Türkiye ve Suriye’de çok geniş bir alanı vuran Kahramanmaraş depreminin ardından ABD öncülüğündeki Batı’nın son 30 yılda adeta ‘silah’ haline getirdiği ‘insan hakları’ ve ‘insani müdahale’ teması da enkaz altında kaldı. ‘İnsani emperyalizmin’ maskesi bir kez daha önümüzde.
Geniş bir coğrafyada siyasi çıkarlarına hizmet eden yıkıcı müdahalelerini ‘insan hakları’ üzerinden pazarlayanlar, cinsiyet, din ve mezhep ayrımcılığını ‘hassas gündem’ belleyenler için ‘insan hayatının’ önemi bulunmadığı aşikar. Deprem felaketi sayesinde de gördük. Ukrayna’da jeopolitik hedefleri için tetikledikleri savaşta on milyarlarca dolar boca eden Batı, Türkiye’yle muhtemelen ne yapacağını düşünürken, acımasızlığının boyutlarını Suriye’de sergiliyor.


SEZAR YAPTIRIMLARI VE İHTİYAÇLAR

Suriye’de depremden Halep, Lazkiye, Tartus, Calbe hattı ağır etkilendi. Resmi can kaybı sayısı kesin olarak bilinmiyor. Dünya Sağlık Örgütü 8 bin 500’ü bulduğunu söylüyor. Bunun yarısının hükümet kontrolündeki bölgelerde olduğunu belirtiyor. BM’ye göre 5.3 milyon Suriyeli evsiz kalabilir. Suriye’nin enkazı kaldırmak için iş makinaları, yaralılar için tıbbi ekipman ve ilaç ile mali yardıma ihtiyacı var. Ne ki, ılımlı İslam projesi uğruna 11 yıldır Suriye’yi enkaza çeviren ABD’nin tek taraflı Sezar yaptırımları uluslararası toplumun tepesinde ‘demokles’in kılıcı’ misali sallanıyor.

Suriye meclisi bir bildiri yayımlayarak ‘Suriye halkına uygulanan haksız kuşatma ve tek taraflı zorlayıcı önlemlerin derhal ve ivedilikle kaldırılması’ çağrısında bulundu. ABD’nin ‘uluslararası hukuk’ niteliği taşımayan yaptırım terörünü dert edinmeyen ülkeler ise belli. Rusya, Çin Halk Cumhuriyeti başta olmak üzere Batı’nın ‘lanetledikleri’… Rusya, arama-kurtarma çalışmaları ve insani yardımlar için seferber oldu. İran aynı şekilde. Çin, Irak, Mısır, Cezayir, Tunus ve Hindistan’ın yanı sıra Körfez’in Arap emirliklerinden Birleşik Arap Emirlikleri yardım cephesinde durdu. Lübnan’ın sigorta ve vergi talep etmeden açtığı Beyrut Havaalanına bir İtalyan uçağının indiği belirtiliyor.

Ancak yetersiz. ABD, BM yardımlarının İdlib Bab-el Hava kontrol noktasından Suriye hükümetinin kontrolünde olmayan bölgelere gitmesi mekanizması kurmuştu. Onlara deprem sonrası ne kadar yardım ulaştığı meçhul. Ancak BM üyesi Suriye’nin kalanı, sağlık, sanayi, enerji, gıda, inşaat ve ulaşım sektörlerine yönelik Batı yaptırımları yüzünden acı çekmeye devam ediyor.

AB’nin ibretlik halini AB Komisyonu’nun Kriz Yönetimi sorumlusu Lenarcic’te gördük. Biraz ‘geveledikten’ sonra yardımların gerçek ihtiyacı olan insanlara gitmesi ve AB’nin yaptırım uyguladığı Şam hükümetine ‘yönlendirilmemesi için’ süreci yakından takip edeceklerini söyledi.

ABD’NİN İMAJ BOYAMASI

Elbette deprem ‘yaptırımları kaldırın’ çağrılarının artmasıyla ABD’yi zorda bıraktı. Biden, Türkiye ile ilgili ‘hisli’ açıklamasında Suriye’yi de andı, “Suriye’nin tüm bölgelerinde de önde gelen bağışçı ülkeyiz” diye uydurdu. ABD’nin kimin kontrolünde olduğuna bakılmaksızın hareket ettiği yalanını salladı.

Ardından beklenebilecek olanı yaptılar. Yaptırımları kaldırır-mış gibi 180 günlük muafiyet açıklandı. ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıkları Kontrol Ofisi (OFAC) tarafından Suriye için deprem yardımıyla ilgili tüm işlemlere izin veren bir genel lisans yayımlandığı duyuruldu. Zaten ABD yaptırımları ‘meşru insani yardımları’ hedef almıyormuş!

Buna göre depreme yönelik para transferlerine 8 Ağustos’a kadar izin verilecekmiş. Ancak bu izin belli kişilere Western Union gibi kanallarla sınırlı miktarda para gönderilmesiyle sınırlı. Yine internet platformları aracılığıyla bağış için kullanılan Patreon ve Paypal zaten men edilmiş durumda. Suriyeli yetkililerin ‘kara listedeki’ varlıklarının araştırılması söz konusu. Suriye devlet kuruluşlarına yardıma geçit yok. Bankalara transfer yapma yasağı devam ederken, liman ve havaalanları da kullanılamıyor. Velhasıl Suriye Dışişleri, ‘ABD’nin yanlış izlenim vermeye yönelik sahte kararlarından birisi daha’ tepkisini gösterdi.

Yani, ABD yine makyaj yaptı. Elbette ABD yaptırımı dediğimiz uluslararası hukuk değil. Ne ki ABD’nin hışmına uğramaktan korkacak ülkeler yüzünden etkilerini konuşuyoruz.

ABD bunu neden yapıyor? Çünkü ‘insanların var olma’ hakkı ancak ABD’nin birlikte çalışmaktan ‘hoşlanacağı’ bir idareyi seçmelerine bağlı. Yaptırımlar altında ezilen insanlar ABD’nin ‘hayırlarına çalıştığını’ düşünecek ve ABD’nin sevmediği idarecilerine isyan edecek. Ciddi ciddi böyle düşünüyorlar. Tabii bir de hâlâ rejim değişikliği aparatı olan HTŞ’nin BM ile resmi ile işbirliğini pekiştirmek ve YPG kontrolünde bulunan Yarubiye kapısı aracılığıyla Irak’a açılan alanı aktifleşirmek hedefi olduğu anlaşılıyor.

HTŞ hükümet kontrolündeki bölgelerden gelecek yardım konvoylarının geçişine izin vermeyeceğini BM’ye bildirdi. Komediye bakın ki BM’nin terör örgütü saydığı, BM’ye resmi bildirimde bulundu! Genel Sekreter Guterres, BM üyesi ülkeyi temsil eden resmi makamları fazla dert etmiyor, "Herkes, şu anda hiçbir yaptırımın Suriye halkına yardım edilmesini engellemediğini çok net şekilde anlamalı" gibi üstü kapalı ifadelerle yetindi.
Ukrayna’ya milyarlarca dolarlık silah veren ABD, deprem mağduru Suriye’ye 180 günlük kandırmaca sundu. Çin Dışişleri Sözcüsü Mao Ning isabetle ifade etmiş. ABD’nin ‘jeopolitik saplantılarıyla’ Suriye’nin bu hale gelmesindeki rolüne atıf yaparken, bugün hala Suriye petrol ve tahılını çaldığını anımsatmış.

TÜRKİYE'YE GELİNCE…

Deprem tam da Ankara’nın Şam ile normalleşme hamleleri varken geldi. Türk diplomatik kaynakları önce, talep olursa Türk hava sahasının Suriye geçişlerinde kullanılması için izin verileceğini fısıldadı. Çavuşoğlu “Suriye rejiminin de kontrol ettiği noktalardan da bu kapıların açılması için çalışıyoruz" dese de somut adım atılmadı. Türkiye ve Suriye’nin kaderini bir kez daha yıkımda birleştirdi ama Ankara’da artık var olduğu iddia edilen iradenin yansıması yok. Durum böyle.