Depremin üzerinden geçen 90 günün ardından depremzedeler, temel ihtiyaçları dahi karşılanmadığını ve unutuldukların söylüyor. Havaların ısınmasına dikkat çeken yurttaşlar, konteyner talep ediyor.

Depremzedeleri görün artık

Havva GÜMÜŞKAYA

Tüm ülkeyi yasa boğan depremlerin üzerinden 90 gün geçti. 6 Şubat’ta kenti sarsan 6,4’lük depremi de yaşadığım Hatay’a ikinci gidişimde hissettiklerim çok daha ağır. Olayların sıcağı ve ilk kez karşılaşmanın şaşkınlığıyla tam göremediğim tablonun ağırlığı bu kez daha sarsıcı olarak karşıma çıktı. İlkinde “Bu nasıl acı” derken bu kez “Buralar nasıl normale dönecek” umutsuzluğu yarattı.

Enkaz önlerinden geçerken sözlerini İbrahim Karaca’nın kaleme aldığı Sürgün şarkısı bir türlü dilimden düşmedi. Adeta Hataylılar’ın ağıtı olmuş: "Anayurdum ağlama, yine de döner bahara kış... Kucağımızda defne dallarıyla bıraktığımız gibi bekle bizi.”

KANALİZASYON SORUNU

90 gün geçmesine rağmen Hataylılar’ın yası son bulmuyor. Yıkıntıların arasında hayatın normal akışında, rutininde devam etmesi mümkün değil. Bir yandan enkaz kaldırma çalışmaları devam ederken yıkımın büyüklüğü bu işin tahmin edilenden de uzun süreceğini gösteriyor. Yoğun toz bulutu artık fark edilmiyor.

Deprem bölgesinde sorunlar devam ettikçe yaralar kabuk bağlayamıyor. Deprem bölgesi ülke gündeminden düşerken halkın sorunları da değişmeye başlıyor. İlk günden bu yana çözülemeyen barınma sorunu hala devam ediyor. Yaz ayaları geldiği için barınma alanlarında yaşayan milyonlarca kişi için her gün yeni ihtiyaçlar ortaya çıkıyor. Konteyner talebinin arttığı bölgede, çadırlarda yaşamak daha da zorlaşıyor. Böcek, yılan ve akrep gibi hayvanların artmasıyla sokma ve zehirlenme riskleri de artıyor. Bölge halkının içme suyu ihtiyacı şişelenmiş su ile karşılanıyor. Şehir içi toplu ulaşımın birçok yerde başlamaması köyler ve şehir merkezi arasındaki iletişimi de koparmış durumda. Afetzedeler yemeğe ulaşamıyor.

Defne’nin Aknehir köyünde oturan Reyhan Zeybek, depremden sonra köyün nüfusunda yaşanan artışın bazı sorunları da beraberinde getirdiğini kaydediyor. İlk önce kanalizasyona ihtiyaç olduğunu söyleyen Zeybek, “Bu köyde ana kanalizasyon yok. Depremden sonra gelenler ve ev yapanların eklenmesiyle küçük kanalizasyon artık yetmiyor. Sadece bizim hatta 10 aile eklendi” diyerek yaşadıklarını anlatıyor. Kanalizasyon sorununun içme suyunu kirletmesinden de korktuklarını söyleyen Zeybek, “Bizim içme suyumuz kuyudan dolduruluyor. Bir komşu, foseptik çukuru yaptı. Herkes bunu yaparsa içeceğimiz su da kirlenecek” diyor.

Depremzedelerin barınma sorunları da devam ediyor. Yağmur yağdığında çadırları su basıyor. Her yağmurun ertesi sabahı çadırdaki eşyalar dışarıya çıkarılıyor, kurutuluyor. Konteyner talebi yükseliyor. Ayrıca, haşerelere karşı bir önlem alınmaması da korkuları pekiştiriyor. Aşağı Okçular Mahallesi’nde yaşayan Seher Dudaklı, iki temel sorundan bahsediyor: Su ve hijyen. Dudaklı “Ne barınacak doğru düzgün bir yer ne de ilaçlama var. Haşere dolu. Banyo ve lavabo ihtiyacımız için mecburen ağır hasarlı evimize girmek zorunda kalıyoruz. Her yere başvurdum. Depremden sonra kırk kişiye yakın birlikte kalıyoruz. Banyo yapacak yerimiz yok. Belediye suyuna da ‘içmeyin’ dediler” diye konuşuyor.

GECELERİ UYUYAMIYORUZ

İlaçlama yapılmadığını kaydeden Dudaklı, havaların değişmesiyle ihtiyaçların da değiştiğini söylüyor. Dudaklı şunları anlatıyor: “Güzel bir yaşam istiyoruz, biz görsünler artık. Üç ay çok çile çektik.” Kış aylarının sona ermesi ısınma sorununu ortadan kaldırdı ancak bu kez de çadırların aşırı ısınması depremzedeyi zorluyor. Depremzede 90 günün sonunda artık, insanca yaşam koşullarının sağlanmasını talep ediyor.