Hayatlarını kaybeden on binlerce insanımızın hak ve hukuklarının korunması, kamu adına soruşturma yapmakla görevli Cumhuriyet Savcılarının görevi ve sorumluluğundadır.

Deprem sonrası hukuki süreç

Ali Özgündüz

6 Şubat 2023 günü meydana gelen Pazarcık/Elbistan merkezli depremler sonucu; Kahramanmaraş, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis, Malatya ve Elazığ illerinde 17 Şubat’a kadar tespit edilen toplam 38 bin 044 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, 100 binin üzerinde yurttaşımız ise yaralanmıştır.

Bölgede 62 bin civarında bina (263 bin bağımsız bölüm) yıkık veya acilen yıkılması gereken ağır hasar görmüştür.

Depremin üzerinden 12 gün geçmişken bir taraftan hala enkaz altında sağ kalan varsa onların, diğer taraftan da hayatını kaybeden yurttaşlarımızın cenazelerinin enkazdan çıkarılıp defnedilmesi işlemi devam ederken, buna paralel olarak ta, aynı zamanda ‘suç mahalli’ olan bu enkazlarda adli merciler tarafından deliller toplanmaktadır.

Nedir bu deliller? Nasıl toplanmalı? Ve ne işe yarayacak?

Bu soruların cevabı, sorumluların kimler olduğunun tespit edilmesi ve yargılanmaları için çok önemlidir.

Yıkılan veya acilen yıkılması gereken binaların bulunduğu mahallere ‘suç mahalli’ dediğimize göre buradan başlayarak, ceza soruşturmalarının nasıl yürütülmesi gerektiğini ele alalım.

Bu yazının konusu ceza soruşturmasıdır.

(Deprem nedeniyle oluşan maddi ve manevi zarar ve ziyanın tazmin edilmesine yönelik ‘tazminat’ konusu başka bir yazı konusu olabilir.)

Hangi suçlar ilişkin soruşturma yapılmaktadır?

Esas soruşturma konusu olan suç; Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesinde tarif edilen ‘taksirle adam öldürme’ ve 89. maddesinde yazılı ‘taksirle yaralama’ neden olma suçlarıdır.

Taksirin kabulü için;

1)- Fiil (binanın yıkılmasına sebep olan eylem) ile netice (binanın yıkılarak ölüme ve yaralanmaya neden olmak) nedensellik bağı olması,

2)- Neticeye sebep olan eylemin iradi olması,

3)- Ortaya çıkan neticenin (bina çökmesi sonucu ölüm ve yaralanma neticesinin) fail tarafından istenmemiş olması gerekir.

Her bir olayın özelliğine, binanın yıkılma, hasarlanma durum ve sebebine bakılarak TCK’nin 22/3. maddesinde belirtilen ‘bilinçli taksir’ durumuna var ise, verilecek ceza yarısına kadar artırılabilecektir.

Bilinçli taksir; kişi dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle, meydana gelmesi muhtemel ‘neticeyi’ istememesine rağmen ‘öngörmesi’ halidir.

Yargıtay içtihatlarına göre; İmar Kanunu’na, Yapı Denetim Kanunu’na, Afet Bölgelerinde Yapılacak Yapılara İlişkin Yönetmelik hükümlerine, kısaca mevzuata aykırı olarak yapılan bir binanın deprem sonucu yıkılması sonucu ölüm ve yaralanma meydana gelmişse, bilinçli taksir hükümlerine göre ceza verilmesi gerekmekte ve birçok kişinin sorumluluğu ortaya çıkabilecektir.

Kimlerdir bunlar?

Elde edilen delillere göre, yapının sahip ve müteahhidi, taşeronu, inşaat ustası, fenni mesulü, yapı denetim görevlisi, zemin etüt raporunu veya beton analiz raporunu gerçeğe aykırı düzenleyen, inşaat aşaması ve sonrası ruhsat ve imara aykırılıları gidermeden yapı kullanım izin belgesi düzenleyen görevli yerel yönetim yetkilileri vb. kişiler sorumlu tutulabilecektir.

Deliller nelerdir ve nasıl toplanmalı?

Yıkılan binanın enkazında yapılacak tespit ve elde edilecek beton, demir ve diğer yapı malzeme örnekleri en esaslı delillerdir.

Suç soruşturması yapmakla görevli Cumhuriyet Savcısı, teknik bilirkişiler (inşaat mühendisi, mimar, harita mühendisi gibi) ile beraber olay mahalline giderek, binanın hali hazır durumu, krokisi, kat sayısı, binanın niteliği ve diğer özelliklerini tespit ederek tutanağa geçirip, kamerayla kayıt altına alıp ve fotoğraflama işlemini yaptırdıktan sonra, bilirkişiler tarafından binanın taşıyıcı sistemi (kolon+kiriş) ve döşeme/perde betonlarından, kullanılan demirlerden (birkaç farklı nokta ve kattan) örnekler aldırıp bunları yetkili laboratuvarlarda inceletip analiz raporları aldırılacak.

İlgili belediye, bakanlık, denetim firmasında binanın zenin etüt raporu, statik ve mimari projesi, ruhsat dosyası, varsa yapı denetim ve beton analiz raporlarını da temin edip bunları da uzman bilirkişilere teslim ederek, olması gereken -imar durumu, proje ve imalat standartları- durum ile elde edilen bulguların karşılaştırılması istenecek.

Teknik bilirkişiler binanın mevzuata uygun yapılıp yapılmadığı, kullanılan malzeme ve imalatların şartname ve standartlara uygun olup olmadığı, sonradan projeye aykırılık olup olmadığı, hata ve kusurların neler olduğu ve kimlerin hangi oranda kusurlu olduklarına ilişkin bir rapor hazırlayarak soruşturma makamına teslim edecek.

Bu rapora göre kimlerin kusuru varsa o kişiler sorgulanacak, savunmaları alınacak, onların da ortaya koyduğu deliller toplandıktan sonra, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa Cumhuriyet Savcılığı şüpheliler hakkında kamu davası açılacak ve yargılama başlayacaktır.
Deprem mağduru olan yurttaşların, maddi ve manevi zararlarının tazmini için ileride açacakları tazminat davasına esas olmak üzere şu aşamada tespit davası açmalarındaki zorluklar dikkate alındığında, Cumhuriyet Savcılıklarının suç soruşturması nedeniyle topladıkları bu deliller, daha sonra hukuk mahkemelerinde açılacak tazminat davalarında da kullanılabilecektir.

Tüm bu prosedür, imar izni olan, belediyelerden ruhsat alınarak, yapı denetim şirketinin gözetiminde yapılan binalarla ilgili.

Peki, imar izni olmayan, ruhsatsız olarak (kaçak) veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak yapılan ve siyasi iktidar tarafından ‘imar barışı’ adı altında çıkarılan bir kanunla ‘yasal’ hale getirilen binaların yıkılması durumunda sorumluluk nasıl olacak?

11.05.2018 tarih ve 7143 sayılı Kanun’la İmar Kanunu’na geçici 16. madde eklenerek, 31.12.2017 tarihinden önce yapılmış yapılar, belirli bir harç karşılığında yapı izin belgesi verilerek meşrulaştırılmış, yıkım kararları iptal edilmiş ve binaların depreme dayanıklılığı hususu kanun hükmüyle yapı sahibinin sorumluluğuna bırakılmıştır.

Hayatlarını kaybeden on binlerce insanımızın hak ve hukuklarının korunması, kamu adına soruşturma yapmakla görevli Cumhuriyet Savcılarının görevi ve sorumluluğundadır.

Bu görevin layıkıyla yerine getirilmesi için, bu tür soruşturmalarda görev verilecek ‘bilirkişilerin’ liyakatli, yetkin kişilerden seçilmesi ve bu kişilerin de bilimsel ölçütlerle sorumluları belirleyip rapor etmeleri bilimsel namus, ahlak ve hukuk gereğidir.