Deprem uzmanları alınmayan önlemler konusunda uyardı: Türkiye ‘99 yılında neyse bugün de o!
Gündoğdu: Türkiye bugün büyük depremler karşısında tümüyle çaresiz ve hazırlıksız. Deprem toplanma alanları AVM’ye dönüştürüldü
MELTEM YILMAZ @meltemmmylmz
Ege Denizi’nde meydana gelen ve Marmara’da da hissedilen 6,2 şiddetindeki deprem, büyük korkuya yol açarken, sarsıntı aynı zamanda bir deprem ülkesi olan Türkiye’nin depremler karşısındaki çaresizliğini ve hazırlıksızlığını da gözler önüne serdi.
BirGün’e konuşan deprem uzmanları; Prof. Ahmet Ercan, Prof. Naci Görür ve Yrd. Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu alınmayan önlemlere, plansızlığa dikkat çekti, önemli uyarılarda bulundu.
Toplanma alanları AVM’ye dönüştürüldü
Yrd. Doç. Dr. Oğuz Gündoğdu, başbakanlığa bağlı AFAD’ın depremi gündeminden çıkararak yalnızca Suriyeli göçmenlere odaklanması nedeniyle, Türkiye’nin bugün büyük depremler karşısında tümüyle çaresiz ve hazırlıksız olduğuna dikkat çekti.
“Deprem için tek elde toplanan bir AFAD kuruldu ama amacından saptı. AFAD şu an tümüyle Suriyelilere odaklanmış durumda. Bu nedenle Çanakkale depremi dahil, müdahalelerde çok zayıf kaldı Çünkü hazır değiller” diyen Gündoğdu, Kızılay için de aynı durumun geçerli olduğuna dikkat çekerek, “Bunların dışında mahalle afet gönüllüleri gibi sivil toplum örgütleri çok önemlidir ama bugün STK’ler da çalışamaz halde” ifadelerini kullandı.
Deprem toplanma alanlarının yarısının AVM’ye dönüştürüldüğünü de anımsatan Gündoğdu, “Bir de depremden sonra yangın tehlikesi var, yangına yönelik önlemler alınması lazım. Aradaki zamanı kullanma meselesi var. Ama bu konudaki çalışmalar da becerilemedi. İstanbul’da 10 yıl içerisinde 7,5 civarında bir deprem bekliyoruz ama neresinden bakarsak bakalım hiçbir şekilde hazır değiliz. Bu kadar rantiye bir ülke için çok fazla.”
Gündoğdu ayrıca, eski CHP milletvekili Melda Onur’un İzmir depremi öncesi twitter hesabında yılanlarla ilgili paylaşımına da değinerek, “Doğru, hayvanlar da depremlerden önce belli bir davranış gösteriyor. Yerdeki elektromanyetik alanın değişiminden rahatsız oluyorlar. Toprağın üstüne çıkmaya çalışıyorlar. Bu konudaki çalışmalara da ağırlık verilmeli” ifadelerini kullandı.
Görevler yerine getirilmiyor
Prof. Naci Görür, deprem konusunda hükümetin, mahalli yöneticilerin ve halkın üstüne düşen görevler olduğunu ancak hiçbirinin bu görevleri yerine getirmediğine dikkat çekti. Her deprem sonrası, depremi konuşup, hiçbir adım atmadan konuyu kapatmanın büyük bir felakete neden olacağını söyleyen Görür, işe deprem araştırmalarından başlamanın gerektiğini, ancak Türkiye’de bu konuda uluslararası kalite ve standartlarda çalışmaların olmadığını belirterek, şöyle devam etti:
“Türkiye’de en fazla konuşulan konulardan biri deprem ama uluslararası nitelikle ve kalitede deprem araştırmaları yok denecek kadar az. Türkiye’de halen fayların özellikleri, kırılma periyotları, ne zaman yeni depremler üreteceklerinin bilinmediğine zira bu konuda uluslararası araştırmalar yok, bu konuya yatırım da yok, devlet desteği de. Bir üniversitede kadro, cihaz, uzman, zaman ve bütçe olmayıp da kendi başına araştırması yapılamaz.”
Öte yandan yapı stoklarının özelliklerinin de, veri ve bilgiye dayalı olarak belirlenemediğini söyleyen Görür, “yapıların da hangilerinin hangi büyüklükteki depreme dayanıp dayanmayacağı, hangilerinin yıkılması gerektiği, hangilerinin güçlendirilmesi gerektiğini de bilmiyoruz. Kentsel dönüşüm diye müteahhitlik projelerine soyunmuşuz, bu her şeyden önce kaynak ve öncelik israfıdır. Şimdi nerede rant var orada yeni binalar yapılıyor.”
Bir kenti depreme hazırlamak için asli unsurlardan birinin de altyapı olduğuna dikkat çeken Görür, sözlerinin şöyle sürdürdü:
“Su şebekesi, kanalizasyon şebekesi, barajlar, atık tesisleri, doğalgaz, telefon, elektrik, yollar, köprüler… Bütün bu altyapı deprem güvenli midir değil midir? Altyapı dışında bir de çevre meselesi var. Deprem en büyük darbeyi çevreye vurur. Aslında deprem bir çevre felaketidir. O çevre ile ilgili bütün unsurlar, deprem sırası ve sonrasında neler yapılması gerektiğine yönelik araştırılıp belirlenmeli. Ancak bunların hiçbiri yapılmıyor. Risk ve afet yönetiminde, depremi yönetecek kadroların da yok. Kısacası depreme hiçbir şekilde hazırlıklı değiliz.”
Toplumsal kutuplaşma dayanışmayı zedeliyor
Prof. Ahmet Ercan da, kentsel dönüşüm yasalara uygun yapılmadığına, örneğin Beşiktaş gibi semtlerin 1999’da ne ise şimdi yine aynı durumda olduğuna dikkat çekti, “dolayısıyla kentsel dönüşüm değil, bozuşum” ifadelerini kullandı.
“Yapılar dönüşüyor ve bu yapı dönüşmesinden daire sahipleri ve yüklenici kazanırken halk kaybediyor çünkü oraya yeni bir kat daha ilave ederek nüfus yoğunluğu artıyor. Bir bölgede nüfus yoğunluğunun artması demek, depreme git gide daha hazırlıksız hale gelmek demektir” diyen Ercan, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Kentsel dönüşüm yapabilmek için kentin nüfusunu artırmamak gerekir. Ancak bugün Pendik gibi semtlerin muazzam bir göç aldığı ortada. Bu semtlerin göç alma oranı yüzde 13. Bu göçü durdurmadıkça depreme hazırlıklı olmak mümkün değil.”
İnşaat yapmanın ülkenin siyasi ve ekonomik sorunlarını ertelemekten başka bir işe yaramadığını söyleyen Ercan, şöyle devam ediyor:
“Toprağımızı satın alan Katarlılardan aldığımız bir para ile yapay bir zenginlik yaşadığımız bir dönemdeyiz ama bu geçici. Bütün gazeteler televizyonlar, insanları yapı almaya teşvik ediyor. İnsanlar bir borç tutsaklığı içinde, gelecekleri tutuklanmış durumda. Ayrıca kentin değerli arazilerini parası olanlara pazarlayıp gökdelen yapmanın adı kentsel dönüşüm değil, kentsel bozuşumdur. İstanbul’da her ay 4 boynuz çıkıyor. Kim bu izinleri, neyin karşılığında veriyor?”
Toplumun ciddi bir çürüme geçirdiğine de değinen Ercan, olası bir deprem halinde, kimsenin kimseye yardım etmeyeceği bir toplum haline geldiğimizi de söylüyor:
“İnsanlar artık birbirlerine selam vermiyor, kuşkuyla bakıyor. İstanbul’da büyük bir deprem olsa, insanlar deprem sorası eskisi gibi birbiriyle dayanışmayacak, birbirlerine yardım bile etmeyecek. Etmez artık, ‘amaaan’ der. Düzen çok bozuldu, Türkiye’de. Kent bozukluğu aile yapısının bozukluğuna itti insanları.”