Denizler fikirlerinin ne olduğunu kısacık hayatlarının mücadeleyle geçen her gününde ve 6 Mayıs’ta idam sehpalarını kendileri tekmelerken de haykırmışlardı: Tam bağımsız ve sosyalist bir Türkiye istiyorlardı. ABD emperyalizmi ve işbirlikçileri tek düşmanlarıydı. Kürtler ve Türkler eşit ve özgür vatandaşlar olarak kardeşçe bir arada yaşamalıydı. Toprak reformu yapılmalı ve bu ülkenin bütün kaynakları bu ülke halkı için kullanılmalıydı.

20’li yaşlarında kendilerini Türkiye’nin bağımsızlığına armağan ettiler! Onlar ülkelerinin bağımsızlığı ve halklarının mutluluğu için bir defa ölürken, onları asanlar her gün öldüler mi bilmiyorum ama şerefli bir hayat yaşamadılar, kesin.

Tıpkı Denizlerin “Fikri”ni bir Karadeniz kasabasında hayata geçiren “Terzi”nin, onların idamından 13 yıl sonra 2 gün önce, 4 Mayıs 1985’te Amasya Cezaevi’nde ölümüne yol açanlar gibi…

Denizler, Mahirler ülkelerinin bağımsızlığı ve halklarının mutluluğu için yaşayıp, bu değerler için öldüler. Terzi Fikri, paylaştığı o devrimci idealleri Fatsa’da devrimcilerle birlikte hayata geçirmeye başlamıştı.

Denizleri idam edenler, onların Fikrinin bir kasabada “kuvveden fiile” geçmeye başlamasından korktular.

68 kuşağının genç önderleri, dünyanın başka yerlerinde, kimi düzenle biraz uzlaşarak kimi aynı çizgide yürüyerek milletvekili, bakan, başkan oldular. Denizlerin Latin Amerikalı gerilla arkadaşları yıllarca hapis yatıp çıktı ve seçilip ülkelerini yönettiler. Bu ülkenin 68, 78 kuşağı ise biçilip yok edildi.

Juan Manuel Sánchez Gordillo, yaygın ismiyle Başkan Gordillo, gazetede yıllar önce “Endülüs’te bir İspanyol Fatsası” diye anlattığım Marinaleda’nın 1979’da Fikri Sönmez’le aynı yıl seçilen belediye başkanı. Bugün 70 yaşında, hala belediye başkanı ve ülkesinin sol liderlerinden.

Gordillo’ya neredeyse 40 yıldır hep seçilerek kasabasının belediye başkanı kalmasının sırrını sorduğumda, hiç unutmadığım bir cevap vermişti: “Nimet paylaşımında kendini en sona, külfet paylaşımında en başa yazmak!

Denizler, Mahirler, Terzi Fikriler tam da bunu yaptılar. Bu dünyanın bütün nimetlerine sırtlarını dönerek, külfetlerin en büyüğü diyebileceğimiz ölümü alıp gittiler.

Gidenler, arkalarından ah vah edip sızlanmamızı ya da onları yalnızca sloganlarla anmamızı istemezlerdi.

Yaşamlarının ve ölümlerinin önümüze koyduğu görevler var.

2014’ün 6 Mayıs’ında, bu köşede, “6 Mayıs’ta Mahir’i anmak!” diye bir yazı yazmış, Mahirler’in “onlar başka örgüt” demeden Denizler için bir ölüm yolculuğuna çıktığını anımsatmış ve “Aynı sömürüsüz dünyanın hayalini kuran devrimciler”in bugün de birleşik bir muhalefet hareketi gerçekleştirebilmelerinin önemini vurgulamıştım.

O görev tüm yakıcılığıyla hala ortada duruyor!

Ben ne yaptıysam halkımla birlikte yaptım” diyen Terzi Fikri ve aynı fikrin sahibi devrimcilerin bize öğrettikleri de devrimci sol siyasette asıl olanın “sorun çözmek” olduğudur. Fatsa, insanlara kendi sorunlarını kendilerinin çözebileceğini somut olarak göstermenin pratiğiydi.

Faşist saldırıların yol açtığı can güvenliği sorunu, tefecinin ve tüccarın fındık üreticilerini sömürmeleri sorunu, karaborsa sorunu, kan davaları ve kumar alışkanlıklarıyla ailelerin darmadağın olması sorunu, sınır-arazi-su sorunu, çamur sorunu halkla birlikte çözüle çözüle yazıldı Fatsa hikayesi. Halkın, en süslü cümleleri kurup en müthiş teorileri yapanları değil, örnek iyi insanları, anlattığı hayatı bizzat yaşayanları izlediğinin kanıtıydı Fatsa.

Bugün, yeni Fatsalar yaratma görevi de duruyor önümüzde!

Ve Denizler, Terzi Fikriler asıl o görevler yerine getirildiğinde unutulmaz olacaklar.