Alman yargıçların, “yüzyılın soygunu” olarak niteledikleri Almanya’daki Deniz Feneri e.V.’nin yaptığı soygunun davası...  

Alman yargıçların, “yüzyılın soygunu” olarak niteledikleri Almanya’daki Deniz Feneri e.V.’nin yaptığı soygunun davası sonuçlanalı aylar oldu. Soygunu yapanlar mahkûm oldular ve cezaevine konuldular.
Ama davanın Türkiye ile ilgili ayağı bir türlü ele alınıp gerekenler yapılmadı. Oysa Alman yargıçlar, Almanya’daki Deniz Feneri Derneği’nde toplanan 42 milyon avronun, yaklaşık 17 milyon avrosunun Türkiye’ye gönderildiğini ve paranın sahte belgelerle amaç dışı kullanıldığını tespit ettiklerini ilan ettiler.
Dava kararında da yer alan bu somut tespite rağmen AKP hükümeti ve artık görevde olmayan Adalet Bakanı fiahin konuyu görmezden geldiler. Nitekim, Adalet Bakanı 29 Mart seçim sürecinde konuya ilişkin soruya, “bana ne yahu” şeklinde yanıt vererek davayı önemsemediğini göstermişti.
Hükümet ve bakan, kamuoyunun ve medyanın soygunun peşini bırakmamaları üzerine bu defa “Almanya’dan dosya beklendiğini, o gelmeden bir işlem yapılamayacağını” vb söylemek durumunda kaldılar. Sonra çok gecikmeli de olsa dosya geldi. ‹şleme koyulabilmesi için önce Türkçe’ye çevrileceği açıklaması yapıldı. Aradan 2,5 ay geçmesine rağmen dosyanın çevirisi ise henüz tamamlanmış değil.
Birilerini koruma adına Türkiye’de iş böylesine yavaştan alınırken, Frankfurt savcılığı ikinci Deniz Feneri soruşturmasını başlattı ve Türkiye’ye yeni bir dosya göndererek “adli yardım” talebinde bulundu. Talep yazısında, aralarında RTÜK Başkanı ve Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı’nın da bulunduğu 16 kişinin ifadelerine başvurulması, servetlerinin saptanmasının yanı sıra Deniz Feneri ile iş yapan 12 şirketin gelir-giderlerinin, faturalarının, evraklarının incelenmesi isteniyordu. Delillerin yok edilmemesi için bu şirketlere baskın yapılması da talep ediliyordu.
Almanya’dan gelen yardım paraları karşılığında, bazı mal ve hizmetleri satmış görünen bu şirketlerin evraklarına el konulması, aslında bu satış işlemlerinin kağıt üzerinde yapıldığının görülmesi açısından önemliydi.
Ancak Adalet Bakanı fiahin, bu ikinci dosyaya da gereken ilgiyi göstermedi. Önce, “çevirisi yapılacak, onu bekliyoruz” vs şeklinde açıklamalar yaptı. Ancak bir gün sonra Frankfurt savcılığının ikinci dosyayı Türkçe çevirisi ile birlikte gönderdiği ortaya çıktı. Yani bakanın açıkça kamuoyuna yanlış beyanda bulunduğu anlaşıldı. Tabii bu arada adı geçen şirketler de delilleri yok etmek için zaman kazanmış oldular.
Yeni Adalet Bakanı’nın göreve başladığı gün Deniz Feneri davasına ilişkin olarak söyledikleri, hükümet cephesindeki vurdumduymazlığın devam edeceğini gösteriyor. Aradan 10 gün geçmiş olmasına rağmen Türkçe tercümesi ile gelen talebin karşılanması yönünde, yani 16 zanlının ve konuyla ilgili 12 şirketin sorgulanması yönünde harekete geçilmemesi umutsuzluk yaratıyor. Bu durum, hükümetin yolsuzluklarla mücadele bir yana, yolsuzluk yapanları koruyan bir tutum içerisinde olduğunu gösteriyor.
Ancak, Deniz Feneri davasının Türkiye ayağının yargı önüne çıkarılması, temiz toplum ve temiz siyaset için yaşamsal öneme sahiptir. O nedenle muhalefetin, medyanın ve tüm dürüst insanların bu davanın peşini bırakmamaları son derece önemlidir.