"Adına ister otoriter rejimler ister totaliter yönetimler istersek de diktatörlük diyelim, aslında aynı yöne işaret ederiz. Kapitalizm yapısal hale gelen krizden çıkmak için istediği zaman demokrasiyi rafa kaldırır."

Demokrasi yanılgısı ve diktatörlük

DOĞUŞ SARPKAYA

BirGün Kitap’ın bu sayısında niyetimiz “tek adam” rejiminin neden sorunlu olduğunu anlamak. Fakat konunun sadece diktatörlüğe evirilen rejimle ilgili olmadığının da farkında olmamız gerekiyor. Çünkü son dönemde içine girilen ekonomik krizle birlikte hem toplum desteği hem de siyasal hegemonyası azalan otoriter AKP yönetiminin gün geçtikçe artan baskı politikaları neredeyse son on yılımızın somut gerçekliği haline gelmişti. Bunun sonucunda demokrasinin sürekli kan kaybettiğinden bahsediliyor. Oysa neoliberal politikaları sorgusuz sualsiz senelerdir uygulayan AKP’nin otoriterliği, özellikle liberallerin dikkatini sadece son birkaç yıldır çekiyor. Sermayenin önündeki engellerin kaldırılmasıyla demokrasiyi aynı kefeye koyan bu aklın başka türlü hareket etmesini beklemek safdillik olurdu tabii.

Demokrasi oyunu ve diktatörlük

Şunu söylemekte yarar var: Günümüzde kapitalist devletler gittikçe otoriter bir biçimde yönetiliyor. Demokrasi oyununun dışında bir devlet gücünün varlığı sürekli bir şekilde hissediliyor. Meclislerin işlevsizleştirilmesi, hükümetlerin ya da devlet başkanının büyük yetkilerle donatılması, biçimsel bir şekilde de olsa hukuka saygı göstermeyen devlet kurumları ve sosyal hakların gün geçtikçe budanması istisna olmaktan çıkan bu yeni devlet biçiminin bazı özellikleri. Sonda söyleyeceğimizi yekten dile getirelim: Adına ister otoriter rejimler ister totaliter yönetimler istersek de diktatörlük diyelim, aslında aynı yöne işaret ederiz. Kapitalizm yapısal hale gelen krizden çıkmak için istediği zaman demokrasiyi rafa kaldırır. Yani tarihsel süreçler içinde bazı özel durumlarda ortaya çıktığı düşünülen baskıcı yönetim biçimine eğilim aslında istisna değil. Tam bu yüzden Walter Benjamin “içinde yaşadığımız olağan üstü hal istisna değil, kuraldır” der.

demokrasi-yanilgisi-ve-diktatorluk-956616-1.
Walter Benjamin

Liberal akılsa böyle bir bakış açısını sürekli görmezden gelme eğiliminde. Liberallere göre diktatörlük demokratik olmayana eş. Dolayısıyla kapitalist demokrasi diktatörlüğün karşısında konumlanmış gibi görünür. Kansu Yıldırım’ın Juan Linz’in düşüncelerinden yola çıkarak ortaya koyduğu gibi, “Liberal hukuk devleti, liberal yaklaşımda, piyasa rasyonalitesinin ve anayasal güvence gibi özelliklerin sağlanması bakımından devlet örgütlenmesinin zirve noktası kabul edilirken, yeni tip otokratik ve otoriter rejim profillerinin hepsi diktatörlük tanımı içinde sayılmıştır.” Bu bakış açısının amacı net: Liberal düşünce böyle bir düalizm yaratarak kapitalizmin baskıcı yönünü gizlemeye soyunuyor. Zira otoriterizm, polis gücü, baskı politikaları kötü ikize atfedilir.

Özgürlük, güvenlik, diktatörlük

Son yılların önemli siyaset bilimcilerinden Mark Neocleous bu bakış açısının neden yetersiz olduğunu gözler önüne serer. “Fikirlere öyle yaptığını sezdirmeden bir açıklık veya doğallık atfeden” ideolojinin iş başında olduğunu vurgulayan Neocleous, özgürlük ile güvenlik arasındaki karşıtlık ile denge kurma arayışının liberallerce eğilip büküldüğünden bahseder. Liberaller özgürlük saflarında pozisyon aldığı yönünde bir şehir efsanesi yaratılmaktadır fakat; “liberalizmin anahtar kavramı özgürlük değil güvenliktir”. Özgürlüğün kazanılması için güvenliğin sağlanması gerekmektedir. Yaşamın devam edebilmesi için her türlü tehlikenin ortadan kaldırılması. Onur Kartal’ın da belirttiği gibi: “Devletin ‘en anti-liberal’ eylemlerinin liberalizmin temel kavramları aracılığıyla hayata geçirilmesinde hiçbir tezat olmayışının altında bu durum yatar.”

demokrasi-yanilgisi-ve-diktatorluk-956614-1.
Mark Neocleous

Bugünkü sosyal koşulların yaratılmasında kapitalizmin parmağı yokmuşçasına güvenlik söylemi sürekli bir şekilde dillendirilmeye devam edilir. Böylece polis gücünün arttırılması, devletin hukuk dışı eylemlerinin görmezden gelinmesi doğallaştırılır. Hatta bir süre sonra hukuk dışılık da norm haline gelmeye başlar. Son yıllarda Türkiye’de “artık bu kadar da olmaz”, “insan hayret ediyor” tepkileriyle karşılaşılan olayların çoğu hukuk dışılığın norm haline gelmesiyle gerçekleşmiştir diyebiliriz.

Hukuk devleti yanılsaması

Şunu da vurgulamakta yarar var: Hukuk dışılığın norm haline gelmesi derken otoriter devlet ile hukuk devleti arasında bir fark olduğundan bahseden liberal akla yaklaşmış oluruz. Aslında olağanüstü hâl durumlarında hukukun askıya alınması fikri de bir yanılsamadır. Tam tersine hukuk sistemi tüm yapılarıyla diktatörlüğün hizmetine koşulur. Olağanüstü koşullarda başvurulan baskı politikaları ve devletin kolluk kuvvetlerinin uyguladığı şiddet bizzat hukuk aracılığıyla meşrulaştırılır. Şiddet her ne kadar mevcut yasalar kapsamında sınırlandırılmış gözükse de olağan üstü hal koşullarında dizginlerinden kurtulur. Bu noktada adalet, hak gibi kavramlar da hızla aşınır. Devlet şiddeti hukuka karşı değil bizzat hukukun şiddeti haline dönüşmeye başlar. Bugün Türkiye’de yargı kurumunun içinde bulunduğu durum da budur. Osman Kavala’nın, Selahattin Demirtaş’ın ve tüm siyasi mahkûmların tutsak olmalarının nedeni hukukun askıya alınması değil, bizzat hukukun iş başında olmasıdır diyebiliriz.

Sonuç olarak bugün Türkiye de dünyanın birçok ülkesi de doğrudan diktatörlük olarak adlandırılmasa da otoriter rejimlerle yönetiliyor. Bu durum genelde demokrasi karşıtlığı, özgürlüklerin kısıtlanması ya da hukuk devletinin krizi gibi kavramlarla açıklanmaya çalışılıyor. Yaşanılanların müsebbibinin sadece iktidarı ele geçiren birtakım siyasal aktörler olduğu düşünülüyor.

Oysa dünyadaki otoriterleşme eğilimi ile kapitalizmin süreğenleşen krizi arasında kurulacak bağlantı, asıl suçlunun ortaya çıkmasını sağlayabilir. Polisiye romanlarda suçluyu bulmak için ne yapmak gerektiği sorusuna şu yanıt verilir:

“Parayı takip et”. Bizim de liberal yalanlara, hukuk devleti yanılsamasına, özgürlük ile güvenlik arasında kurulan sahte karşıtlığa kapılmadan, parayı takip ederek, kapitalizme karşı sesimizi yükseltmemiz gerekiyor.

Not: Diktatörlük tartışmalarıyla ilgili olarak daha önce 155. sayımızda hazırladığımız dosyaya da bakmanızı öneririm: http://birgunkitap.blogspot.com/search/label/Dosya%3A%20Diktatörlük