülen “Şarkıdaki Maymun”la birlikte politik eleştiriler barındıran “Entelektüel” ve “Uyusun da Büyüsün” albüme protest karakter kazandıran önemli eserlerdir.

Çekirdek Sanat Evi kayıtlarının bir kısmına bugün YouTube üzerinden de erişmek mümkün. 2022’deki yazılarımda da alternatif seslere değinmeye devam edeceğim. Sanatsız kalmadığınız; sağlıklı, huzurlu ve verimli bir yeni yıl diliyorum!


Kaynakça:

Eren, O. (2017). Türkiye’de protest müzik alt alanı-Kardeş Türküler örneği. (Doktora tezi). Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul.

Pehlivanlı, K.Y. (2021). 1980’li yıllar Türkiye’sinde alternatif bir kültürel deneyim: Çekirdek Sanat Evi. (Yüksek lisans tezi). Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Türkçerock. (2018, 22 Aralık). Düşler [Video]. Youtube. https://www.youtube.com/watch?v=byGUwlf8quw

Url-1 <http://www.radyobogaziciblog.com/2020/05/cekirdek-sanat-evi/>, Erişim tarihi: 23.12.2021