Eğer belli bir yaşın üstündeki bir Dublinliyle konuşuyorsanız, bu kütüphanenin adı geçtiği anda size Mrs. McCarthy’yi anlatmaya başlıyor. Bütün ömrünü Marsh’s Library’de geçirmiş olan bu kütüphaneci kadın, her konudaki akıl almaz bilgisi ve bütün kütüphaneyi avcunun içi gibi bilmesiyle meşhur

Deniz kıyısındaki kütüphane

Geçenlerde The Irish Times’da İrlandalıların kütüphanelerini çok sevdiğine dair bir yazı okudum. Bu habere göre, her sabah Dublin’in meşhur Merkez Kütüphanesi’nin açılmasına on dakika kala kapıda insanlar sıraya girip beklemeye başlıyormuş. Sıra bazen o kadar uzun oluyormuş ki, şehre dışarıdan gelenler burada bir şey satıldığını zannedip soruyorlarmış.

Dünyanın başka yerlerinde kütüphaneler tehdit altındayken, İngiltere’de bile mahalle kütüphaneleri birer birer kapanırken, İrlanda’da bu geleneğin kuvvetlenerek devam etmesinin altındaki nedenleri araştırmak gerekir belki de. Benim okuduğum yazı da biraz bu amaçla yazılmış zaten. Merkez Kütüphanesi’nin müdavimlerine oraya neden geldiklerini ve zamanlarını nasıl geçirdiklerini sormuşlar.

Kimileri gündelik alışkanlığının bir parçası olarak burada vakit geçirmekten hoşlandığını söylemiş. Kütüphaneye düzenli olarak uğrayanlar arasında, kısa bir süre önce yakınlarını kaybetmiş yaşlılar var mesela. Onlardan biri, günlük gazetesini evde tekbaşına okumak yerine kütüphaneye gelmeyi tercih ettiğini anlatmış. “Hem burada gazete okurken, bazen gözüme bir kitap çarpıyor, o zaman onu da alıp eve gidiyorum,” demiş. Uzakça bir yerden geldiği için, o kadar uzun bir tren yolculuğuna değip değmediği sorulunca, “Mesele sadece evden çıkmak. Yaşlılar için seyahat kartım var, onu kullanıp geliyorum,” diye cevap vermiş. Gençten biri ise, kütüphaneyi beste yapmak için kullandığını, müzik odasında başkalarını rahatsız etmeden kulaklıkla piyano çalabildiğini ve bunun onu çok mutlu ettiğini anlatmış.

Kütüphanelerin gitgide daha popüler hale gelmesinin sebeplerinden biri de, İrlanda hükümetinin halktan gelen talebi karşılıksız bırakmamak için çaba göstermesi olabilir. Merkez Kütüphanesi başta olmak üzere kütüphanelerin açık kaldığı saatleri artırma, kitap cezalarını azaltma ve bütçeden bu ihtiyaç için daha çok para ayırma gibi kararlar alınması şu aralar gündemde. Hükümet daha geçen ay, ülkedeki yüzlerce halk kütüphanesinde kullanılmak üzere iPad’ler, bilgisayarlar, akıllı tahtalar ve diğer teknolojik araçlar almak için 8 milyon Euro harcayacağını duyurdu. Kitaplar için harcanacak miktarı saymıyorum bile.

Ben Merkez Kütüphanesi’nin müdavimlerinden değilim. Zamanımın çoğunu öğrenciler gibi üniversite kütüphanesinde geçiriyorum. Ama şehre kişiliğini kazandıran bu binaların bir kısmını dolaştım. Dünyanın en güzel on kütüphanesinden biri sayılan ve VI. yüzyıldan kalma elyazmalarına evsahipliği yapan Trinity’nin efsanevi kütüphanesi Long Room’u, St Patrick Katedrali’nin hemen yakınlarında yer alan Marsh’s Library’yi, Dublin Şehir Kütüphanesi’ni ve daha başkalarını.
Ne zaman bu kütüphanelerden birinin adını geçirecek olsam, Dublinliler muhakkak bir anılarını ya da işittikleri eğlenceli bir hikayeyi anlatıyorlar. Mesela Marsh’s Library. 1701 senesinde kurulmuş bu köklü kütüphane hakkında söylenecek çok şey var: Her şeyden önce, Newton, Kepler, Galileo ve Descartes gibi bilim insanlarının ve düşünürlerin eserlerinin ilk baskıları burada. 25,000 kitaptan oluşan müthiş bir koleksiyonu ve aralarında James Joyce’un da bulunduğu bir üye listesi var. Ama insanlar size bunlardan bahsetmiyorlar. Eğer belli bir yaşın üstündeki bir Dublinliyle konuşuyorsanız, bu kütüphanenin adı geçtiği anda size Mrs. McCarthy’yi anlatmaya başlıyor. Bütün ömrünü Marsh’s Library’de geçirmiş olan bu kütüphaneci kadın, her konudaki akıl almaz bilgisi ve bütün kütüphaneyi avcunun içi gibi bilmesiyle meşhur. Bir de tabii çok otoriter biri olmasıyla. Herkes onun önünde korkudan en az bir kere titremiş ve saygıyla ceketini iliklemiş. Onun için bu tecrübeyi asla unutmuyorlar. Muriel McCarthy çoktan emekli olmuş ama kütüphanenin yaşayan bir parçası olarak Dublinlilerin hayatında hâlâ önemli bir yer kaplıyor.

Bütün bu namlı kütüphanelerin arasında, diğerleri kadar güzel bir bina olmamasına rağmen konumu ve toplumsal hayatta oynadığı rol nedeniyle muhakkak anılması gereken bir yer daha var: Dún Laoghaire Halk Kütüphanesi. Dublin’in denize doğru bakan banliyö semtlerinden birinde kurulmuş bu büyük ve biraz da hantalca bina henüz inşaat halindeyken, semt sakinleri tarafından tepkiyle karşılanmış. Daha küçük ve “düşük profilli” bir kütüphaneyi tercih edenler ile, denizin dibindeki bu görkemli yapının çok isabetli olacağını düşünenler arasındaki tartışma bina tamamlanana kadar sürmüş. Ancak kütüphane tamamlandıktan sonra, galiba herkes buranın harika bir mekan olduğu konusunda tamamen ikna olmuş. Neredeyse denizin üzerinde yer alan konumuyla, seyir halindeki bir teknedeymişsiniz hissi veren bu bina, şimdilerde her yaştan okurlarla dolup taşıyor ve bölgedeki kültürel hayatın merkezi olarak faaliyet gösteriyor.

Benim şehir merkezinin oldukça dışında kalan bu kütüphaneyle tanışmam ise bir şiir sayesinde oldu. Dún Laoghaire’de yaşayan ve çocuk kitapları yazan Lucinda Jacob’un “Hopscotch in the Sky” (Gökyüzünde Seksek) adlı kitabını karıştırırken, “Deniz Kıyısındaki Kütüphanede” adlı şiir dikkatimi çekti. Bu şiirde yorgun bacaklarını dinlendirmek için, sahildeki kütüphaneye sığınan denizkızlarından söz ediliyordu. Havanın ve ışığın peşinden gelmişlerdi. Biraz da meraktan tabii. Bazıları ıslak ıslak bir köşede oturuyor. Daha cesur olanlar yeni ayakları üzerinde dengesizce yürüyordu. Üzerlerinden sular akarak, fısıl fısıl konuşarak raflar arasında dolaşıyorlar ve insan olmanın nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.

Bazen de bankonun önüne sıralanıyorlar
iri gözlerini kocaman açıp
tıpkı balıkçıların önüne dizilen foklar gibi.

Önce şiire, ardından da kütüphaneye vuruldum. Daha sonra bir tesadüf eseri Lucinda ile tanıştığımızda, bu şiiri neden yazdığını sordum ona. Kütüphane inşa edilirken, pazarda iki kadının konuşmasına şahit olduğunu anlattı. Binanın denize bu kadar yakın olmasından rahatsız olduğu belli olan biri diğerine demiş ki: “Neden burayı seçtiler anlamadım. Denizkızları mı gelip kitap okuyacak sanki?”

“Geldiler mi bari?” diye sordum hikayeyi dinledikten sonra. Bunun üzerine Lucinda uzun uzun güldü. Gülünce gamzeleri ortaya çıktı ve bir çocuğa benzedi. “Bütün Dún Laoghaire orada,” dedi sonunda, “Denizkızları da gelmiştir herhalde. Kitapların arasında bir yerde sessizce dolaşıyorlardır.”