Değişmek ve üstelik değişirken güzelleşmek nasıl mümkündür? Bu sorunun yanıtı yolda kalmak, dönmemekle ilgili biraz da. Yola tutkun olmakla ilgili yani; engebesine, dolambacına, sarp kayalarına rağmen o yolu yürümek istemekle ilgili. İşte biz bu yolu yürüyebilmeyi istediğimiz için çok sorduk, daha çok soracağız da…

Değişime ya da yürümeye övgü

SELÇUK ÖZBEK @slckzbk

Bir keresinde Koca Antonio, Marcos’a (artık Galeano) çok eski bir hikâyeyi anlattı. Marcos da bana anlattı bu hikâyeyi. Bana anlattı dediysem, kitabında okudum yani...
Tarihin çok eski çağlarında birbirine sırt sırta yapışık iki tanrı olan Ik’al ve Votan öylece otururlardı. “Biri mezarlıktaki gece gibi karanlık ve soğuk, diğeri nehirdeki mayıs sabahı gibi aydınlıktı.”
Hayat öyle hüzünlüydü ki onlar için, bir gün ilk soru ortaya atıldı, “Acaba ne yapsak?”
Ve cevap geldi, “Haydi yürüyelim.”
Ama nasıl yürüyeceklerdi, bunu bilmiyorlardı. Ancak soru sormaya başladıkça hareket edebildiklerini fark ettiler. Ve daha çok sormaya başladılar.
Hareket edebildikçe mutlu oldular, güldüler. Gülünce dans ettiklerini gördüler. Artık her şey daha kolay gidiyordu.
Sora sora yürüdükleri için sorulması gereken esas soruya da ulaştılar. Karşılarında iki yol vardı. Biri uzun, diğeri kısaydı.
Düşündüler ve uzun yolun nereye vardığını merak ettiler. Ancak Ik’al gündüzleri nasıl yürüyeceğini bilmiyordu. Votan ise geceden korkuyordu. Bu sorunu Ik’al’ın geceleri, Votan’ın gündüzleri yürümesiyle aşacaklardı.
Böylece yola koyuldular; nasıl ve nereye diye sormaya başlayınca ilk adımlarını atmayı başaran Ik’al ve Votan o günden beri, durmaksızın yani, yürüyorlar soru sorarak...
• • •
Peki ya insan? İnsan da sordukça mı yürüyor? Elbette insan da sordukça yürüyor. Kötülerin eline geçmiş bu dünyayla derdi olan herkes, yatağa uzanıp tavana bakarken de yürüyor, çimenlikte durup bulutları izlerken de yürüyor, deniz kenarında sevgilisiyle el ele yürürken de yürüyor, direnirken de yahut yitip giden bir arkadaşın ardından, bir matem gününde de yürüyor. Yürümek iki ayağın gerçekleştirdiği eylemin ötesinde bir eylem çünkü.
Yürümek iki ayağın ötesinde bir eylem ya, işte BirGün’ün 12 yıllık serüveni de böyle bir başka yürüyüş hikâyesi. BirGün, “Yürüyelim ama nereye” diye sormadı hiç. Ama bu işini kolaylaştırmadı yine de. Yolu belliydi fakat dolambaçlı, sarp ve engebeliydi de.
• • •
Değişmek ve üstelik değişirken güzelleşmek nasıl mümkündür? Bu sorunun yanıtı yolda kalmak, dönmemekle ilgili biraz da. Yola tutkun olmakla ilgili yani; engebesine, dolambacına, sarp kayalarına rağmen o yolda yürümek istemekle ilgili. İşte biz bu yolda yürümek istediğimiz için çok sorduk, daha çok soracağız da… Sorduk, nasıl daha çok kişiye ulaşırız; sorduk, acaba mizanpajı nasıl yapsak daha güzel görünür; sorduk, okunurluğu nasıl kolaylaştırırız; sorduk, bu fikirleri, yazıları ne yaparsak daha iyi sunarız… Her soru yürümemizi sağladı ve şimdi hem bu soruları tekrarlayarak hem de sorulara soru katarak yürümeyi sürdürüyoruz.
Gezi’nin ardından çok şey değişti. Hepimizin dünyası değişti evvela. BirGün de mizanpajıyla, rengiyle, haber diliyle değişti. Yeni dostlar katıldı, büyüdü. Ama başka bir şeye dönüşmedi; değişti, güzelleşti. Yol aynı yoldu, upuzundu. Bu yolu yürüyebilmek için gelişti BirGün. Çelme atana inat yürüdü, dost omuzlarından güç alarak yürüdü. Kültürünü koruyarak, var ettiği güzelliği bozmadan her kentin her sokağında yeni arkadaşlar tanımak için sorular sordu, yürüdü. Şimdi değişme, gelişme sırası BirGün Pazar’da.
• • •
Değişimin güzeli dostlara yaslanarak, çoğalarak yürümekle mümkün... Şimdi BirGün Pazar daha çok omuza yaslanıp yürümeye hazırlanıyor. Edebiyat, kültür-sanat ve siyaset meraklılarının yakından takip ettiği yeni ve güzel isimlere sayfalarını açıyor. Mizanpajıyla, rengiyle, şekliyle de değişiyor. Çok fazla bilgi vermiyorum, biraz da sürpriz olsun bu değişim. Ve en önemlisi üretim sürecinde Alev Karaduman, Seçil Türkkan, Can Uğur, Önder Abay, Ufuk Tanışan bu uzun yolculuğunda BirGün Pazar’ın yaslandığı omuzlar olacak.
• • •
Bu yazı vesilesiyle bir başka müjdeyi de paylaşayım. BirGün Pazar’ın ekip ruhuyla hazırlanacak olması benim iş yükümün bir hayli azalmasını sağlayacak. Böylece zaman zaman yazarlarımızla ve zaman zaman abim, dostum, yoldaşım Barış İnce’yle de konuştuğumuz hayali gerçekleştirme, daha doğrusu bu hayalin bizzat parçası olma şansını yakalayacağım. 7 yıldır çeşitli görevler üstlendiğim BirGün bünyesinde yayınevi kuracağız, ben de enerjimi mümkün olduğunca oraya, kitap hazırlamaya ayırabileceğim. Bir yanlış anlaşılma olmasın, bu bir veda yazısı olmadığı için tek tek teşekkür etmesem de BirGün Pazar’ın yürüyüşünde okur, yazar ve çizer olarak emeklerini, desteklerini esirgemeyen herkese selam etmek isterim.
Bitirirken Zapatistalar’dan bir alıntıya daha ihtiyaç duydum, yadırgamayın. Derler ki, “Biz yürürken öğreniyoruz.” Ne diyelim, biz de!
Buraya kadar sabırla okuduysanız bir soru sorun. Ne bileyim, pazar pazar bu yazıyı niye okudum diye bile sorabilirsiniz. Alınmak yok. Ya da “ben de yürürken öğreniyor muyum” diye de sorabilirsiniz.
Yürüdüğünüzü hissetmiş olmalısınız. Merak, soru… Ik’al ve Votan’ın başlangıç noktası.
Peki ya yürüdükçe güldüğünüzü hissettiniz mi? Bakın bir soru daha oldu.
Ya güldükçe dans ettiğinizi?..
Demek aynı yoldayız, yoldaşız.
İyi pazarlar!