‘Deliler karnavalı’nda

Bülent AVCI

1961’de ‘Deliliğin Tarihi’ yayımlanınca Michel Foucault dünya çapında tanınan bir düşünür hâline gelmişti. Bu sıfata kısa süre içinde ‘vaka analizcisi’ de eklendi.

Foucault psikanalizi, felsefeyi ve psikolojiyi kullanarak kaleme aldığı ‘Deliliğin Tarihi’nde âdeta kavramsal arkeolojik bir kazıya girişmiş, olay ve yorumları tekrar yorumlamıştı. İşin içinde sanat ve edebiyat da vardı. Foucault ve bu kült eseri farklı disiplinlerde çalışan uzmanlar tarafından defalarca yorumlandı ve bu yorumlar yeni metinlere kapı açtı. Ali Akay da Foucault yorumcularından biri ve ‘Delilik Gemisi’ başlıklı çalışma da bu yorumlar sonunda ortaya çıkan bir metin. Akay’ın öğrencileriyle yaptığı derslerin ve sohbetlerin kâğıda dökülmesiyle meydana gelen kitap, hem Foucault’nun ‘Deliliğin Tarihi’yle çizdiği sınıra dair tartışmalar içeriyor hem de bu sınırları aşmayı deniyor. Foucault’nun dinamik düşünme biçimini takip eden ve ona eleştirel bir gözle bakan Akay, edebiyat ve plastik sanatlar yardımıyla düşünürün söylemini, ‘Deliliğin Tarihi’ üzerinden çözümlüyor.

Akay, Foucault ve ‘Deliliğin Tarihi’ne dair şunları söylüyor: “Hâlâ canlılığını ve gençliğini koruyan kitap üzerine eğilmek, bize güncel bazı sorunları düşünmede yol gösteriyor. Her zaman ‘aktüel’ olanla uğraşan Foucault için bu kitapta önerdiğim şey, onun hep şimdiki zamanda işleyen yazar ve düşünür olduğudur. Bu anlamda ‘vakalar’ üzerinden yola çıkan bir düşünürdür. ‘Vaka Analizcisi’ olduğunu söyleyebilirim.”

‘Deliliğin Tarihi’ne dair Akay’ın verdiği derslerin toplamı olan ‘Deliler Gemisi’, düşünürün yorumlarının yorumu diye nitelenebilir. Daima aktüelle ilgilenen bir yazarın ve düşünürün yeniliğinin yeni yorumu. Akay’ın analizlerinden biri şöyle: “Deliliğin Tarihi’ne baktığımızda basit bir anlatıyla karşılaşırız. Bir dindarlık krallığı içinden, kozmik bir şekilde deli tarihi sunulmasından, delinin aklı gösteren kişi olmaya doğru dönüştürüldüğü bir hümanizma çağına geçişi görüyoruz. Son delinin bilge olması gibi Bosch’un, Bruegel’in Brant’tan yola çıkarak yaptığı delilik şiddeti, tıpkı Aziz Antonius’un seyahatinde hücresine gidip gelmesinde olduğu gibi karanlıktan aydınlığa giden bir barok dönemine kadar aydınlık üzerine odaklanıyor. Gerçek, kozmik delilikte adlandırıldığı görülmeyen kısımda değil, Rönesans’ta ışığın vurduğu yerde görünüyor. Hakikat, gördüğümüz şey oluyor.”

Akay, ‘kozmik delilik’, ‘günah’ ve ‘iman’ gibi kavramların, Foucault tarafından metinde nasıl konumlandırıldığını tartışırken metinden hareketle bir başka yorum daha getiriyor: “Kutsal kitaplar birer macera romanı ama o macera romanları, insanları deliliğe ve kozmik deliliğe sürükleme gücüne sahip.”

Akay’a göre Foucault, Ortaçağ köylülerinin kozmik dünyayı nasıl öğrendiğini anlamaya ve açıklamaya girişiyor. Dolayısıyla kozmik deliliğin kökenlerine ilişkin edebî, sanatsal ve psikiyatrik bir çözümlemeye imza atıyor. Bununla birlikte Akay, Foucault’nun, iktidar ilişkileri ve bağlamları ile ilgili olarak ‘Deliliğin Tarihi’nde bir parantez açtığını vurguluyor. Başka bir deyişle düşünürün, siyasi bir yöntem izlediğini belirten Akay, ‘deliler karnavalı’nın politik, felsefi ve psikiyatrik tarafına dikkat çekiyor.

Akay’ın Foucault yorumlarının merkezinde, düşünürün ‘delilik’ ve ‘gemi’ derken öznel deneyimin kuruluşuna, onun dönüştürülmesi ve geliştirilmesine yaptığı atıflar bulunuyor. Buradan da Batı’daki iktidar ilişkilerinin kökenlerinin tartışılmasına geçiyor.
Akay, Foucault’nun tavrını şimdiye taşıyarak başka yorumlar için yollar açıyor.