Sayın İskender Pala ‘Deniz Kasidesi’, Temmuz 1972 tarihli Varlık dergisinde yayımlanmıştı. 6 Mayıs 1972’deki idamlarla çokları korkup sinmişken Temmuz 1972’de ‘Deniz Kasidesi’ adlı şiir yayımlamak nasıl bir cevahir yüreklilikti, onu siz anlayamazsınız, boşuna yorulmayınız

Deniz kasidesi

ONUR BEHRAMOĞLU / @onurbehramoglu

13 Şubat 2016 tarihli ‘Önce Söz Vardı’ adlı programda ‘Deniz ve Edebiyat’ teması işlenirken, İskender Pala heyecanla şiir okumaya başlar. Kimdir İskender Pala?

“Mesela Neşet Ertaş’ın türkülerinde erotizm vardır. Bir tenhada cân cânanı bulunca diye başladığınızda siz arkasından istediğiniz sahneleri üretebilirsiniz. Problem orda değil. Bu nezih ve zarafete bindirilmiş kısmı başımla beraber” demiş; -Bir tenhada cân cânanı bulunca / Gönülden gönüle gider yar oy yar oy / Yol gizli gizli, yol gizli gizli”- tenhada cânanı bulan cânı duyunca gönülden gönüle giden yolu değil kim bilir hangi sahneleri üretebilmiş kişidir.

‘Neşet Ertaş senin diline gelmez, orada dur Pala’ başlıklı yazısında Orhan Alkaya’nın cümle abdallar adına sefaletini ilan ettiği kişidir Pala; değerli bir şair ve tiyatro adamı tarafından sefaletinin ilan edilmesi önem arz etmiyor olmalı ki, Ahmet Ümit ile Mario Levi’nin Ntv’de birlikte program yaptığı kişi. Ordudan ihraç edilişini “Dindar insanlar fişleniyor ve dışlanıyordu” cümlesiyle izah ederek ‘dindar-dinci’ ayrımını bulanıklaştırmasını da önemsemeyebiliriz zira “Bünyesindeki çocuğa bir kez tecavüz edilmiş olması, değerli hizmetleriyle tanıdığımız vakfı karalamaya gerekçe olamaz” buyuranların iktidarına başdanışmanlık yapan birinden söz ediyoruz. “Divan şairlerimiz bugüne hitap edecek sözler söylemelerine rağmen kelimelerimizi değiştirdiğimiz için onları anlamaz olduk” dediğinde, “Kelimeleri değiştirmek ne demektir, hayatın çarpıntısına uygun hangi kelime değiştirilebilir ki, bambaşka bir dünyada yaşadığımız için divan şiirinin bize bir şey anlatmaz oluşundan dem vuracağınıza dil devrimine hücum etmeyi marifet mi sayıyorsunuz?” sorusuyla karşılanacağı yerde alkışlanan; “Eskiden birlik vardı. Toplum yekvücut olmuş cemaat halinde yaşardı. Osmanlı toplumunda huzur bozulmadan yüzyıllar akıp giderdi” masalını anlata anlata kitleleri efsunlayan bir profesörden söz ediyoruz. Ahmet Ümit ile Mario Levi’nin huzurunda Attilâ İlhan’ın ‘Deniz Kasidesi’nin bir kısmını okuyup şunları söyleyenden:

“Böyle bir kaside yazıyor şair, bir mersiye gibi. Sanki bütün denizlerde ölenlerin ruhuna. Biliyorsunuz, denizde ölen birisi oldu mu, gemilerden denize gömülür, karaya taşınmaz. Onun için kaptanların cenaze gömme, nikâh kıyma, vs. yetkileri vardır.”

Öncelikle, madem Ahmet Ümit ile Mario Levi huşu içinde dinleyip onaylamakla yetindiler, İskender Pala’nın yanlış okuduğu bir mısrayı ben düzelteyim: “Işıkların kemendiyle çekilip boğulanlar gelir” değil, “Islıkların kemendiyle çekilip boğulanlar gelir.” Sonra da şiirin meramının ne olduğunu bizzat Attilâ İlhan’ın ‘Tutuklunun Günlüğü’ kitabındaki ‘Meraklısı için notlar’ bölümünden öğrenelim: “Elbette klasik kaside değil, o türden sesi aldım yalnız, bir de divan edebiyatının ünlü rediflerinden gelir redifini. Aslında kolayca anlaşılabileceği gibi simgesel bir şiirdir, 12 Mart sonrası bunalımını, acılarını ve dehşetini yansıtmaktadır.” Şair, birkaç sayfa sonraki ‘Bulut Günleridir’ şiiri için de, “12 Mart sonrası baskı dönemini her şeyiyle anlatmasına çalıştım. Şiirleri burnuyla okumayanlar pek güzel anlamışlardı ne demek istediğimi” der.

Sayın İskender Pala; burnunuzla okumayınız, şairin kimliğine-şiirlerin yazıldıkları döneme-imge sistemine dikkat ediniz. Şiirlerle ilgili olarak hiç değilse şairlerinin açıklamalarına bakacak kadar araştırma yapınız. Attilâ İlhan toplumcu-devrimci ‘Kaptan’ımızdır, ateşinden eliniz yanabilir, dokunmayınız. ‘Deniz Kasidesi’, Temmuz 1972 tarihli Varlık dergisinde yayımlanmıştı. 6 Mayıs 1972’deki idamlarla çokları korkup sinmişken Temmuz 1972’de ‘Deniz Kasidesi’ adlı şiir yayımlamak nasıl bir cevahir yüreklilikti, onu siz anlayamazsınız, boşuna yorulmayınız. Şiirin, tarafınızca okunmayan son üçlüğünü, şairi daima küçük harfleri yeğlese de ben büyük büyük yazıyorum buraya, siz dilerseniz yine okumayınız:

“GÜNLER DAĞILIR ALT ÜST OLMUŞ ZAMANLAR GELİR
BAŞKA BAŞKA TAKVİMLERDEN BAŞKA İNSANLAR GELİR
ÖLÜMLERİNİ TEKRAR TEKRAR YAŞAMAYA GÖNÜLLÜ”

Sevgili Ahmet Ümit, Sevgili Mario Levi; hayat, devrimciler için, gelir redifli gazeldir. Buradaki ‘gelir’in ücretle, maaşla, parayla da ilgisi yoktur, elbette bilirsiniz. Başka zamanlar, başka takvimler, başka insanlar gelir ve bizim denizlerimizde kapkara yelkenlerini açan, şairin cümle abdallar adına sefaletini ilan ettiği adamlarla yan yana durmanın yakışıklı olmadığını haykırırlar.

Acıyla, kederle ama ille de haklılığın inadıyla haykırarak, üzerime düşeni yapıyorum. Lütfen siz de yapınız.