Gölcük Depremi’nin ardından geçen 23 yılda İstanbul için bir arpa boyu yol kat edilemedi. Binlerce konut ve işyeri kaderini bekliyor. BirGün’e konuşan uzmanlar, “İstanbullular acılarıyla baş başa kalacak” diyor.

Depremde İstanbullu acıyla baş başa olacak

Haber Merkezi

Bugün 1999 yılında meydana gelen Büyük Marmara Depremi’nin 23’üncü yıl dönümü. BirGün’e konuşan uzmanlar aradan geçen yıllara rağmen depreme karşı bir hazırlık yapılmadığını belirterek, olası bir depremde yüz binlerce insanın yaşamını yitireceğini ifade ediyor. Depreme karşı topluma bir eğitim verilmediğini vurgulayan uzmanlar, “İstanbullular acılarıyla baş başa kalacak” diyor.

DEPREM RANT İÇİN BAHANE EDİLDİ

Şehir Plancıları Odası (ŞPO) İstanbul Şubesi Başkanı Pelin Pınar Giritlioğlu: “17 Ağustos’tan bu yana köklü çözüm gerçekleşmediği gibi tam aksine giderek kentin açık alanları, kamusal alanları özelleştirildi. Çeşitli torba yasalarla, genelgelerle kamunun elindeki birçok alan yasal araçlar kullanılarak özelleştirildi. Bu süre zarfından bir yandan imar barışı gibi çözüm olmaktan uzak çözümlerin getirildiğini gördük. Bir yandan ise deprem bahane edilerek rezerv alan adı altında yeni rant alanları yaratıldığını. Kent daha fazla çepere doğru yayıldı. Son yıllarda askeri alanlar yapılaşmaya açıldı. Güvenli konut ve konut açığı bahane edilerek yapılaşmaya açtılar. Kentin içinde nefes alacak alanlara, boşluklara ihtiyacımız var. Müthiş bir hızla son kalan alanlar da özelleştiriliyor. Kuzey Ormanları yok ediliyor. Deprem kuşağındaki gelişmiş ülkeler yasadışı yapılaşmaya göz yummaz ama biz imar barışı getirdik ve bunu yasallaştırdık.”

Pelin Pınar Giritlioğlu, Şehir Plancıları Odası (ŞPO) İstanbul Şubesi Başkanı Pelin Pınar Giritlioğlu, Şehir Plancıları Odası (ŞPO) İstanbul Şubesi Başkanı

AFETLERE KARŞI EĞİTİM VERİLMİYOR

Afet Uzmanı Dr. Kubilay Kaptan: “Bunca yıl binaları dönüştürmek depreme hazırlık için birinci koşul olarak görüldü. Yapılması gereken halkın eğitimine zaman harcamaktı. Hem daha kalıcı hem de daha çabuk olacaktı. Anaokullarından başlayarak devamlı tatbikatlar yapılarak çocuklar eğitilmeliydi. Bu eğitimler yapılsaydı o zaman 5 yaşında olan çocuk şimdi neredeyse 30 yaşında olacaktı. Kitap bastırmakla, deprem olduğu zaman tatbikat yapmakla kalıcı bir eğitim verilemez. Bu eğitimlerin yapılmamasının nedeni bu işte büyük bir rant olmaması. Halkımız afet sırasında ve sonrasında ne yapacağını bilmiyor. Afetten sonra nerede toplanacağını da bilmiyor. Evlerde afat çantası da bulunmuyor. Afet çantasını resmi kurumlar yapsa, dağıtsa 10 TL’ye mâl edilecek bir şey. Bu yapılsa ve her eve dağıtılsa ne olacak? Okullarda, hastanelerde, resmi kurumlarda bile afet çantası yok. Özetle, bunların hiç biri yapılmamış. İnsanlara deprem anında nerede toplanacakları gösterilmemiş. Eğitimler verilmemiş. Eğitim noktasında berbat durumdayız. Tüm kurumlar tek tek afet karşısında ne yapacağını bilmiyor. Ekip ve ekipman konusunda da hâlâ çok önemli eksikler var. İstanbul başta olmak üzere afet durumunda, depremden sonra kentlerde ‘Şu kadar insan işsiz kalır, bu kadar insan hasta olur’ diye projeksiyonlar yapılmamış.”

Dr. Kubilay Kaptan, Afet Uzmanı Dr. Kubilay Kaptan, Afet Uzmanı

SORUMLULUK İKTİDARIN ÜZERİNDE

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Başkanı Emin Koramaz: “Kentlerin yeniden yapılandırılması ve depreme dayanıksız binaların yenilenmesi için gerekli olan ‘kentsel dönüşüm’ uygulamaları amacından saptırılarak inşaat firmalarına kaynak aktarılmasının, kentsel rantların iktidar yandaşlarında toplanmasının bir aracı haline getirildi. Kent merkezlerinde bulunan afet toplanma alanı statüsünde park, bahçe ve meydanlar yapılaşmaya açılarak afet sonrasında yaşamı sürdürmeye olanak verecek güvenli alanlar ortadan kaldırıldı.

Emin Koramaz, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Başkanı Emin Koramaz, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Başkanı

Son yıllarda sıklıkla yaşadığımız her deprem, 17 Ağustos 1999’da yaşadığımız büyük felaketi çağrıştırmakta, depremin ülkemiz için ne kadar yakın bir tehlike olduğunu hatırlatmaktadır. Mevcut durumda artan nüfus ve yapılaşma nedeniyle yaşanacak benzer bir felaketin sonuçları çok daha ağır olacaktır. Bütün bunların biliniyor olmasına rağmen depreme hazırlık konusunda gerekli adımların atılmamasının sorumluluğu siyasi iktidarın üzerindedir. 23 yıl önceki acıları yeniden yaşamamamız için ülke olarak depreme hazırlıklı olmamız gerekiyor. Depreme hazırlıklı olmak için de bilimin, tekniğin ve doğanın sesine kulak vermemiz gerekiyor.”

İSTANBULLULAR ACILARIYLA BAŞ BAŞA KALACAK

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İstanbul Şube Başkanı Fusun Sümer: “Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü’nün yaptığı bir çalışmada 13 bin 492 binanın çok ağır, 39 bin 325 bina ağır hasar alacağı belirtilmektedir. Yine raporda bir binada ortalama 12,72 kişinin yaşadığı varsayılmakta, dolayısıyla 600 bini aşkın İstanbullunun ağır ve çok ağır hasar alacak binalarda depremle karşı karşıya kalacağı tahmin edilmektedir. Bilindiği gibi 1999 depremlerinden sonra İstanbul için belirlenen 470 deprem toplanma alanından bir bölümünün başka amaçlar için kullanıldığı açığa çıktı. Aynı şekilde 562 acil ulaşım yolunun bir kısmının korunmadığı anlaşıldı.

 Fusun Sümer, İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İstanbul Şube Başkanı Fusun Sümer, İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İstanbul Şube Başkanı

Bakınız yapı stokunun kayda değer kısmı 2000 öncesi ve hatta 1980 öncesi inşa edilen binalardan oluşuyor. Mühendislik hizmeti alarak inşa edilenlerin de zamanın deprem yönetmeliklerine uygun yapıldığı, şu an ki değerlerden uzak olduğu biliniyor. Bu büyük bir tehlikedir. İstanbul’u olası bir depremde neler beklediği aşağı yukarı tahmin ediliyor. Ancak asıl soru, olası felaketin vebalini, vicdani rahatsızlığını kimlerin üstleneceğidir. Korkarım ki şimdiye kadar hemen her deprem sonrası ortaya çıkarak ‘yara sarma’ hamaseti yapacaklar, ders alınacağından söz edecekler ve İstanbullar acıları ile baş başa kalacaklar.”

HER YERE AVM’LER, GÖKDELENLER YAPILIYOR

Makina Mühendisleri Odası (MMO) Başkanı Yunus Yener: “Depremle ilgili ülke sorunlarına ayna tutan, yaklaşık 340 bin yapının yıkıldığı ve hasar gördüğü, on binlerce yurttaşımızın yaşamını kaybettiği 1999 Marmara Depreminden hiçbir ders alınmadığı; Deprem Şurası, Ulusal Deprem Konseyi gibi oluşumların devre dışı bırakılmasıyla, sorunlu mevzuat düzenlemeleriyle, kentsel dönüşüm programlarının ranta yönelik olmasıyla, bütün ülkenin imara açılması ve sonraki depremlerde de oluşan sosyal yıkım tablosu ile tekrar tekrar görülmüştür.

Marmara Depreminin üzerinden 23 yıl geçmesine karşın ülkemiz depremlere hazırlıklı değildir. Yapı tasarımı, yer seçimi, üretimi ve denetiminde bilimsel ve bütünlüklü bir düzen yoktur. Sorunlu dolgu alanları, dere yatakları ve kıyılar imara açılmakta, her yere AVM’ler, gökdelenler yapılmaktadır. Yanlış ulaşım politikaları, yanlış kentsel dönüşüm uygulamaları, rant eksenli büyük projeler, su yatakları ile yeşil alanlar arasındaki bağların koparılması, sel-su baskınlarının artışı, ısı adalarının oluşması gibi olgular depremlerin yıkıcı etkilerini artırmaktadır. Bu sorunlara, depremlere dayanıklı yapı stokunu artırma gerekliliğini gözetmeksizin yapılan imar affı ve depremlerde toplanma yerleri olan alanlardaki hızlı yapılaşma da eklenmiştir.

Bilim Akademisi Kurucu Üyesi Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür: “Yaptığımız çalışmalarda Marmara'nın altındaki Kuzey Anadolu'nun bir bölümü olan fay hattı kırıldığı takdirde minimum 7.2, maksimum 7.6 büyüklüğünde deprem üretir. Bu bayağı büyük bir deprem demektir. Bu deprem olduğu takdirde İstanbul'un Marmara kıyılarına yakın olan yerleri en az 9 şiddetinde, kıyılardan uzaklaştıkça da 8 şiddetinde depreme maruz kalır. Minimum 7.2 büyüklüğünde bir deprem olursa, can hasarı da büyük olabilir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi yaptığı araştırmalarda, İstanbul'da çok büyük tahribat görecek bina sayısının 50 bin civarında olduğunu söylediler. Bu çok ağır hasar demektir. 50 bin binadan vazgeçelim, 10 bin binada sadece ölümlü vakanın olduğunu düşünelim. Geriye kalan 40 bin binada hiç insanın ölmediğini düşünelim. 10 bin bina için her binayı 4 katlı düşünelim, 40 bin kat eder. Her kata 2 daire koyarsak 80 bin daire yapar. Her daire 4 kişi koyarsak 320 bin insan doğrudan doğruya ölümle burun buruna demektir. Bu kadar minimize ettiğimiz halde durum bu. Olabilecek can kaybını siz hesaplayın.”

Prof. Dr. Naci Görür, Bilim Akademisi Kurucu Üyesi Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür, Bilim Akademisi Kurucu Üyesi Yer Bilimci