Hekimler yıllardır 14 Martları bayram olarak yaşamayı unuttular, sorunları anlatmakla geçiriyorlar, ama bu yıl gibisi hiç olmadı. Sağlık Bakanlığı depremlerde 448 sağlık çalışanının hayatını kaybettiğini bildirdi. TTB verilerine göre 102 hekim bölgede can verdi. En fazlası 61 hekim kaybıyla Hatay’da oldu. Acımız çok büyük.


Böylesi koşullarda hekimler neyi konuşsunlar? Sağlıkta performans-teşvik meselesini mi, “beyaz reformu” mu, tıp fakültelerinin ve eğitimin durumunu mu, gençlerin gelecek kaygısını mı, hastaya yeterli zaman ayıramamayı mı, acillerin durumunu mu, randevu alınamayan elektronik sistemleri mi, muayenehaneler üzerindeki baskıları mı, özel hastanelerde fatura kesip “esnaf” haline gelmeye zorlanan hekimleri mi, şehir hastanelerini mi, işçi sağlığını mı, kadın, çocuk yaşlı sağlığını mı, palyatif bakımı mı, ilaç yokluklarını mı? Yoksa sağlıkta şiddeti mi? Kötü yapılmış evlerde, hastanelerde 102 hekimin, 448 sağlık çalışanının can vermesinden daha büyük şiddet var mı?

Deprem bölgelerindeki asistan hekimlerin eğitim olanakları kalmadı, uygun yerlere geçiş istiyorlar, henüz taleplerini duyan çıkmadı. Geçtiğimiz hafta yapılan mecburi hizmet atamalarının hemen hemen tamamı deprem bölgesine yapıldı, ancak hekimlerin kalacak yer sorunları ve sağlık hizmeti vermeleri önünde sayısız engel var.

Sorunlar yumağı

“Türk Tabipleri Birliği 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş ve 20 Şubat 2023 Hatay Depremleri Birinci Ay Raporu” önceki hafta yayınlandı. Deprem bölgelerinde yaşanan sorunları ve çözüm önerilerini detaylı biçimde aktaran raporun dikkate alınması gerekiyor.
Büyük bir iç göç yaşandığı görülüyor. 1 Mart itibarıyla depremlerin etkilediği 11 ilden toplam 1 milyon 971 bin 589 kişinin tahliye olup gittiği illerde valilik ya da kaymakamlıklara kayıt yaptırdığı bildiriliyor. Ayrıca afet bölgesinde ve afet bölgesi dışında çadır, konteyner, Gençlik ve Spor Bakanlığı yurtları, oteller, kamu misafirhaneleri, Milli Eğitim Bakanlığı tesisleri ve diğer tesislerde barınma hizmeti sunulan kişi sayısı 1 milyon 915 bin 687 olarak veriliyor. Bölgede 332 noktada çadırkentler oluşturulduğu, buralarda 58 bin 37 çadırın kurulumunun yapıldığı, 10 il ve 162 noktada konteyner kent kurulumlarının devam ettiği AFAD verilerine dayanarak aktarılıyor. Göç eden ve geçici yerleşim alanlarında bulunan bu 4 milyon kişinin dışında depremden etkilenen yaklaşık 10 milyon kişinin durumlarıyla ilgili veri yetersizliği var.

Türkiye’de yaşayan Suriyeli sığınmacı sayısı 3 milyon 466 bin 173 kişi olarak belirtilirken, depremin etkilediği 11 ildeki sayıları 1 milyon 751 bin 114 olarak veriliyor. Suriyeli sığınmacıların yarısından çoğu depremden etkilenmiş durumda.

Hasar çok büyük. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı verilerine dayanılarak 4 milyon 750 bin bağımsız bölümden oluşan 1 milyon 520 bin binanın incelendiği, 582 bin bağımsız bölüm ve 202 bin ağır hasarlı veya çökmüş binanın acil yıkılması gerektiği belirtiliyor.

Çadır ihtiyacı devam ediyor. Bir yandan Kızılay’ın çadır satması skandalları ortaya çıkarken, sivil kuruluşların çadırlarının sökülmesine, çadırkentlerdeki kötü yaşam koşullarına, ısınma, beslenme, temizlik sorunlarına dair haberler bitmiyor. Bu hafta yaşanan yağışlı hava koşulları ve sellerle su ve çamur içindeki çadırlar yaşamı büsbütün olumsuz hale getiriyor.

Sağlık hizmetlerinde önemli sorunlar var. Birinci basamak sağlık hizmetleri aksıyor, pek çok ilde aşılama, gebe takipleri, kronik hastaların takibi, aile planlaması, bebeklerden topuk kanı alma gibi temel hizmetlere düzenli olarak başlanamadığı bildiriliyor. Hastanelerdeki hasarlar nedeniyle tedavi edici hizmetlerde de sorunlar var. Özellikle Hatay’da yataklı tedavi hizmetlerinin sunulduğu hiçbir kurum kalmamış durumda. Hatay’da travma cerrahisinin de yapılabileceği yatılı üçüncü basamak sağlık hizmetinin verileceği hastaneye ihtiyaç var.

Hasta güvenliği bu muydu?

Deprem bölgesinde ortaya çıkan değişik skandallarla sarsılıyoruz. Hatay’da bir özel hastanede yoğun bakımda yatan hastaların “unutulduğu”, üçüncü gün buraya giren UMKE ekiplerinin biri bebek 10 kişiyi ölü, 5 kişiyi ise sağ olarak çıkardıkları haberi geldi. Başka hastanelerde de benzer durumların yaşandığı, hasta tahliyesinde zorluklar, elektrik ve gaz kesintileri nedeniyle yoğun bakımlarda hayatını kaybedenler olduğu iddiaları basına yansıyor. Bunların soruşturulduğu belirtiliyor. Hatırlar mısınız, pandemi döneminde Gaziantep’de bir özel hastanenin yoğun bakımında 12 COVID-19 hastası yüksek akımlı oksijen cihazından çıkan bir yangında can verdiler. O zaman da soruşturma açıldığı söylenmişti, iki yıldan fazla zaman geçti, sonuca dair kamuoyuna bir açıklama yapılmadı.

Tüm bu olaylarda ölenler öldükleriyle mi kalacak? Oysa hastanedeki hastanın canı, güvenliği hastanenin idaresine ve tabii ki devlete emanettir. Sorumluluğunu bilen bir iktidarı, insanların, hayvanların yıkıntılar arasında can vermediği bir yaşamı kurmak zorundayız.