17 Ağustos’a az kaldı. 23’üncü yılını yaşayacağımız bu elim olay sonrası yapı stoklarımızın önemli bir bölümü güvensiz ve depremlerde can güvenliğimiz tehlikede. Bu gidişle de güvende olmamız mümkün gözükmüyor.

Depremler doğal ölümler değildir!
Fotoğraf: AA

Dursun BULUT

Dünyayı biraz takip eden herkes bilir ki, insanlık 1980'li yıllara kadar doğa ile daha uyumluydu ve olağanüstü olaylar sıkça yaşanmıyordu. Bilim insanları ve meslek odaları da uyarıcı rollerini hiç esirgemiyordu. Ancak ülkemiz ve dünya'da, bilim insanları ve meslek erbapları ne derse desin; kâr hırsından başka hiçbir düşüncesi olmayan, gücü elinde bulunduran odakların iktidarlardaki temsilcileri, bildiklerini okudukları, uyarıları dinlemedikleri ve gerekli tedbirleri almadıkları için depremler, küresel ısınma, seller, yangınlar, susuzluk gibi doğa olayları sıkça ve ağır bedeller ödenerek yaşanmaya başladı. 17 Ağustos’a az kaldı. 23’üncü yılını yaşayacağımız bu elim olay sonrası hâlâ yapı stoklarımızın önemli bir bölümü güvensiz ve depremlerde can güvenliğimiz tehlikede. Bu gidişle de güvende olmamız pek mümkün gözükmüyor.


Deprem öldürmez, çürük yapılar öldürür!

Kandilli Rasathanesine göre dünyada her yıl 8 ve üzerindeki büyüklükte 1, 7-7.9 arasındaki büyüklükte 18, 6-6.9 arasındaki büyüklükte 120, 5 - 5.9 arasındaki büyüklükte 800 deprem olmakta. Türkiye genelinde ise her elli günde bir adet 5 ile 5.9 arasında büyüklükte, her 18 ayda bir 6 ile 6.9 arasında bir adet; her 6.5 yılda ise bir adet 7 ve üzerindeki büyüklükte bir deprem yaşıyoruz. Bu bilgiler yöneticiler tarafından bilinmesine rağmen dünya genelinde hâlâ yüzlerce milyon ev depremlere karşı dayanıksız durumda.

1939 Erzincan depreminden bu yana 33 adet büyük deprem yaşandı ve bu depremlerde 90 binin üzerinde insanımız hayatını kaybetti. Yine Türkiye’de yaklaşık 7 milyon (Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı verileri) yapı, İstanbul’da ise 500 bin (İBB verileri) ile 750 bin (ÇŞB verileri) arasında yapı, depremlerde orta ve ağır hasar görecek durumda. 1999 depreminden sonra depremlerin durmayacağını ve nerelerde öncelikle depremin olabilme olasılığını öngören ve olumsuz senaryoları anlatan herkes iktidarları uyardı. O günden bu yana yani yaklaşık 23 yıldır alınan yol bir arpa boyunu geçemedi. 1999’dan bu yana dayanıksız binaları yenilemek mümkündü. Ancak hayat akıyor ve İstanbul’un 1950’de 1 milyon 179 bin olan nüfusu, göç (iç ve dış göç), nüfus artışıyla 2000 yılında 11 milyon 76 bin, 2022’de 15 milyon 840 bine ulaştı. Diğer yandan denetimsizlik yüzünden, yapıların 30 yılda neredeyse ömürlerini tamamladığına tanığız. Bu hızlı artış ve denetimsizlik nedenleriyle sorunu kalıcı çözemediğimizi ifade etmek için “bir arpa boyu yol alınmadı” ifadesini kullandım. Daha yakından bakarsak 1950’den 2000’e yani 50 yılda İstanbul’un nüfusu yaklaşık 11 milyon 76 bin olmuş yani 10 kat artmış. 2000’den 2021’e yani 11 yılda ise yaklaşık 4 milyon 761 bin, yaklaşık yüzde 43 artmış. Ortalama hane halkı sayısı şu an 3,2’dir. 2000 yılından itibaren bu nüfus artışı için, ihtiyaç duyulan yeni hane sayısı ise yaklaşık 1 milyon 487 bin (TÜİK verileri). Dolayısıyla bu artış sürdükçe yapıları yenileme işimiz her geçen gün daha da zorlaşmakta ve giderek imkansızlaşmakta. İstanbul, bu hızla büyürse hiçbir iktidar sorunların üstesinden gelemez. Ne konut ne ulaşım ne su ne yiyecek ne de çevre sorunları çözülür.

Yapılması gerekenler

1 - Deprem ulusal bir sorundur. Yerel ve merkezi kurumlarımız bir koordinasyonla ve birlikte çalışmalıdır. Afetin yaratacağı hasarların depremden önce önüne geçebilmeyi sağlayan adımları atmaktır.

2 - Süratle ve de yeni bir ulusal stratejiyle -yasasıyla, imarıyla, finans kaynağıyla, halkla birlikte, kamucu bir anlayışla, yerinden dönüşümle- yapılarımız depremlere dayanıklı hale getirilmelidir. Bu konuda kendini ispatlayan Avcılar Belediyemiz var. Bu model ve yaratılacak başka modellerle her kentin öznel koşulları dikkate alınarak süratle işe başlanılmalıdır.

3 - Öncelikle kentlerimiz yerel koşullarına göre bir plan bütünlüğüne kavuşturulmalı, yapı denetimi ciddiye alınmalı, denetimsizlik, yönetmeliklere aykırı, imara aykırı yapılara izin verilmemelidir. Ayrıca devlet kurumlarının yapı denetimine tabi tutulmaması sistemin aksak yanlarından biridir. Usulsüzlüklerin en büyüğünün kamunun yaptırdığı yapılardan meydana geldiğini hepimiz bilmekteyiz. Bir yasal değişikle kamu yapıları da denetime tabi tutulmalıdır.

4 - Hâlâ deprem vergisi alınıyor. Bugüne kadar alınan deprem vergileri kaç milyar Türk Lirasına ulaştı bilinmiyor. Çünkü; açıklanmıyor. Bu paraların depremin yaratacağı hasarları önlemek için değil, başka işlere kullanıldığını herkes biliyor. Deprem için para toplanıyorsa deprem için harcanmalıdır ve hesabı şeffafça verilmelidir. Halktan adı konularak vergi alınıyorsa o ad dışında başka hiçbir yere kullanılmamalıdır. Deprem vergisi deprem için kullanılmalıdır.

5 - Olmazsa olmazımız, İstanbul’un geometrik nüfus artışının önüne geçmektir. İstanbul’un bugünkü nüfusu bile fazla. Dolayısıyla bölgesel düzenlemelerle “Cazibe Merkezleri” yaratarak İstanbul, Ankara, İzmir ve Bursa gibi kabına sığmayan kentlere göç hücumları durdurulmalı hatta tersine çevrilmelidir.

6 - Göçün önlenmesini hedefleyen çalışmalar hiç şüphe yoktur ki, bugünden yarına bitirilecek bir iş değildir. Elbette ki, İstanbul yeni yapılara ihtiyaç duyacaktır. Ancak bu yapılar asla kuzeye yapılmamalıdır. Çünkü; Kuzey Ormanları İstanbul’un akciğerleridir. Sadece İstanbul Kuzey Ormanları’nda 47 yılda 44 bin 703 hektar orman kaybetmişiz. Buna Kuzey Marmara otoyolu tahribatı, özel ve devlet korulukları dahil değildir. Yapılan tahribatlara devam edilirse, geriye dönüşümüz imkânsız hale gelir. Bu nedenlerle İstanbul için oluşturulacak stratejinin hayata geçirilmesi sürecinde yapılaşma, sadece Doğu-Batı aksında olmalıdır. Kuzey Ormanları bölgesine yapı yasağı getirilmelidir.

7 - Türkiye genelinde kamu, özel tüm yapılarda elektrik denetim belgesi, sıhhi tesisat denetim belgesi ve de asansör denetim belgesi istenmelidir. Enerji giderlerini azaltmak için tasarruf tedbirleri ilan edilmelidir. Klimalardan tutun, yapının her bölümünden enerji tasarrufu sağlanmalı ve güneş enerjisi kullanımı teşvik edilerek artırılmalıdır.