Meşhur derbi geldi çattı. Türkiye’de hayatı 90 dakikalığına durduran, Kıtalararası Derbi’ye iki takımın galibiyet planlarını inceleyerek bakalım

Fenerbahçe nasıl kazanır?

Sarı-lacivertlilerin Kadıköy’de rakibine karşı olan psikolojik üstünlüğü bazen öyle düzeyde oluyor ki, Galatasaray maça diziliş, ilk 11 veya oyun felsefesi açısından daha iyi başlasa da oyunun gidişatı birkaç dakikada değişebiliyor. 22 Nisan 2006’daki Fenerbahçe-Galatasaray maçı bunun çok net örneklerinden birisiydi. Eric Gerets’in takımı maça fırtına gibi başlamış ve ik 10 dakikada 3 gollük pozisyon yakalamıştı. Stephen Appiah’ın ilk çeyrek biterken gelen golünden sonra bütün Galatasaraylı futbolcuların suratında aynı ifade vardı: “İşte yine oluyor...” Bunun tam tersi şartlarda başlanan maçları Galatasaray’ın geri döndürme ihtimali oldukça düşük. Bunu son 20 yılda 2 kez yapabildiler belki de. İkisi de Fatih Terim dönemindeydi. Birisi Eylül 1998’de, diğeri Mart 2012’de, maçın ilk yarım saatinde 2-0 mağlup duruma düşülen ve felakete giden maçları 2-2’ye getirdi sarı-kırmızılılar. Ama o sezonlar Galatasaray’ın ligde üst üste şampiyonluklar kazandığı ve rakiplerinin çok üzerinde olduğu dönemlerdi. Pazar akşamı böyle bir durum olmayacak.

Fenerbahçe, son 7 günde aldığı 1-0 galibiyetleri taraftarını çileden çıkararak aldı desek yeridir. Vitor Pereira göreve geldiğinde, onun Porto ve Olympiakos geçmişine de bakılarak takımın en azından gol bölgelerinde daha üretken olacağı düşünülüyordu. Ancak Fenerbahçe’nin bu sezon attığı gol sayısı 13 ve maç başına 2 gol ortalamasına dahi ulaşmış değil. Geçen sezonun gol kralı Fernandao ile Robin van Persie gibi bir yıldızı kadrosuna katan, Moussa Sow gibi önemli bir ismi gönderme lüksünü kendinde gören, Diego Ribas ve Nani gibi önemli silahı elinde bulunduran takımın, Umut Bulut ve Burak Yılmaz gibi taraftarına büyük sıkıntılar çektiren 2 oyuncuyu hücum hattında bulunduran Galatasaray’dan daha fazla gol atmasını bekliyorsunuz ama ortaya çıkan sonuç böyle değil. Pereira’nın Galatasaray maçında sahaya çıktığında ilk 11’inde hem Van Persie hem de Fernandao’yu bulundurması gerekiyor, zira rakibinin hücum silahları henüz çok adamı hücumda bulunduran takımları cezalandırma konusunda çok yetenekli değil. Ozan-Mehmet Topal-De Souza-Diego arasında oluşturulacak orta sahanın Bilal-Selçuk-Rodriguez-Sneijder arasında oluşacak orta sahaya gözle görülür bir üstünlük kuracağını düşünmüyorum, ancak Fenerbahçe’nin kağıt üzerinde, kanatlarda net bir üstünlüğü var. Caner, Ajax maçında sahalara iyi bir performansla dönen Gökhan, Şener ve formsuzluğundan şikâyet edilen Nani, hem tecrübe olarak hem de hücumdaki etkinlikleriyle Sabri, Carole, Yasin ve Olcan’a göre çok daha üst seviyedeler. Fenerbahçe topu kanatlara indirirken, Wesley Sneijder’ın topu aldığında gözlerinin ilk aradığı 2 ismin Yasin Öztekin ve Lukas Podolski olduğunu da unutmamalı. Özellikle Podolski ve Sneijder pas alışverişini gol pozisyonuna dönüştürmek için birbirlerine oldukça yakın oynuyorlar, hatta Alman oyuncunun çoğu zaman bu sebeple sola yaklaşma gibi bir alışkanlığı var. Hamzaoğlu’nun “solda oynamayı seviyor” dediği Sneijder ve Benfica maçında Carole’yi hücum anlamında oldukça yalnız bırakan Yasin, Fenerbahçe’nin hücumcu bekleri için adeta bulunmaz bir fırsat. Bu yüzden kanat hücumlarına odaklanmış ve Pereira’nın defansif orta saha görevinde kullandığı 1 ya da 2 oyuncunun rakibin ceza sahası önündeki kısa paslarını önlemeye odaklandığı bir oyun planının onlara galibiyeti getirebileceğini düşünüyorum.

Galatasaray nasıl kazanır?

15 Eylülde kendi evinde Atletico Madrid’e 2-0 kaybettiğinden beri mağlup olmuyor Galatasaray. 6 maçta 5 galibiyet ve 1 beraberlik aldılar. Hoş aldıkları tek beraberlik Astana deplasmanındaydı ve başlarını muhtemelen grubun sonuna geldiklerinde çok ağrıtacak. Galatasaray’ın bulunduğu yere bakılarak teknik direktörüne yöneltilen eleştirilerin ağır olduğu görüşüne sahip olunabilir, ancak bir futbol takımının maç kazanmasıyla, maç kazanmasına güven duyulması arasında önemli bir fark var. Daha önce perşembe günü yazılarında Galatasaray’ın sorunlarına etraflıca değindik. Sarı-kırmızılıların en çok göze batan sorunları halen oyuncuların en iyi performans verecek mevkilerinde oynamaması ya da Hamzaoğlu’nun oyun planı ve diziliş tercihleri gereği bunu yapabilecek şartların olmaması, zaman zaman formanın adaletli dağıtılması konusundaki sorunlar ve elbette en önemlisi gol bölgelerindeki sıkıntı. Galatasaray’ın yanıltan görüntülerinden birisi de bu. Ligde 17, Şampiyonlar Ligi’nde 4 gol atan bir takımın gol sıkıntısının çok da büyük olduğunu söyleyemeyiz belki. Süper Lig’in en çok gol atan takımı Beşiktaş 19, Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi grubunun lideri Benfica 5 gol attı örneğin. Ancak sorun hücum oyuncularının eline gelen fırsatlarla bunları gole çevirme oranı ve aralarındaki uyumdaki sorunlar. Lukas Podolski ve Wesley Sneijder, futbol eğitimlerini Batı Avrupa’nın çok önemli 2 futbol ülkesinde aldılar, Sneijder’ın bugünkü teknik direktörü onu 2014 Dünya Kupası sırasında basına Türkiye’deki oyuncular hakkında verdiği “pas yapmadan önce çok düşünüyorlar” lafını eleştirirken bir gün bu iddianın ona en çok sıkıntı verecek ve takım performansını etkileyecek sorunlarından birisi olacağını düşünmüyordu elbet. Burak Yılmaz veya Umut Bulut, Sneijder, Podolski ve zaman zaman da Yasin arasındaki hızlı pas trafiğine biraz uyum sağlayabilse Galatasaray’ın rakip alandaki yaratıcılık problemleri bir nebze azalabilirdi. Ama Galatasaray şu anda 4x4 bayrak yarışında ilk iki atleti yarışı alıp götüren son iki atleti ise rakiplerini tekrar yarışa ortak eden bir ekip gibi.

Fenerbahçe için verdiğimiz galibiyet reçetesinin tam tersi Galatasaray için geçerli aslında. Galatasaray’ın mümkün olduğunca oyunu kendi kalesinden uzakta kabul etmesi lazım. Benfica maçının son yarım saatinde oyun tek kale üzerinden oynanan bir futbol maçına döndüğünde, Portekiz takımı oldukça kötü gününde olmasına rağmen Galatasaray kalesi hafif çağlı bir ablukaya alınmış ve taraftarlar korkulu rüya görmüşlerdi. Kadıköy’de arkasına taraftar desteği ve tarihten gelen psikolojik üstünlüğü almış Fenerbahçe’ye karşı rakibin üstüne gelmesine izin vermek kötü sonuçlar doğurabilir. Hamzaoğlu’nun orta sahada çarpışmaya ve rakibi sindirmeye odaklanmış bir felsefe ile sahaya çıkması onun için doğru tercih olacaktır.