HDP’nin 14 maddelik ‘demokratik özerklik’ bildirisi karşısında Saray ve Hükümet ile AK Parti, ‘ihanet korosu’ oluşturdu. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Adalet Bakanı, bildiriyi vatan hainliği olarak niteledi. Üst üste açıklamaları ve kullandıkları dil, yargı organlarını göreve çağırmakla sınırlı kalmadı; HDP Eş Genel Başkanı Demirtaş’ı da siyasal bir hedef haline getirdiler.
Bu ne anlama geliyor?

Üçlü ittifakın tehlikeleri...
Saray (ve yetkisiz sözcüsü), Davutoğlu ve Hükümeti ile AK Parti kurmayları, HDP ve Demirtaş’a, ağızlarına geleni söyleme yarışında ‘üçlü ittifak’ görüntüsü veriyor; adeta bir Devlet ittifakı ve çok tehlikeli:
-Öncelikle, Anayasa md.138’i sürekli ihlal ediyorlar, yargı organlarını etkilemek suretiyle. Alışkanlık haline getirilen yargı üzerindeki baskılar, “madde 138 çökmüştür” diyen (14 Ocak 2014), TBMM eski Başkanı C. Çiçek’i bir kez daha teyit ediyor.

-Hedef gösterdikleri Demirtaş’ın yaşam hakkını tehlikeye atıyorlar... (Dink’i mahkûm eden Yargıtay üyeleri ve T. Elçi’yi apar topar İstanbul’a celp eden savcı ve yargıçlar, acaba rahat uyuyabiliyor mu?)

Vatana ihanet ve ‘fiili durum’
Anayasa md. 14’ün ihlalinden ‘fiili durum’ yaratmaya kadar birçok itham, ortak paydasını ‘vatana ihanet’te buluyor.

İki yıldır, “Anayasa askıya alınmıştır; artık fiili durum vardır...” biçimindeki açıklamalarla, ‘anayasa ihlali’ni itiraf edenlerin, Anayasa’nın yürürlükte olduğunu HDP vesilesiyle hatırlamış olmaları, ne anlama geliyor?



Şu anlama: “Anayasa bizim için değil, başkaları için geçerli ve bağlayıcı; güç bizim, kural ise sizin...”

Ya vatana ihanetle suçlama? Anayasa, bu suçu Cumhurbaşkanı için öngördüğü halde; suçun potansiyel faili ve çömezleri, sanki Sartre’ın ‘Le Huis Clos’ oyununun aktörleri: Cehennem, başkalarıdır (L’enfer, c’est les autres).

Talep, Anayasa ihlali mi?
Anayasa ihlali, Anayasa’nın yasakladığı bir işlem veya eylemi yapmak veya emrettiği şeyi yapmamak şeklinde özetlenebilir.

14 maddelik demokratik özerklik talebi, bu çerçevede mi yer alır, yoksa ifade özgürlüğü (Any., md.26) alanında mı?

Öncelikle şu belirtilmeli: 1982 Anayasası, ne üniter devlet kavramını kullanıyor, ne de katı merkeziyetçi yapıyı öngörüyor. Aslında Anayasa, adem-i merkeziyetçi düzenleme ve uygulamaya açık... Ne var ki, 2011’de Bakanlıkların teşkilatı üzerine çıkarılan KHK’lar, yetkileri merkeze kaydırdı. Öte yandan, 6.12.2012 ta. ve 6360 sy.lı yasa ile, büyükşehir belediyeleri mekânındaki beldeler lağvedilerek yerel yönetimler zayıflatıldı. Bütün bunlar, Anayasa’ya aykırı...

Sonra, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı da yürürlükte (R.G.: 3 Ekim 1992-21364).
Nihayet, yeni anayasa yolunda yapılan çalışmaların çok büyük kısmı, merkeziyetçilikten uzaklaşma hedefini yansıtıyor, bütün Türkiye için. Üstelik bu ihtiyaç, etnik farklılaşmaya indirgenemez: planlama, kamu hizmeti, iktisadi gelişme, demokratikleşme gerekleri açık.

İfade özgürlüğü, yeni anayasa için önkoşul olduğu halde, bir partinin kamuoyuna açıkladığı talep listesini, vatana ihanet olarak görenler, anayasa söyleminde içten olabilir mi?

Öneriler tartışmaya açık
Demokratik özerk bölge üzerine 14 kalemde sıralanan talepler, maksimize edilmiş toplama öğelerden oluşuyor ve hayli uçuk. Fransa, İtalya, İspanya ve Almanya yelpazesi, esin kaynağı olmuş gibi; ama dağınık ve alelacele yazılmış bir metin görünümünde. Haliyle sorunlu...

Ne var ki, bunu toptan reddetme yerine, tartışırsınız ve siz de önerilerinizi ortaya koyar ve örneğin, uzlaşılabilir öğeleri 7 kalemde toplarsınız...

Bunların hepsi müzakere ve ifade özgürlüğü alanında. Şiddet çağrısı içermeyen öneriler tartışılamayacaksa eğer, yeni anayasa yapımındaki samimiyetsizlik bir yana, şu çelişki örtülemez:

-Başkanlık rejimi için - halkın çoğunluğu karşı olduğu halde tek kişinin talebi doğrultusunda- devletin bütün olanakları seferber ediliyor; üstelik açıkça Anayasa dışı işlem ve eylemlerle.

-Adem-i merkeziyet için –bütün ülke ihtiyaç duyduğu halde- bir partinin –abartılı da olsa- isteklerini bastırmak için devletin bütün organları seferber edilmek isteniyor; yine, açıkça Anayasa’ya aykırı işlem ve eylemlerle.
Bu çarpık eğilimin 2016’da aşılması umuduyla, esenlikli nice yıllara...