Deniz Yücel: İşimi iyi yaptığım için neden pişman olayım ki?

324 gündür, iddianamesi hazırlanmadan Silivri Cezaevinde tutuklu bulunan Die Welt Gazetesi Türkiye Muhabiri Deniz Yücel, Evrensel Gazetesi'nden Fatih Polat'ın sorularını yanıtladı.

Deniz Yücel'e sorulan sorular ve yanıtlar şöyle:

On bir aydır özgürlüğünden yoksunsun ve hâlâ iddianamen hazır değil. Ne düşünüyorsun bu konuda?

Vallahi ne düşüneyim? Unutmuş olabilirler. Ya da bekledikleri talimat daha gelmedi. Evrensel okurlarına bunları uzun uzun anlatmaya gerek yoktur. Yine de Türkiye’de yaptığım haberlerden bir örnek vereyim. 1.5 sene önce İlhan Çomak’ın dosyasıyla ilgilenmiştim. İzmir’de yaşayan ailesini ziyaret ettim. Avukatlarıyla görüştüm ve çalıştığım Die Welt gazetesinde hikayesini anlattım. İlhan, o zaman abuk sabuk suç isnatlarıyla ve kesinleşmiş bir yargı kararı olmaksızın 22 yıldır cezaevinde kalıyordu. Daha sonra müebbet hapis cezası aldı. Geçenlerde yeni şiir kitabı yayımlanmış. Bu ülkenin geçmişi de bugünü de benzer hikayelerde doludur. Yaşadığım haksızlığı küçümseyemem. Hayatımdan, eşim Dilek ile geçireceğimiz zamandan gasbedilen her bir gün kıymetlidir. Fakat bu siyasi yargının en büyük mağduru benmişim gibi davranmak istemem.

Yaşadıklarından hareketle hiç “Keşke Türkiye’ye gelmeseydim, Almanya’da kalsaydım” diye düşündüğün oluyor mu?

Hayır. Basının hiçbir yerde olmadığı kadar özgür olduğu ülkeye geldiğimi biliyordum. Ayrıca, Türkiye’ye gelmeseydim Dilek’le tanışamazdık, ki bu zaten kendi başına yeter. Ve ben sadece işim yüzünden değil, işimi iyi yaptığım için rehin alındım. İşimi iyi yaptığım için neden pişman olayım ki? Son olarak; bu tür “keşke”ler insanı yıpratır. Haksız yere mahpus düşen herkese naçizane tavsiyem olacaktır: “Keşke şunu yapmasaydım, keşke bunu yapsaydım” diye yakınmayacaksın. Hesaplaşacağın şeyler varsa sonra yaparsın. Buralarda diyeceğin yegane şey: “Yarın olsa gene aynısını yaparım.”

Senin açından bir habercinin en çok dikkat etmesi gereken mesleki özellikler nelerdir?

İki-üç şeyle yetineyim. Birincisi, adil davranmalı. Yani, kendi dünya görüşüne ya da hikaye kurgusuna ters olan olguları yok saymamalı. İkincisi, olayları izlerken olabildiğince yakın, değerlendirirken olabildiğince mesafeli davranmalı. Ve bir şey daha: “O şunu diyor, bu bunu diyor” diye aktarmakla yetinmemeli; bunu yapmakla birlikte ötesine giderek, kimin haklı kimin haksız olduğunu araştırmak için gayret göstermeli. Hangi konular ve kişiler olursa olsun, Ege sahillerinde botlara binmek üzere olan mültecileri dinlerken; Sur’da veya Cizre’de barikatların ve el yapımı patlayıcılarla döşeli hendeklerin arkasında siper alan silahlı militanlarla konuşurken; Ankara Garı Katliamı’nda sevdiklerini kaybeden ve adli tıbbın önünde bekleyen insanlara soru sormaya utanırken; Adıyaman’da çocuklarını IŞİD’e kaptıran ailelere kulak verirken; 16 Temmuz sabahı Atatürk Havalimanında iki metre önümden orada toplanan insanlara seslenen Cumhurbaşkanını izlerken... hep bu ilkeleri esas almaya çalıştım. Takdir elbette okurun.

Cezaevinde haberleri takip edebiliyor musun? Dayanışmanın sesi sana geliyor mu?

Şu sıralar her gün on bir gazete alıyorum, Almanya’dan arkadaşlar sağ olsunlar düzenli şekilde gazete gönderiyorlar, gecikmeli de olsa elime geçiyor. Zaman içerisinde televizyon aldım. Ve sevgili avukatlarım bazı gelişmeleri anlatıyor. Yani, dünyadan kopmuş değilim. Dayanışma adına yapılan her şeyden değilse de çoğu şeylerden haberim oluyor. Beni ve tutsak arkadaşları unutmayan meslektaşlarıma, arkadaşlarıma, Almanya’da, Türkiye’de ya da dünyanın başka yerinde bizlerle dayanışma gösteren, çok azı elime geçse de mektup yazan tanıdığım tanımadığım herkese sonsuz minnettarım.

Kısa bir süre önce tecrit kaldırıldı. Cezaevindeki hayatını nasıl etkiledi bu?

Aslında tecrit kaldırılmadı, yumuşatıldı. OHAL’den önce varolan sohbet hakkı, başkalarıyla birlikte spor yapma imkanı, kurslar... hepsi askıya alındı. Ama tabii ki yaklaşık 10 ay boyunca yapayalnız kaldıktan sonra konuşabileceğim bir insanın olması çok güzel. Son olarak Habertürk kanalında çalışmış olan Gazeteci Oğuz Usluer’le birlikte kalıyorum. Koğuşlarımız ayrı. Ama birlikte kahvaltı yapabiliyoruz; gündüzleri üstü tel örgüleriyle sarılı avluda volta atıyoruz. Ama en geniş anlamda sol muhalif kesimden hem aylardır tecrit altında tutulan hem avukatlarıyla sadece haftada bir saat görüşebilen tek kişi bildiğim kadar Osman Kavala’dır. Kendisiyle sadece bir kere bir yerde karşılaşmış olsak da selamım olsun.

Röportajın tamamını buradan okuyabilirsiniz.