Müzisyen Şevket Akıncı, 25 yıllık aranın ardından yeni albümü ‘Radyo Ekoton’ ile dinleyici karşısında. Deneysel çalışmaların ağırlıkta olduğu bir albüme imza atan Akıncı, “Deneysellik risk almayı gerektirir. Özellikle verilenle yetinip düşünme işini başka iktidarlara bırakan insanların çoğunlukta olduğu toplumlarda risk daha büyük oluyor tabii” diye konuşuyor

Deneysellik risk almayı gerektirir

Işıl ÇALIŞKAN

Gitarist, besteci, aranjör, prodüktör Şevket Akıncı, ikinci şarkı albümü ‘Radyo Ekoton’ ile müziksevcerlerle buluştu. Kalan Müzik etiketi ile yayımlanan 16 şarkılık albümde vokal, elektrik gitar, akustik gitar ve efektler Akıncı imzası taşıyor. Akıncı’ya albümde akustik gitar, elektrik gitar, tuşlu çalgılarda Cansun Küçüktürk, akustik perdesiz basta Yıldırım Yalçınkaya, shruti box’ta Başak Yavuz, udu ve şaman davulunda Nihal Saruhanlı, viyolenselde Anıl Eraslan, bağlama ve sazda Özün Usta, vurmalı çalgılarda ise Ethem Saran eşlik ediyor. Vokallerde ise Sumru Ağıryürüyen, Ruşen Alkar, Duygu Argın, Ülkü Aybala Sunat, Selin Baycan, Gülce Duru, Esra Kayıkçı, Ceyda Özbaşarel, Saadet Türköz, Şirin Soysal, Başak Yavuz, Zeynep Kaya Béraud imzası var. Evde kaydedilen albümün mix ve mastering’ini ise Cansun Küçüktürk yaptı.

Gelin hep beraber Akıncı’nın çıkardığı eşsiz yolculuğa tanıklık edelim…

Bu albümde nasıl bir ekoton* etkisi var?

Olasılıklarım ve olduğum şeylerin kesiştiği gibi çeşitli bakış açılarım da birleşiyor burada. Dolayısıyla birtakım karşıtlıkların olduğu parçalar, şarkılar çok albümde.

Bu anlamda ‘deneysel müzisyen’ tanımlamasına da değinmek isterim. Deneysel müzik her türlü müzikal farklılığı kabul görüyor mu?

Bence evet. Deneysellik kavramına bakarsak bu kavramın ne kadar göreceli olduğunu görebiliriz. Bach da deneyseldi, Louis Armstrong da. Dönemine ve mekânına göre ele almak lazım. Deneysellik için özgür olmak şart bence. Benim özgürlük anlayışımda istediğini düşüneceksin, istediğini yapacaksın ama her şeyi sorgulayacaksın ve sorumluluğunu alacaksın. Sorgulamak için de şüphe etmen lazım sanırım… Dolayısıyla şüphe olmayan yerde özgürlük yoktur. Var olan değerleri sorguluyorsun. Bir bakış açısına sahip olman için de bilmek gerek, merak etmeden de olmaz bu. Ve bilmek, öğrenmek için kullandığın bu merakı seni ‘denemeye’ deneyselliğe iten bir meraktır. ‘Özgür’ sözcüğünün bir eşanlamlısı olan ‘serbest’ Farsça’da başı bağlı demek. Çerçevesi çizili, birtakım kurallara bağlı olma hâli yani.

Hakikatten insan bir çerçeve içerisinde de çok deneysel olabilir. Hatta belki daha özgür olabilir. Müzik türleri arasında en deneysel olanı özgür doğaçlamanın da belli sınırları var, yani tamamen özgür değil. Armoni, melodi ve ritmi dışlıyorsun. Geriye kalan şey doku ve dinamikler. Benim aradığım özgürlükte serbest ve özgür bir aradadır, var olan müzik formlarını de özgür doğaçlamanın türsel tınısına katabildiğim noktada daha özgür hissediyorum. Bunu John Zorn ve Fred Frith on yıllardır yapıyor.

ÖZGÜRLÜK BENİM İÇİN İSİM DEĞİL FİİL

Bu özgür olma isteği sizin kişiliğinizle de bağdaşıyor mu?

O istek beni tanımlayan şey evet, ama özgürlüğün kendisi olamaz. Hiç kimsenin yüzde yüz özgür olabileceğine inanmıyorum. Özgürlük benim için, isim olmaktan çok bir fiil. Süre ve süreçten bağımsız olamaz.

Müzik somut bir şey olmadığı için dolayısıyla ölçülebilirliği de yok. Siz kendi sınırlarınızı ne kadar zorluyorsunuz bu anlamda?

Deneysellik risk almayı gerektirir. Özellikle verilenle yetinip düşünme işini başka iktidarlara bırakan insanların çoğunlukta olduğu toplumlarda risk daha büyük oluyor tabii. Karalanma, dışlanma, yalnızlaşma riski… O riski göze alıyorsan, ki ben aldığımı düşünüyorum, sınırları epey zorlamaya meraklısın demektir.

Radyo Ekoton’un frekansı nedir?

Üç dört radyo kanalının karıştığı bir frekans sanırım. Tek bir tür yok tek bir duygu durumu da yok.

MUTSUZLUK İNSANLAR TARAFINDAN GİDERİLEBİLİR

Albümdeki ‘Rise’ parçasını çok etkileyici buldum. Hikâyesi nedir?

Acıdan bahsederken, başımıza gelen felaketlerden bahsederken hep bir ‘sistem’den bahsederiz sanki ‘sistem’ dediğimiz şey bizim dışımızda yaratılmış gibi. Biz yarattık sistemi. O sistemin içindeki kötülüğü de biz yarattık. Mutsuzluk dediğimiz şeyi herhangi bir doğanın acımasızlığı, ya da doğaüstü güçlerin sonucu yaşamıyoruz. Mutsuzluk insanlar tarafından getirildiği gibi yine insanlar tarafından giderilebilir. Eşitsizliği yaratan düşünce ve kurumların dışladığı kim varsa onların karşılıklı yardımlaşması ve kolektif gücü ile kurtarılacak bu dünya. Rise’da göze parmak bir şekilde anlattığım bu.

Albümde kadın vokallerin çokluğu dikkat çekici. Bu tercihin ardında ne yatıyor?

Bu tamamen müzikal bir tercih. Kadın sesini seviyorum hepsi bu. Escher Chronicles adlı albümümde de koroda ve solist olarak kadın sesini tercih etmiştim. Benim ilk dinlediğim şarkı yazarlarından biri Leonard Cohen. Onun şarkılarındaki pes bir erkek sesinin kadın sesleriyle karışması hep hoşuma giderdi. Cohen’de olduğu gibi, şarkılar duo gibi ama değil. Albümde şarkıcıların hepsinin kişisel bir üslubu var, hepsi birer solo kariyere sahip, dolayısıyla karakterleri çok güçlü ve şarkıları onların şarkı söyleme stillerine göre seçtiğim gibi, tersi de oldu, onlara göre şarkı yazdım, yani elbiseye göre vücudu tasarladım.

deneysellik-risk-almayi-gerektirir-689664-1.

TOPLUM OLARAK DEPRESYONDAYIZ

Albümdeki şarkılardan her zaman iyi hissettirme kaygısı gütmediğinizi hissettim. O seslerden doğan histe mutlu bir atmosferin içinde olmayabiliyorsunuz. Ne dersiniz bu yoruma?

Ben sesleri mutluluk ya da mutsuzluk yaratan şeyler olarak nitelendiremiyorum genelde. Onlar ses sadece. Beni mutlu eden sizi mutlu etmeyebilir. Yine de ne dediğinizi anlıyorum sanırım, söyleyen ilk değilsiniz çünkü. Sadece kendim değil, yaşadığım coğrafya, yaşadığım zaman ve yaşadığım toplum da yansıyor şarkılara. Toplum olarak ciddi bir depresyondayız, ama bunu kabullenmek yerine günü kurtarmaya yönelik geçici gerçekler yaratıyoruz. İktidar da, toplumu çaresizliğin sınırında tutarak muhtaç bırakıyor kendine, hafızamızı manipüle ediyor. Bu yüzden eskiden isyan ettiklerimize ya da normal şartlarda isyan edeceklerimize bugün göz yumuyoruz. Öfke duymaktan yoruldu insanlar, o yüzden uyurgezer gibiyiz. Nasıl depresyonda olan bir insan kaçtıkça uzatıyorsa iyileşme sürecini, toplum olarak da bunu yapıyoruz uzun süredir. Ve sanatçının toplumsal bir görevi varsa bu sadece ve sadece umut aşılamak değil, yok saymaya başladığın acıları hatırlatmak, bulunduğun yerden görmediğin acıları göstermektir.

Albüm kapağında ilginç bir çizim var. Albümle içindeki şarkılar arasında nasıl bir bağ var?

Çok sevdiğim arkadaşım Dünya Atay yaptı kapağı. Şarkıların genlerini karıştırıp bir nevi mutant yarattı. Epey başarılı bir sanatçı. Şu an Hollanda’da yaşıyor. Daha önce de Anıl Çelik ile birlikte kaydettiğimiz Alien Lounge adlı albümün de kapağını yapmıştı. Çok kişisel stili olan ender insanlardan.

*Belirli popülasyona ait
yaşama alanlarının sınır
bölgelerine verilen isim.