Denizlerin idamında ‘evet’e kalkan ‘iki el’di!

CELALETTİN CAN

Süleyman Demirel’in siyasi hayatı boyunca Türkiye en karanlık dönemlerinden geçmişti. Demirel’in o dönemlerde yaptıklarından en akılda kalanlardan biri de Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan hakkında verilen idam kararının Meclis’te kabul edilmesinde aldığı rol oldu.

İKİ ELİYLE EVET DEDİ!

İdam oylamasının yapıldığı gün Meclis’te konuşma yapmayan Süleyman Demirel, Adalet Partisi grubunun en önüne oturarak şevkle ve heyecanla parti grubunu yönetti. İdam kararları oylanırken iki elini birden havaya kaldırarak ‘evet’ dedi.

Dönemin tanıklarından gazeteci Altan Öymen, idamların oylandığı günkü meclisi şöyle anlatmıştı: "Süleyman Demirel, Mobilya Yolsuzluğu'ndan yargılanan yeğeni Yahya Demirel'le ilgili olarak '25 yaşında çocukla uğraşıyorlar' diyor. 6 Mayıs 1972'de ise idam edilen Deniz, Yusuf, Hüseyin'in idam kararları oylanıyordu. Süleyman Bey ise AP Grubu'nun en önünde oturuyordu. Elini 'İdama evet' için kaldırdığında arkasına dönüp baktı, herkesin kaldırıp kaldırmadığını kontrol ediyordu. Sonra vakur bir ifadeyle önüne döndü. İdamlar kabul edilmişti. Deniz ve Yusuf da 25 yaşındaydı. Süleyman Bey onlar için hiç '25 yaşında çocuklar' demedi. İdam edilmelerini istedi. İsteğine ulaştı da..."

'3’E 3'

O gün mecliste bulunanların anlatımlarına göre Adalet Partisi sıralarında "3'e 3" tezahüratları yükseliyordu. Kastedilen; Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatin Rüştü Zorlu'nun idamlarının rövanşı olarak Deniz Yusuf ve Hüseyin'in canlarının alınmasıydı.

‘KARARI MİLLİ İRADE VERDİ'

Demirel yıllar sonra ise TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu'na verdiği ifadesinde şöyle diyordu: "İdam kararları Yargıtay, Meclis ve Cumhurbaşkanı'ndan geçmiştir. Kararı milli irade vermiştir. O milli irade de bütün milleti temsil ediyor. Bugünlerde her fırsatta meşruiyetin kaynağı olarak gösterilen milli irade buraya gelince niye sayılmıyor. Ben o milli iradede 276'da sadece 1'im."

DENİZLERİN SAVUNMASI

Deniz Gezmiş ve arkadaşları ise yargılandıkları Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) davasında verdikleri savunmada Demirel için şunları söylemişti:

"İddianame'de bizim Anayasa'yı cebren ilgaya teşebbüs ettiğimiz ileri sürülmektedir. Öteden beri arzetmiş olduğum gibi, bu ülkede Anayasa'yı en fazla savunanlar bizleriz. Anayasa'yı ihlal edenlerse ortadadır. Anayasa'nın uygulanmasını isteyen gene bizleriz. Anayasa'yı uygulamayan yavuz kimselerse hâlâ ortadadır. Ve yine o kişiler bizim kellemizi istemektedirler.

Bile bile iddia makamı bizim Anayasa'yı ilgaya teşebbüs ettiğimizi ileri sürmektedir. İddia makamı bizim vermekte olduğumuz Bağımsızlık Savaşı'na karşıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na karşı, reformlara karşı ve bu nedenle bizim Anayasa'yı ilgaya teşebbüs ettiğimizi ileri sürmektedir. Çünkü Süleyman Demirel hâlâ ortada gezmektedir. Kudreti yetiyorsa Süleyman Demirel hakkında aynı şekilde dava açın, onlar 36 milyonluk ülkenin bütün yükünü 20 gencin üzerine yıkmaya alışmışlardır.

Bizi bağımsız bir ülkenin çocukları olmaktan mahrum eden hepiniz dahil sizlersiniz. Çünkü Amerika sizin döneminiz sırasında Türkiye'ye girdi ve hiçbiriniz sesinizi çıkarmadınız. Ve Demokrat Parti iktidarına 10 yıl ses çıkarmadınız. Ta ki 38 yurtsever subay ses çıkarana kadar ve onları devirene kadar. Ve bugün aynı savcılar bu şahıslar hakkında da idam kararı istemektedir. Süleyman Demirel'in Anayasa'yı ihlaline ve despotizmine ve ülkeyi Amerika'ya satmasına ses çıkarılmadı."

***

Süleyman Demirel’in ölümünün ardından pek çok siyasetçi, eski devlet yöneticisi ve medya kuruluşunca şahsına güzellemeler yapılsa da, Türkiye’nin demokrasi ve özgürlük mücadelesi tarihi bu övgüleri haklı çıkarmıyor. Diğer yandan, 9. Cumhurbaşkanı’na yapılması gereken eleştiriler yalnızca Denizlerin idam edilmesinde aldığı rolle de sınırlı değil.

Türkiye’nin İsmet İnönü’den sonra en uzun süre başbakanlık yapan siyasetçisi olan Süleyman Demirel, 70’li yıllarda gelişen toplumsal muhalefete karşı, tüm sağ güçleri “anti-komünist” söylem altında buluşturan bir isimdi. Bu dönemde halkın demokrasi ve özgürlük mücadelesi, Demirel liderliğindeki Milliyetçi Cephe hükümetinin (AP, MSP, MHP ve CGP’nin oluşturduğu sağ blok) desteklediği paramiliter silahlı güçlerin yoğun saldırılarına maruz kaldı. Bu politikaların sonucu olarak pek çok aydın, demokrat ve yurtseverin katledilmesiyle ilgili olarak dönemin Başbakanı Demirel ise tutumunu, 1978’de Maraş Katliamı’nın ardından kullandığı “Bana sağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz” sözleriyle beyan etmişti.

ÇORUM VE FATSA

Süleyman Demirel’in 50’nin üstünde yurttaşın Çorum’da devlet destekli çeteler tarafından katledilmesiyle ilgili olarak kullandığı sözler de çok tartışıldı. “Çorum’u bırak Fatsa’ya bak” diyen Demirel, hem Çorum’daki katliamı sıradanlaştırmış hem de o dönem halkçı belediyecilikle haklı bir ün kazanmış Fikri Sönmez’in (Terzi Fikri) belediye başkanlığını yaptığı Fatsa’yı hedef göstermişti. Demirel’in bu sözlerinin ardından 11 Temmuz 1980’de Fatsa’ya askerler tarafından “Nokta Operasyonu” düzenlemiş ve halkın kendini yönetme iradesi hedef alınmıştı. Daha sonra Nokta Operasyonu’nda askerin, çeşitli cinayetlerden aranan ülkücüleri yüzlerine maske takmak suretiyle rehber olarak kullandığı ortaya çıktı. Bu operasyonun öncesinde ortaya atılan (“Fatsa’ya pasaportsuz girilmediği” vb.) yalanlara da dayanak bulunamamış ve girişim fiyaskoyla sonuçlanmıştı. Demirel ise Fatsa’ya olan kinini şu sözlerle ifade etmeyi sürdürmüştü: “Fatsa’da meydana gelen olay, Fatsa Cumhuriyeti olayıdır. Orada devlet yoktur. Seyirci kalmıştır. Henüz Fatsa’nın başındayız. Kökünde Kızıldere vardır. Bu mesele yarım bırakılamaz. Bırakılırsa yüz Fatsa çıkar.”

ADINI MÜZEYE VERDİLER

Tüm bu ‘icraatlarına’ karşın Süleyman Demirel’in ismi AKP hükümeti tarafından Demokrasi ve Kalkınma Müzesi’ne verildi. Isparta’nın Atabey ilçesinde açılan ‘Süleyman Demirel Demokrasi ve Kalkınma Müzesi Külliyesi’, geçen yılın ekim ayında bizzat Demirel’in katıldığı bir törenle açıldı.