İngiliz futbolunun devi, birçoklarına göre “endüstriyel futbol” ve “futbol ekonomisi” denen kavramların ortaya çıkmasında başrolü oynamış Manchester United, son 2 sezondur iyi günler geçirmiyor. Önce David Moyes, ardından da Louis van Gaal, sık sık eski toprak Sir Alex Ferguson’un gölgesinde sınav veriyorlar. Ama kabul edelim, o koltuğa Sir Alex’in ardından oturmak, futbol dünyasının en zor işlerinden birisi.

Aralıksız 27 yıl boyunca Manchester United’ın başında kaldı Ferguson. Onu birçok kişi İngiltere’de yarattığı efsane ile tanıyor, ama aslında Manchester’a ayak bastığında, ülkesi İskoçya’da Glasgow’un 2 devi arasından sıyrılıp 3 kez şampiyon olmuş ve Avrupa Kupa Galipleri Kupası kaldırmış bir hocaydı (Aberdeen’in başından ayrıldığından beri, İskoçya’da Celtic ve Rangers dışında hiçbir takım şampiyon olamadı). Bu 27 yıllık maceranın boyutuyla ilgili şöyle bir fikir verelim. Şu anda İngiliz futbolunda görev yapan aktif menajerler arasında görevinin başında en uzun süre kalan isim Arsene Wenger. 18 yıldır Arsenal’in başında. Onu izleyen Paul Tisdale 8 yıldır Exeter’in başında. Aynen Ferguson gibi, Arsenal ile özdeşleşmiş ve futboldaki hoca kıyımının bu kadar yaygın olmadığı 2000’ler öncesi göreve başlamış Wenger ve alt liglerde yer alan menajerler dışarıda bırakıldığında, mevcut takımıyla en uzun süredir çalışan Premier Lig hocası Alan Pardew ve Newcastle United’ın başında geçirdiği süre 3 yıl 288 gün. Not düşelim, taraftarların önemli bir kısmı Pardew’in istifasını istiyor. Yani artık yeni bir Ferguson hanedanı yaratmak imkânsıza yakın.

Ferguson hiçbir zaman bir teknik-taktik daha olarak bilinmedi futbol dünyasında. Hiçbir zaman “special one” muamelesi görmedi. Ama koltuğunu sarsılmaz kılan bazı şeyler vardı. Ferguson “man management” olarak ifade edilen kulüp ve kadro idaresinde büyük işler başarmış bir adamdı. Hem kulübün geleceğini yakından ilgilendiren maddi konular, sponsorluk seçimi, hazırlık kampları ve deniz aşırı ülkelerdeki reklam çalışmalarında önemli söz sahibiydi, hem de kalibresi ortalama olan oyuncuları parlatıp kadronun önemli bir parçası haline getirmekte ustaydı. Darren Fletcher, Nicky Butt, Steve Bruce, Gary Pallister, Wes Brown, Jonny Evans onun yıllar boyu potensiyellerinin dahi üstüne çıkmalarına yardım ettiği oyuncular oldular. Elbette bunun yanında Ferguson birçok süper yıldız da yarattı. Giggs, Scholes, Cantona, Roy Keane, Yorke, Andy Cole, Beckham, Cristiano Ronaldo gibi isimler, onun zamanında kariyer patlamalarını gerçekleştirdiler. Ferguson 1988 yazında, Paul Gascoigne ile anlaşıp Malta’ya tatile gittiğinde, geride bıraktığı Gascoigne, ailesine bedava bir ev verdikleri için Tottenham kulübüyle anlaşacaktı ve İskoç efsane sonraları, otobiyografisinde bu olaydan “Eğer 21 yaşındayken, o çılgın karakteri ile Londra gibi bir şehre gitmek yerine, Manchester’a gelseydi, kariyerindeki hadiseleri yaşamaz ve kulüp efsaneleri arasına girebilirdi” şeklinde bahsedecekti.

Hatasını kabul etmekten çekinmeyen bir adamdı Ferguson. Kariyerinin en büyük transfer hatalarından birisinin Jaap Stam’ı, Lazio’ya satmak olduğunu dile getirmekten hiç sakınmamıştı. Bunu yaptığında 9 Premier Lig ve 1 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu kazanmış bir adamdı. Gençliğinde Govan atölyelerinde demir döven, işçi sınıfına bağlılığını her fırsatta dile getiren, “4 tane şampiyonluk madalyanız varsa, o zaman kendinizi bir Manchester United futbolcusu hissedebilirsiniz” diyecek kadar çıtayı yükseklere koyan bir adamın arkasından, çapı bu derece büyük bir kulübü, futbol dünyasının acımasız bir tüketim alışkanlığıyla evrildiği bu dönemde yönetmek oldukça zor. Adınız, hemşeri David Moyes de, taktik deha Louis van Gaal de olsa bu gerçek değişmiyor.