Demokrasinin dorukları: Taş bina ve Aslı Erdoğan

Memlekette, hiçbir zaman eskimeyen, kuşaktan kuşağa aktarılarak ısrarla yaşatılan bir gelenek var: Elini taşın altına koyanları taşa tutma geleneği. O kadar doğalımıza karışmış bir halde sürüyor ki, neredeyse folklorik. Müziği duyunca kendini tutamayıp halaya kalkmak gibi refleksif. Tabii metaforundaki kadar yumuşak akmıyor mevzu. Omuz omuza halay çekmekten ziyade yanındakine dirsek atmak gibi.

Memlekette eskimeyen bir gelenek… Özgür Gündem gazetesini kapatma geleneği. Bu, devletin halayda hangi adımı atmalıyım diye düşünmeyecek kadar refleksifleştirdiği bir hareket. Adım saymayı geçtim; eline halay mendilini aldığı gibi yan yana dizilmişlerin en başına geçtiği, mendili havada coşkuyla sallayarak hafifçe diz kırıp maşalaaaah çektiği hatta… Kimi zaman kendini tutamayıp halaydan ayrılarak ortada mendil sallayarak diz kırıp tekrar şahlanarak halaydakileri cüş-u huruşa getirdiği ve hatta kendi coşkusundan aşka gelip davulun üstüne çıkarak çift mendil salladığı bir ritüel.

Halaybaşının bunca gayrete getirmesi karşısında artık o halay başsız da ilerler. Ve hatta görenler başka yerlerde yeni halaylar kurar. Gelenektir; Özgür Gündem Gazetesi kapatılır, sonra gazetelerin kapatılmasını savunan başkaları çıkar.

Gelenektir; yazarlar, yargılanır, sorgulanır, gözaltına alınır, tutuklanır…

Gazeteciler, yargılanır, sorgulanır, gözaltına alınır, tutuklanır…

Yakın dönemde, Özgür Gündem gazetesine nöbetçi genel yayın yönetmenliği yaptığı için tutuklananlar, ifade özgürlüğünü savunduğu için ifade vermeye çağırılanlar oldu.

Geçen hafta, Özgür Gündem kim bilir kaçıncıya kapatıldı. Binadakiler darp edilerek gözaltına alındı. Ayıptır söylemesi, demokrasinin doruklarında olduğumuz günlerden biriydi, gözaltı listelerinde arkadaş adı arıyorduk.

Ne diyordu Murathan Mungan, 19 Ocak 2015’te, Hrant Dink anmasında Agos balkonundan yaptığı konuşmada; “Bugün burada basın özgürlüğünü savunmak için ‘Je suis Charlie Hebdo’ diyorsak, kimilerinden farklı olarak 1994’te İstanbul’da ‘Özgür Ülke’ gazetesi bombalandığında sokaklara çıkmış olmanın gönül rahatlığıyla diyoruz.”

Özgür Gündem’in kapatılma haberinin ardından, okurları, gazeteciler, ifade özgürlüğünü savunanlar gazete binası önünde nöbet için toplandı. Özgür Gündem susturulamaz diyorlardı. Gazetecilerden haber beklemek; gazetecilerin yaptığı haberleri beklemek yerine gazetecilerin akıbetine dair haber beklemeye dönüşmüşken; bu durum sıklığından dolayı sıradanlaşmasın diye… Haber unsurlarından 5 N 1 K’daki ‘kim?’ sorusunun cevabı, haberi yapana dönüşmesin diye.

Ertesi gün Aslı Erdoğan’ın evinin basılıp gözaltına alındığı haberini aldık. Mucizevi Mandarin’in, Kabuk Adam’ın, Taş Bina ve Diğerleri’nin yazarı; eserleri 15 dile çevrilmiş, dünyanın geleceğe kalacak 50 yazarından biri sayılan Aslı Erdoğan. Ve Özgür Gündem’in nöbetçi genel yayın yönetmenlerinden ve gazetenin danışma kurulu üyesi…

Aslı Erdoğan, aslen fizikçi; CERN’de çalışırken ayrılıp edebiyatı seçmişti. Bir kez daha gördük ki atomu parçalamak tahammülsüzlüğü kırmaktan kolay.

Aslı’yı hep başkalarını savunurken gördük. “Koridoru Aç Türkiye” diyerek Suruç’ta Kobanê için barış zincirindeydi. Barış diyen akademisyenler tutuklandığında cezaevi kapısındaydı… Birini savunmak için elinde onun fotoğrafını tutanlar, ertesi gün başkalarının elinde tuttuğu fotoğraf oluyor.

Cuma sabahı, yazarlar Aslı’nın sesinin arkasında olduklarını dillendirmek, ifade özgürlüğünü savunmak için toplandı. Toplantı esnasında Aslı’nın Çağlayan Adliyesi’ne götürüleceği haberi gelince Çağlayan’a gittik.

Adliyenin önünde bekliyoruz, yazar arkadaşları, gazeteciler, okurları, annesi. Aslı’nın annesi, neredeyse bir Cumartesi Annesi kadar metanetli. Bekliyoruz. Özgür Gündem gazetesinde çalışan, bir gün önce gözaltından çıkmış arkadaşlar da o gün Aslı için adliye kapısında. Bekliyoruz. Hangi kapanışında gazetenin tam ismi neydi onu tartışıyoruz. Bombalandığında hangi isimle çıkıyordu? Bekliyoruz.

Akşama doğru Aslı Erdoğan’ın bir okuru, Ankara’dan otobüse atlayıp gelmiş. Bekliyoruz. Umutluyuz. Aslı’yı da alıp burdan gideceğiz. Olmuyor.

Avrupa’nın en büyük adalet sarayında, dünyanın geleceğe kalacak 50 yazarından biri kabul edilen Aslı Erdoğan tutuklanıyor.

Aslı araçla Bakırköy’e götürülürken ne yapabileceğimizi tartışıyoruz. “Özgür Gündem önünde nöbet tutalım.” “Zaten tutuluyor, ona katılırız.” “Bakırköy Cezaevi önünde çadır kuralım.” “Zaten daha önceki nöbetçi genel yayın yönetmenleri hapisteyken kullanılan çadır var.” Cem Yılmaz’ın “bakın burda yapılmışı var” dediği gibi… Her şey hazır.

Bugün, (22 Ağustos Pazartesi) saat 16.00- 18.00 arasında, Bakırköy Cezaevi önünde Aslı Erdoğan için özgürlük nöbeti başlıyor. Gelin. Biliyoruz ki adliyenin avlusundakiler, o an içerde söylediği söz için insanları yargılayanları yargılar. Hapishane kapılarında bekleyenler, sözünden dolayı hapsedilenlerin üstüne örtülen kapıları yargılar. Ve o kapıları aralayacak olan, kapının dışındakilerdir. Gelin de şu kapıya hep birlikte omuz atalım.

Aslı Erdoğan, tutuklandığının ertesi günü cezaevinden dışarı yolladığı mesajda şöyle diyor: “Hepimizi bir büyük cezaevine tıkmaya çalışıyorlar. Bu ülke, son vicdanını da yitiriyor. Ama bizler hâlâ varız, buradayız, yazıyoruz.”