Evrim tarihinde hiç evrimleşmemiş tek bir tür dahi tespit edilememiştir! Bu kadar basit. Her tür evrimleşir. Az veya çok, hızlı veya yavaş, gözle görülür veya görülmez, morfolojik veya genetik...

Değişmediği iddia edilen  balık Sölekant’ın evrimi

ÇAĞRI MERT BAKIRCI


Baştan açık ve net bir şekilde söyleyelim: Evrim tarihinde hiç evrimleşmemiş tek bir tür dahi tespit edilememiştir! Bu kadar basit. Her tür evrimleşir. Az veya çok, hızlı veya yavaş, gözle görülür veya görülmez, morfolojik veya genetik... Mutlaka ama mutlaka her canlı türü evrimleşir. Çünkü evrim, canlılığın şartlarından biridir diyebiliriz. Genler, çeşitlilik (varyasyon) ve seçilim var olduğu sürece canlılar farklılaşmak ve değişmek zorundadırlar. Bu bir tercih ya da keyfi olarak yapılan bir şey değildir. Evrim, bir doğa yasasıdır. Her canlı, bu yasaya boyun eğmek zorundadır.

Peki o zaman evrim karşıtı bilim düşmanlarının zırt pırt piyasaya sürdükleri “X milyon yıldır değişmeyen canlı bulundu, evrim çöktü!” yalanları da ne ola? Bu canlılar gerçekten evrimleşmiyorlar mı? Elbette ki evrimleşiyorlar. Ne demiştik? Evrim bir doğa yasasıdır. Ona boyun eğmek zorundasınız. Esnetirsiniz, bükersiniz, zorlarsınız ama nihayetinde her canlı gibi boyun eğersiniz. İnsanlar bile tüm bilim ve teknolojilerine rağmen evrimleşmektedirler. Kaldı ki okyanuslarda yaşayan antik balık sölekant evrimleşmesin... Ancak gelin bu “yaşayan fosil” olarak bilinen balıkların evrimine dair bazı bulgulara bir bakalım ve her canlı gibi sölekantların da nasıl evrimleştiklerini öğrenelim.

İlk olarak, nedir şu sölekantlar? Sölekantlar, Latimeria cinsine ait aşırı nadir bulunan balık türleridir. Tüm karasal canlıların ortak atalarının yakın kuzenleri olan lop yüzgeçli balıkların çok yakın akrabalarıdırlar. Sölekantlar okyanusun 700 metre derinliklerine kadar olan bölgede yaşayabilmektedirler ve boy olarak 2 metreye ulaşabilirler. Yüz milyonlarca yıl önce yaşamış atalarımızdan bu yana aşırı fazla değişim geçirmedikleri için, “yaşayan fosil” olarak bilinirler. Yani bu canlılara bakarak, tıpkı fosillere bakarak yaptığımız gibi, evrim tarihinin tozlu sayfalarını aralayabiliriz. Bilim insanları, sölekantların günümüzden 65-70 milyon yıl kadar önce yok olduğunu düşünmektelerdi; ancak 1938 yılında Güney Afrika’da keşfedilen yaşayan bir örnek tüm bilim camiasını hayrete düşürmeye yetti. O günden bu yana türün 300 civarında bireyi keşfedildi. Bu canlılar, Dünya’da 2 noktada yaşamaktalar: Afrika’nın doğu kıyısındaki Komoros Adaları yakınlarında ve Endonezya’da bulunan Sulawesi civarındaki sularda... Bunun haricinde ikinci bir sölekant türü olan Latimeria menadoensis türü de 1977 yılında Endonezya kıyılarında keşfedildi. Ne yazık ki iki türün de soyu tehdit altında...

degismedigi-iddia-edilen-balik-solekant-in-evrimi-87367-1.

Aynı hızda olmaz
Peki bir canlının “pek de” değişmemiş olması ile “hiç” değişmemiş olması aynı şeyler midir? Elbette hayır. Daha önceden çeşitli yazılarımızda işlediğimiz gibi, her canlı aynı hızda ve biçimde evrim geçirmez. Evrimin doğası gereği rastlantısallık vardır ve bu nedenle canlılar aynı ortamlarda yaşasalar bile birbirinden çok farklı özellikler kazanabilirler (tıpkı “kulaktan kulağa” oyununda aynı noktadan başlayan cümlenin, sıranın iki ucunda bambaşka özellikler kazanabilmesi gibi). Dahası, canlıların genomlarının niteliklerinden ötürü evrim hızları da birbirinden farklı olabilir. Bir canlı 100.000 yılda X birim evrim geçirirken, bir başka canlı aynı miktarda evrimsel değişimi 10 milyon yılda geçirebilir. Bu gayet normaldir. Sölekantlar ve değişmediği iddia edilen tüm canlılarda olan da budur. Zaten bu canlıların genlerine baktığımızda, evrimsel değişimler net bir şekilde göze çarpmaya başlar. Sorun, her genetik değişimin fiziksel farklılıklara karşılık gelmemesidir. Genler sürekli değişse de, genel fiziksel özellikler benzer ya da aynı kalabilir. Bu da, dışarıdan bakan eğitimsiz bir gözün canlının evrimleşmediğini düşünmesine neden olabilir. Bunun hatalı olduğunu anlamak için, genlere bakalım:

Araştırmacılar sölekantın genomunu dizilediklerinde, karşılaştırdıkları diğer balık veya kara memelilerinin genlerine göre daha yavaş bir evrim geçirdiğini keşfettiler. Kıyasladıkları diğer türler arasında köpekbalıkları, tavuklar ve akciğerli balıklar da yer alıyor. Türün ayrıca dört üyelilerin (tetrapodların) evrimi açısından da önemli bilgiler sunduğu, Nature dergisinde yayınlanan makalenin başlığından duyuruldu.

***

Bize en yakın olan balık kuzenlerimiz

Araştırmada, eskiden dört üyelilerin en yakın kuzeni olarak görülen sölekantların, sonradan yapılan filogenetik araştırmalarla bu unvanını yitirdiğinden ve akciğerli balıkların en yakın kuzenlerimiz olma unvanına eriştiğinden de bahsediliyor.
Bunun haricinde sölekantların protein kodlayan genlerinin diğer genomik özelliklerinin aksine, öteki canlıların genomlarına göre daha yavaş evrimleştiği anlatılıyor.

Genlerde yapılan analizlerde özellikle bağışıklık ve azot atımı ile yüzgeçlerin, kuyruğun, kulakların, gözlerin, beynin gelişimi ve kokuyla ilgili genlerin, sudan karaya geçişi gösteren evrimde önemli bilgiler verdiği ilan ediliyor. Makalenin özet kısmının son cümlesi ise aynen şöyle:

“Yüzgeçten uzuvlara [bacak ve kollara] olan geçişte ve ekstra-embriyonik dokuların ortaya çıkışında görev alan destekleyici genlerin işlevsel dizilenmesi, dört üyeli evrimini anlamak konusunda sölekant genomunun bir şablon olması açısından önem taşıyor.”

Okyanus etkisi
Nature dergisinde yayımlanan makalede araştırmacılar göreceli olarak daha az değişen bir yaşam alanı olan derin okyanuslar sebebiyle sölekantların da daha yavaş ve az evrim geçirdiğini ileri sürüyorlar. Buna, görüldüğü üzere son binlerce veya milyonlarca yılda, diğer yaşam alanlarında olduğundan daha az avcı baskısının olmasının da etki ettiğini ekliyorlar. Yani sölekantlar, zaten yaşadıkları dar coğrafi bölgelerde kendilerine yetecek kadar üstün özelliklere sahip olmaları, yaşam alanlarının çok köklü değişimlerden geçmemiş olması, genomlarının yeterince dengeli olması veya av-avcı ilişkilerinin pek fazla değişmemiş olması gibi sebeplerle ortama adapte olmak amacıyla evrim geçirmek zorunda kalmamış olabilirler.
Kısacası bir canlının evrimini dışarıdan bakarak anlayamazsınız. Bilimsel bir araştırma yapmanız ve çok kapsamlı olarak incelemeniz gerekir.