‘23’e 12 Kala 12 Soruda Hangi Türkiye?’ kitabı üzerinden on yıl geçti; artık iki yıl kaldı. Güncel soru ise şu: Hangi Cumhuriyet? Çünkü 100. yılında Cumhuriyet’i bekleyen tehlike; kurallarından, ilkelerinden ve değerlerinden uzaklaştırılarak, adı konulmayan bir ‘teokratik monarşi.’ Şu çifte Cumhuriyet üçlüsü, şimdiden kâğıt üzerinde:

• Yurttaşlık-laiklik- egemenlik.

• Özgürlük-eşitlik-adalet.

Cumhuriyet maaşlıları, beslemeleri ve tasfiyecilerinin kuşatması, ‘teokratik monarşi’ yolunda hız kesmiyor.

1) AYASOFYA KIŞLA MI?

Ayasofya üçlüsü, maaşlılar: Başimam, “Laiklik Anayasa’dan çıkarılsın” dedi. M. Demirkan, Ayasofya’da CB Erdoğan’ın huzurunda Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e lanet okudu. Diyanet İşleri Başkanı ise kılıç kuşandı. İlki, ödül olarak Üniversite’ye döndü. İkincisi, üçüncüsü tarafından Reisül-Kurra yapıldı. Kendisi de, İslam misyoneri konumunda. Anayasa’dan laikliğin çıkarılmasını ve dinsel Anayasa isteyen eski TBMM Başkanı, CB İstişare Kurulu Başkanvekili olarak söylemini sürdürüyor. Dörtlüyü himaye eden kişi ise, en yaşamsal gördüğü demeçleri, cami avlularından veriyor. Ortak özellikler:


Anayasa md. 24/son diğerlerini çiğneyerek, dini siyasete alet etmek,

Bireysel ve toplu olarak, Cumhuriyet karşıtı söylem ve eylemleri sürdürmek,

Cumhuriyet maaşlısı olmak.

Camileri siyasal faaliyetler merkezine yerleştirme faaliyeti, Ayasofya ile sınırlı olmayıp, Edirne’den Van’a uzanıyor: “Genel Başkan Vekilimiz Sayın Numan Kurtulmus beyfendi ile birlikte Norşin Camii’nde sivil toplum kuruluşlarımız ile bir araya gelerek Van’ımız ve bölgemiz ile ilgili konular üzerine istişarelerimizi gerçekleştiriyoruz” (AKP’den). Bir bütün olarak, 22 yıl önce okunan şiirde haykırıldığı üzere, “CAMİLER KIŞLAMIZ” sözleri teyit edilmiş olmuyor mu?

2) PARA-MİLİTER YAPILAR

TÜGVA, Ensar, SADAT gibi vakıf ve dernekler, kamu olanaklarını kullanma, kamu görevlerine alımda aracılık etme, parti üyeliği üzerinden veya partiye üye devşirme vb. çalışmaların yanısıra, “kindar-dindar nesil” ereğindeki -yargı mercilerine ve TSK’ye aday devşirmeye kadar- faaliyetlerinin çoğu, hukuk ve Anayasa dışı. Örneğin, Milli Savunma Üniversitesi mülakat komisyonlarında SADAT üyeleri yer alabiliyor. Böylece, ‘Cumhuriyet’ten beslenenler’, yasal örgüt kılıfı altında, dini kullanarak partiye güç veriyor; parti yoluyla da, devlette kadrolaşma sağlıyor. Özetle, para-militer yapılarla adalet sarayları ve kışlalar, tekkeye dönüştürülüyor.

3)TASFİYE NEFERLERİ

Eski ortakları F.G.’nin yerini alan birçok tarikat, dernek ve/ya vakıf biçiminde örgütlenme gereği duymaksızın Cumhuriyet kadrolarını tasfiye neferleri olarak çalışıyor. Bu nedenle, “Menzil ve türevi diğer tarikatlar 2023’ü bir milat olarak görüyor” (E. Kaleli) sözleri, “2023’ün silahsız 15 Temmuz olacağını düşünüyorum” (N. Albayrak) beyanı ile örtüşüyor. Cumhuriyet’in maaşlıları/besledikleri/neferleri, Cumhuriyet düşmanlığı ortak paydasında buluşuyor. Çifte ve çoklu maaşlılar, çete bağlantılıları, düşman üçlünün koruyucuları.

Cumhuriyet’in temel kural, ilke ve değerlerini tasfiye faaliyeti gizli, örtülü ve açıkça sürerken, Cumhur İttifakı ortağı MHP Genel Başkanı’nın ‘ilk dört madde savunması’, ortak payda üçlüsünü meşrulaştırma dışında hiçbir anlam taşımaz. Teokratik monarşi yolcuları karşısında, demokratik cumhuriyetçiler, haliyle daha uyanık olmak durumunda.

ALTYAPI VE ÜSTYAPI

Üstyapı kurumları çökertildikçe altyapı da çöktü. Derin toplumsal eşitsizlikler sarmalında yoksulluktan ve iktisadi bunalımdan çıkış, hukuk ve demokrasi yoluyla olabilir ancak. Anayasa maskesi altında hukuk dışı her türlü yol ve yöntemi meşru gören teokratik monarşistler karşısında demokratik cumhuriyetçilerin ortak paydası, hukuk olmalı. Yoksullaşma, kendiliğinden demokrasi getirmez; yoksulluğa gerçekçi çözüm önerileri sunulması ölçüsünde demokrasi ve hukuk söylemi inandırıcı olabilir.

İSTANBUL ‘PAÇAVRASI’

Gidilen yer olarak yalnızca 367+367=734 gün değil; nereden gelindiğine de bakarak süre anlamlı kılınabilir: “23’e 12 kala” başlığından hareketle, 10 yılın birikimi ile iki öncesine, Ayasofya’dan İstanbul Sözleşmesi’ne gitmek yeterli. 2019’da ‘Ayasofya açılsın’ diyenleri tersleyen kişi, 2020’de yargıyı araçsallaştırarak açtı. "İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere, bu çerçevede zaman zaman yaşanan tartışmaların işin özünden ziyade hâlâ süren yanlış uygulamalarla ilgili olduğunu düşünüyorum” (3 Aralık 2020) diyen aynı kişi için, dört ay geçmeden Sözleşme, paçavra oldu.

KARARTMAYA HAYIR!

Dünyevi halk yönetimi ve dinerkli tek adam yönetimi ayrışmasında, 29 Ekim 2023’te karanlıkta uyanmamak için, yarınki karamsarlığı umuda çevirmek gerekiyor. Maaşlılar/besleme ve neferleri olarak Cumhuriyet yıkıcılarına geçit vermemek, yanlışların üzerine giderek doğrularda birleşmekle mümkün.

İşte birkaç düzeltme:

15 Temmuz nedeni, parlamenter rejim değil, hukuk ve liyakat ihlalidir.

Anayasa değişikliği, kazanımların ilgasıdır.

‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’, demokratik değildir. 2017, rejim ve sistem değişikliği yaptı.

Darbe söylemi, Cumhuriyet’i yıkıcı eylemleri örtbas aracı haline getirildi.

‘Gezi sahiplenmesi’, dış güçlerin tezgâhı değil, ulusal olup, teokratik monarşi yolunu tahkim aracı olarak kullanılamaz.

Hiçbir teokratik devlet, hukuk devleti olmadı, değil ve olamaz…

Demokratik hukuk devleti yanlıları, şu ilkelere sarılmalı ve eylemli olarak birlikte savunabilmeli:

Hukuk, liyakat, saydamlık için, “paralel ve para-militer güçler, tarikatlar” palazlanmasına hayır.

Yurttaşlık, laiklik, egemenlik için, halk egemenliğine dayanan dünyevi hukuk.

Özgürlük, eşitlik, adalet için hukuk ve liyakat ekseninde eşit yurttaşlık.

Hukuk ve sosyal hukuk devleti için erkler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve eşitleyici toplumsal politikalar.

Ulusal ve uluslararası insan hakları kazanımlarını sahiplenmek için savaş çığırtkanlığına karşı çıkmak.

Demokratik parlamenter rejim için, beş başlık altında sıralanan ilkelerde güçbirliği.( Bu çerçevede tezkereye hayır, CHP için bir tutarlılık göstergesi).

Yarın sabah karamsar uyanış, demokratik cumhuriyetçilerin 100. yıl umut ve uyanıklığı için kutlu olsun!