Google Play Store
App Store

DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, Diyarbakır'da düzenlenen "Barış Gazeteciliği ve Gazeteciler Ne Diyor?" temalı buluşmada devlet ve iktidara yönelik dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Temel, Öcalan'ın "baş müzakereci" olarak ilan edildiğini belirterek "Ama hala komisyonda dinlenip dinlenilmemesi tartışılıyor. Oysa bir adım atılacaksa da onunla atılacaktır. Fakat devlet ve iktidar kanadı hala cesur adımlar atmış değil. Net de değiller" dedi.

Kaynak: Haber Merkezi
DEM Parti'den süreç değerlendirmesi: Devlet ve iktidar kanadı hala cesur adımlar atmış değil
Fotoğraf: DEM Parti

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, Abdullah Öcalan'ın komisyonda dinlenip dinlenilmemesine ilişkin tartışmaları değerlendirerek "Oysa bir adım atılacaksa da onunla atılacaktır. Bu çok doğaldır ve doğrudur. Fakat devlet ve iktidar kanadı hala cesur adımlar atmış değil. Net de değiller" dedi.

DEM Parti Basın, Yayın ve Propaganda Komisyonu, Diyarbakır’da “Barış Gazeteciliği ve Gazeteciler Ne Diyor?” temalı bir buluşma gerçekleştirdi.

Buluşmaya, DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu Üyesi Meral Danış Beştaş ve Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar katıldı.

T24'ten Ruşen Takva'nın haberine göre, 6 saat süren toplantıda, sürecin geldiği son aşama ve bundan sonra planlanan yol haritası anlatıldı.

Programın ikinci oturumunda toplantıya davet edilen gazetecilerin önerileri, sürece dair değerlendirmeleri ve eleştirileri alındı. Büyük bir kısmı bilgilendirme şeklinde geçen toplantının son oturumunda konuşan Eş Genel Başkan Yardımcısı Tayip Temel, önemli açıklamalarda bulundu.

Takva'nın aktardığına göre, Temel, sürece ilişkin devlet ve iktidarın "hala cesur adımlar atmadığını ve net olmadıklarını" ifade etti.

Komisyonun tek başına Kürt sorununu çözemeyeceğini, bunun için gerekli hukuki düzenleme aşamalarının sağlıklı bir şekilde nihayete ermesi gerektiğini söyleyen Temel, şöyle devam etti:

"Sayın Öcalan şöyle bir denklem sundu: ‘Ortadoğuda yaşayan 40 milyon Kürt, yaşadıkları coğrafyada bulunan sistemlerde ya o rejimlerin içerisinde eşit şekilde temsil edilecek ve demokratik entegrasyon süreci gelişecek, ya da kendilerine ait bir devletleri olacak. Üçüncü bir seçenek yok. Yani ya kendilerine ait devletleri olacak ya da bu devletler bünyelerinde bulunan tekçi politikalarını değiştirip, dönüştürüp demokratik bir kabul gerçekleştirecek. Seçenekler bu.

Bu model Şam için de geçerli. Ya oradaki yönetim ne kadar Arap, Dürzi, Sünni Alevi ise o kadar da Kürt olacak ya da demokratik özerkliğin sınırları kalınlaşacak ve demokratik olarak bütün uluslararası arenada da diplomatik ilişkiler geliştirecek. Hiç kimse kendi vahasında tek başına yaşayamaz mecburen ilişki geliştirecek. Buna İsrail de dahildir. İsrail’i, Filistin’de yaptıklarından dolayı meşru görmekten bahsetmiyoruz. Kürtlerin herkes gibi uluslararası alanda diplomatik ve ilkeli ilişkiler geliştirme hakkının varlığının altını çiziyoruz.

"KOMİSYON TEK BAŞINA ÇÖZEMEZ"

Komisyonun tek başına Kürt sorununu çözemeyeceğini, bunun için gerekli hukuki düzenleme aşamalarının sağlıklı bir şekilde nihayete ermesi gerektiğini söyleyen Temel, şöyle devam etti:

“Özetle şunu söylemekte fayda var. Ömer Öcalan’ın sürecin başında adada yaptığı görüşmede Sayın Öcalan’ın çok keskin bir tanımı vardı. ‘Ben bu gidişatı şiddet ve savaş zemininden barış ve demokratik siyaset zeminine taşıyabilirim’ demişti. Şu an da gerçekleşen budur. Dolayısıyla hiçbirimiz mecliste kurulan komisyonun Kürt sorununu çözeceği iddiasında değiliz. Kurulan komisyon uzun erimli mücadelenin başlangıcı niteliğindedir. Öncellikli amaç devletin göçertme, inkar, işgal, soykırım ve Kürt halkının meşru hakkını şiddet olarak tanımladığı bağlamdan çıkartmadır. Sonrası çok daha uzun ve devasa bir mücadele sürecidir. Aslında demokratikleşme sürecine yeni başlıyoruz. Bu mücadelenin ilk durağı anayasal kazanımlardır. Sonuç olarak mücadelenin bağlam değiştirme sürecinin arifesindeyiz.

“YENİ BİR DÖNEM”

Peki bu süreç hiç mi Kürt sorununa dokunmayacak? Şüphesiz dokunacak. Zira PKK dediğimiz şey, silah dediğimiz şey, Kürt sorununun varlığından dolayı ortaya çıkmış bir sorun zaten. Dolayısıyla o sorunun varlığından dolayı ortaya çıkmış ana dil, inkar siyaseti veya terör estiren yasalar gibi soruna değinen yönleri elbette olacak. Ama bu mücadelenin kendini yeni bir forma büründürdüğü gerçeğinin altını önemle çizmek gerekiyor.

“BAŞ MÜZAKERECİ OLARAK ÖCALAN İLAN EDİLMİŞ DURUMDA”

Mesela Bese Hozat gibi bir vicdan çıktı ortaya, gazeteciler gidip konuştu mu? Hala orada bir figür olarak duruyor. Türkiye’de yok öyle bir cesaret. Yine Kürt siyasetinde baş müzakereci olarak Sayın Öcalan ilan edilmiş durumda ama hala komisyonda dinlenip dinlenilmemesi tartışılıyor. Oysa bir adım atılacaksa da onunla atılacaktır. Bu çok doğaldır ve doğrudur. Fakat devlet ve iktidar kanadı hala cesur adımlar atmış değil. Net de değiller.

“ÖZDE DEĞİŞİM OLMALI”

Klasik teknik kavramlara bizim yüklediğimiz anlam ile Sayın Öcalan’ın yüklediği anlamlar çoğu zaman aynı değil. Şimdi elimizdeki bir su bardağına bir şey eklediğinde o suyun özü de değişmek zorunda. Devletin de inkar siyaseti değişmeden demokratik entegrasyon mümkün mü? Devletin Kürt’ü inkar eden, yok sayan, öteleyen ve hatta Kürt’ün varlığından kaynaklı olan haklarını benimsemeyen karakterine herhangi bir şey entegre olabilir mi? Olamaz, olmayacak. Dolayısıyla özde bir değişim olacak ki başka bir varlığı kabul edebilsin bu bünye. Onun için bu teorik olarak, ideolojik olarak, örgütsel, toplumsal ve siyasal olarak çok uzun soluklu bir mücadele. Yani Kürt’ün dışlanmış haline bir son verme halidir. Kürt’ün bir devleti yok ama Kürt’ün de içinde yaşadığı coğrafyalarda demokratik bir devleti olma iddiasıdır."