Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Kitaplar, dillerin en güçlü taşıyıcılarıdır. Bir dilin yaratıları, kitaplar aracılığıyla kuşaktan kuşağa aktarılır.

Ülkemizde süreğenleşen yüksek enflasyon ve buna bağlı olarak döviz kurlarındaki hızlı artış, başka sektörlerde olduğu gibi yayıncılık alanında da büyük sıkıntı yarattı. Tüm girdileriyle dışa bağımlı olan yayıncılığımız bir süredir SOS veriyor! Ama yayıncıların çığlığını duyan yok!


Aşırı ölçüde artan kâğıt, mürekkep, baskı ve posta giderleri, bunaltmaya başladı yayıncıları. Bu artışlardan en çok etkilenenler ise sınırlı olanaklarla yaşam savaşı veren yazın dergileri oldu. Onlar, tüm harcama kalemlerine gelen orantısız zamlar karşısında giderlerini karşılayamaz duruma düştüler. Kurumsal yapıları görece güçlü dergiler bile bu ağır koşullara artık dayanamayacaklarını söylüyor. Kimi yayınına ara verdi, kimi kapanma tehlikesiyle karşı karşıya. Bu duruma ivedi bir çözüm bulunamazsa, kitaptan vazgeçtik, dergi bile satın alamayacak insanlar!

***

Ben bir dergi tutkunuyum! 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbelerinde hayli tırpanlansa da yine de azımsanmayacak bir dergi birikimine sahibim. Ne var ki satın aldığım dergilerin sayısını her yıl azaltmaya çalışıyorum. Çünkü dergiler de çok pahalılaştı. Örneğin özgün bir dergi olduğu için çıktığı günden beri izlediğim Roman Kahramanları, başlangıçta 10.00 TL idi. Yeni çıkan 49. sayısını 60.00 TL’ye aldım! Öteki dergilerde de durum farklı değil.

Bizim ülkemizde okuma yazma uğraşı içinde olanlar, daha çok dar gelirli insanlardır. O yüzden “ekmek”le “kitap” arasında seçim yapmak zorunda kaldıklarında ne yapacakları bellidir. Yayıncılar da bunu bildiklerinden, maliyetlerinin tümünü yansıtamıyorlar ürünlerine.

Örneğin ülkemizin en köklü yazın dergisi Varlık, günümüzde yaşam savaşı veriyor. Ayakta kalabilmek için ederini 25 liradan 35 liraya yükseltti. Ama bu artışın bile yaşamını sürdürebilmesi için yeterli olacağı kuşkulu.

On beş yıllık Notos Öykü dergisi de güç durumda. Ocak-Şubat 2022 sayısı ekonomik nedenlerle çıkamadı. Ederi şimdilik 40.00 TL. Önümüzdeki sayıda kaç lira olur, bilmiyoruz.

Benzer sıkıntıları yaşayan aylık dergilerden biri de Yeni Gelen. Derginin Yayın Yönetmeni B. Sadık Albayrak, son sayıda biraz da okurlara yöneltmiş sitemini:

Yeni Gelen’in Ocak sayısı matbaadan alındı, abonelere postalandı. Anadolu’daki kitabevlerine kargoyla gönderildi. İstanbul’daki kitabevlerine dağıtıldı. İnternet kitabevlerinde satışa sunuldu. Sıra okuma yazması olan arkadaşlarımızda…

Geçen sayının satışlarına bakılırsa Yeni Gelen okuru yok denecek kadar az. Yazmaya elim varmıyor ama gerçek gerçektir. Oysa bir paket sigaranın 25 lira olduğu bir memlekette sizden Yeni Gelen’e ayda 20 lira vermenizi istiyoruz. Matematiğe bakarsanız çare o kadar basit ki; 84 milyonluk ülkede 840 okur istiyoruz. Yani 100 bin kişide 1 kişi.

Umudumuzu keselim mi; bu memlekette Yeni Gelen okuyacak yüz binde bir kişi yok mu? Bu vurdumduymazlıkla on yıllardır faşizme teslim olduk, böyle giderse insani varoluşumuzu da tekellere ve onların dijital karanlığına teslim edeceğiz. Söylemedi demeyin; bu vurdumduymazlığınızla yakında dergisiz kalacaksınız...”

***

Dergicilik özveri ve tutku işidir. İnsanlarda dergicilik aşkı olmasa kimse katlanmaz bu çileye. Ama sürgit “pir aşkına” yapılacak bir iş de değildir elbette! Özverinin de bir sınırı vardır.

Dergi yöneticileri hemen hemen aynı şeyi söylüyor bugün: “Artık katlanabileceğimiz sınırın çok çok ötesine geçti giderlerimiz. Bu durum sürdürülemez!”
Tüm yayıncıların çözüm önerileri de ortak:

Yayıncılık sektörü dışa bağımlılıktan kurtarılmalı; dövize bağlı kâğıt girdisi için yayıncılara devlet desteği sağlanmalı; kitap ve dergideki vergi yükü azaltılmalı; Kültür Bakanlığı eliyle halk kütüphanelerine kitap alımı yapılmalı…

Siyasal iktidar, büyük patronlara, yandaş yüklenicilere ucuz kredi, özendirme desteği, vergi bağışıklığı gibi kolaylıklar sağlıyor. Ama yayın dünyasına böyle bir destekte bulunmayı aklına bile getirmiyor! Bunun bilinçli bir seçim olduğunu düşünüyorum.

Bu gidişin nereye varacağı ise bellidir: Arkalarında bankalar ve güçlü sermaye grupları olmayan yayınevleri kitap basmayı azaltacak ya da durduracak. Zaten hayli çoraklaşmış olan kültür-sanat ortamı daha da çölleşecek! Bilime, sanata, yazına düşman bir iktidarın varmak istediği sonuç da budur zaten!

***

Evet, bu koşullarda belki birçok dergi ve yayınevi kapanacak. Ama bunun sorumlusu okurlar değil, “yerli ve milli” işletmelerimizi yok pahasına elden çıkararak ülkemizi her yönden dışa bağımlı duruma düşüren özelleştirmeci, piyasacı siyasal iktidarlardır! Cumhuriyet’in kâğıt fabrikaları satılmasaydı, bugün altın fiyatına “ithal kâğıt” kullanmak zorunda kalmayacaktı yayıncılarımız!

Her şeye karşın kitaplar çiçek açmalı, “edebiyatın atardamarı” dergiler yaşamalı!

***

HAFTANIN NOTU

Dünya Şiir Günü Kutlu Olsun!

Bugün “Dünya Şiir Günü”. Öyleyse özel günümüzü, bu yıl PEN Şiir Ödülü’ne değer görülen Türkân İldeniz’in kaleme aldığı “Şiir Bildirisi”nden tadımlık bir bölümle selamlayalım:

“Şiirler ses resmidir, sesle çizilir. Hayatın özünde karılmıştır mayası. Renkleri asla solmaz.

Yansıtır çağının gölgesini, güneşini. Yansıtır devranın ölçeğini. Ülkenin gerçeğini. Şairi itilip kakılsa, hapse atılsa, derisi soyulsa, asılsa, kuşunlansa, yakılsa da; şiiri yaşar sonsuza kadar ve dipdiri çıkar sayfalardan, bin yılları aşarak.

Hallac-ı Mansur, Pir Sultan, Nesimî, Nefî, Nâzım Hikmet, Lorca, Rodnoti...

O şiirler zamana kement atar, kemende basar parmak.

Evet, hayatın özünde karılmıştır mayası, renkleri ondan solma…“