Küresel iklim krizinin ağırlığı çöktükçe, denizimizi çok daha zor günler bekliyor. Harekete geçilmezse, yaşanacak sıkıntılar çok daha büyük ve geri döndürülemez olacak.

Deniz Salyası: Bitki ve Mikroorganizmaların Salgısı Kontrolden Çıktığında Denizlerin Korkulu Rüyası Olabilir!

Marmara Denizi'ni kaplaması sonrası meşhur olan "müsilaj" ya da halk arasındaki adıyla "deniz salyası" (veya "deniz sümüğü"), neredeyse tüm bitkiler ve özellikle de fitoplanktonik protistalar olmak üzere çok sayıda mikroorganizma tarafından salgılanan, yapışkan ("zamksı") bir maddedir. Bu maddeyi oluşturan ana unsurlar proteinler (özellikle de glikoproteinler), karbonhidratlar (özellikle de ekzopolisakkaratlar) ve yağlardır. Yani kimi zaman haberlerde iddia edilenin aksine, "yosun" örneğinde olduğunun aksine, bu madde mikroorganizmaların kendisi değildir, salgılarıdır. Elbette müsilaj içinde mikroorganizmalar da yaşamaktadır. Buna az sonra geleceğiz.

Denizler söz konusu olduğunda, müsilajın ana kaynağı protistalardır; çünkü birçok protista, hareket etmek için bu zamksı maddeyi salgılar: Adeta bir roketin hareket etmesi gibi, ters yönde salgılnan müsilaj sayesinde protista salgı yaptığı yönün aksi yönde hareket eder.1 Normalde müsilaj, bitkiler tarafından da salgılanarak toprağa karışır ve toprağın dengesine katkı sunar. Özellikle de toprak içerisindeki ekzopolisakkarat (yani vücut dışına salgılanan şeker) üreten toprak algleri, toprağın sağlığı için çok önemlidir. Bu madde, aynı zamanda tek hücreli veya filamentli yeşil algler (özellikle de Volvocales veya diğer adıyla Chlamydomonadales ailesinden sahte-silli yeşil algler) ile siyanobakterilerin de vücudunu kaplar.


Neredeyse tüm bitkilerde de müsilaj üretiliyor olmasına rağmen, bu üretim protistalara göre daha kısıtlı miktardadır ve bu nedenle belirgin değildir (kimi zaman tohumların etrafını sarmış halde görmek mümkündür). Drosera ve Pinguicula cinsi etçil bitkilerde ise müsilaj üretimi yoğunlaşacak biçimde evrimleşmiştir ve bu sayede böceklerin kendilerine yapışmalarını sağlarlar. Yani müsilaj, Marmara Denizi'nde gördüğümüz dengesizlik bir yana, ekosistem ve canlı biyolojisi için önemli bir salgıdır.

Normalde bir ekosistemde fitoplankton sayısı, fitoplanktonların erişebildiği besinler ve onları tüketen hayvanların sağlığı ile dengelenmiş haldedir; dolayısıyla deniz içerisinde müsilaj çoğu zaman gözle görülebilecek boyutlarda değildir. Ancak aşırı avlanma, deniz kirliliği, küresel ısınma gibi faktörler deniz ekosistemini bozduğunda, fitoplanktonların sayısı hızlanarak artabilir ve aşırı fitoplankton üretimi, bu mikroorganizmaların vücudunu kaplayan salgının miktarının da aşırı yükselmesine neden olur ve deniz yüzeyinin, hatta yüzeyin onlarca metre altına kadar bu salgıyla kaplanmasına neden olabilir. Bu, deniz ve okyanus yaşantısı için ölümcül olabilir; çünkü denizlerdeki oksijen oranlarını düşürür, Güneş ışınlarının denizin derinliklerine ulaşmasını engeller ve ekosistemin daha da bozulmasına neden olur.

Bu abartılı fitoplankton büyümesine sebep olan şey, özünde, deniz ekosisteminin dengesinin bozulmasıdır. Özellikle de küresel ısınmaya bağlı olarak deniz sıcaklıklarının normalin üzerinde daha uzun kalması, denizde bulunan besin miktarlarının artması ve hava olayları bakımından kısmen sakin geçen günler, deniz yüzeyinde bu tabakanın birikmesine neden olabilir. Özellikle de denizdeki azot ve fosfor seviyesinin normalin üzerine çıkması, fitoplankton popülasyonlarının patlamasına neden olmakta ve denizin "deniz salyası" denen bu maddeyle kaplanmasına neden olmaktadır.

Kontrolsüz Üretimin Tehlikeleri

Ancak bu tabaka, özellikle de denizlerde ve diğer su birikintilerinde kontrolsüz bir şekilde biriktiği zaman, E. coli gibi zararlı olabilen patojenler için harika bir yaşam alanı sunmaktadır ve bu nedenle sağlık tehdidi de oluşturabilmektedir. Ayrıca denizi kaplayarak balıkçılık faaliyetlerini engelleyebilir, denizin oksijenlenmesini bozarak balıkların ölmesine neden olabilir. Bu oluşum bir kez başladıktan sonra, insan müdahalesiyle bile durdurmak çok zor olabilir. Ondokuz Mayıs Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Hidrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Özgür Baytut, Karadeniz'de de görülen deniz salyasıyla mücadele konusunda şöyle söylüyor:

İnsanlık olarak bizim yapabileceğimiz şeyler; lokal olarak temizlik yapılabilir. Deniz ölçeğinde büyük olduğunda ise yapılacak pek bir şey yok. Beklemek ve deniz salyasını artıracak faaliyetleri engellemek gerekir. Bu da kirliliği önleme şeklinde ortaya çıkabilir. Deniz salyası tabakasının olduğu yerlerde çok fazla balık olmaz. Toksik türler, salyaya karışırsa problem oluşturur. O yüzden salyalı denizde balık avlanmasını tavsiye etmem. Balıkçılar da bunu bilirler.

Ayrıca müsilaj içindeki patojenler, Savalia savaglia türü altın resifleri ve Paramuricea clavata türü morumsu deniz kamçılarını ciddi anlamda etkilemekte ve bu da Marmara ekosistemini daha da bozmaktadır. Eğer bu müsilaj problemi kısa bir sürede çözülemezse, özellikle de deniz dibinde yaşayan omurgasız hayvanlar bundan oldukça kötü ve belki de geri döndürülemez bir şekilde etkilenecektir.

Küresel ısınmayı tek bir ülke olarak çözmemiz imkânsız olduğu için, bu problemle mücadelede yapabileceğimiz tek şey, yukarıda Dr. Baytut'un da söylediği gibi, balıkçılık faaliyetlerini azaltmak ve atık suların boşaldığı yerleri temizlemek ve filtrelemek olacaktır. Çünkü aşırı balıkçılık, müsilaj üreten fitoplanktonları yiyen filtreleyici türleri yok etmektedir ve buna bağlı olarak normalden fazla fitoplankton oluşumu gözlenmektedir. Yapılabilecek şeylerden bir diğeri, aktif olarak müsilajı toplamak olabilir; ancak daha önceden de yapıldığı gibi, onlarca ton müsilaj toplanmasına rağmen denizin temizlenmesi mümkün olmayabilir.

Beklenti, deniz salyasının birkaç hafta veya birkaç ay daha kalıp, mevsim sıcaklıklarının normale dönmesi ve hava olaylarının değişmesine bağlı olarak kendiliğinden düzelmesidir. Ancak iklim değişimi hız kazandıkça ve deniz temizliğine özen gösterilmedikçe, müsilaj oluşturabilecek durumların yaşanma ihtimali artıyor ve bu durumların süresi de uzuyor. Bu nedenle kapsamlı temizlik çalışmaları ile önleyici yasal adımların atılması şarttır.