Haziran 2020’de yürürlüğe giren “Hong Kong Ulusal Güvenlik Yasası”nın Hong Kong'da (HK) olağan işleyiş ve günlük yaşam üzerinde hissedilir bir etkisi olmadı. Fakat “derin ABD-İngiltere emperyalizmi”nin HK’dan el etek çekip şehri tek etmesi gibi bariz bir sonucu oldu. Kenti terk edenler kervanına son olarak Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) de katıldı. Örgüt, Şi Cinping-Joe Biden görüşmesinden (16 Kasım 2021) iki gün önce, HK’deki bütün faaliyetlerini sonlandırdığını ve bürosunu kapatıp HK’yi terk ettiğini duyurdu. HK’yi tam da Şi-Biden görüşmesi öncesinde terk etmesi tabii ki bir tesadüf değil. Biden’ın Çin’e insan hakları üzerinden bindirmesi için fırsat ve malzeme sağlamaya yönelik planlı bir manevra.

ANLAYIŞLAR FARKLI

ABD, Çin’i insan hakları gibi bir kaygısı olmayan hatta insan hakları düşmanı, baskıcı, zorba bir yönetim olarak göstermek ve böylece bir uluslararası baskı oluşturmak için özel bir propaganda yürütüyor. Çin hakkında bütün bilgileriniz Batı kapitalizminin dezenformasyon kaynaklarına dayanıyorsa, Çin’i adeta bir öcü gibi görebilirsiniz, istenen bu. Oysa “insan hakları” konusunda, işkence ve kötü muamele hariç, Çin ve Batı aynı şeyleri anlamıyor. Örneğin, Çin yönetimi için halkın iyi sağlık hizmeti ve eğitim alması, yoksulluktan kurtulup göreli olarak müreffeh bir hayat sürmesi temel insan hakları kapsamındadır. Bunları sağlamak ise yönetimin görevidir. Batı kapitalizmi (özellikle ABD) için eğitim ve sağlık, paranız varsa veya paranız kadar erişebileceğiniz bir satın alınabilir hizmetken refaha ulaşmak kendi yeteneklerinize ve geminizi kurtarma yolları bulma becerinize kalmıştır. Neyse, Batı ve Çin’in insan hakları anlayışı ileriki günlerde ayrı bir yazı konusu olacak kadar kapsamlı bir mevzu.

UAÖ NEDEN GİTTİ?

UAÖ’nün uluslararası yönetim kurulu başkanı çekilme kararını açıklarken, “HK Ulusal Güvenlik Yasası nedeniyle, artık insan hakları örgütlerinin özgürce ve hükümetten ciddi bir misilleme korkusu olmadan çalışması imkânsız” dedi. HK’deki ÇKP kaynaklarına göre ise, “UAÖ, karıştığı sayısız yasadışı eylemin adalete hesabını veremeyeceğinden dolayı kaçtı".

UAÖ, faaliyet gösterdiği bazı ülkelerdeki saygın hukukçular ve aktivistlerin cesur çalışmaları nedeniyle adeta dokunulmazlık kazanmış bir kuruluş. Bu cesur çabalar, o faaliyetleri yürüten insanları, yürütülen faaliyetleri ve eylemleri kuşkusuz saygın kılar. UAÖ’nün insan hakları anlayışı her ne kadar Batı kapitalizminin liberal değerlerine yaslansa da, “İngiltere emperyalizminin uzantısı” görüntüsü verecek ve böylece örgütün, aktivistlerin ve eylemlerin saygınlığına zarar getirecek bir politik çizgiden uzak durması ise saygınlığı korumanın olmazsa olmazıdır. Başta İngiltere olmak üzere, bütün emperyalistlerle her türden siyasi ilişkiden uzak durmak konusunda çok dikkatli olması beklenen örgüt HK’de pek böyle davranmadı.

UAÖ’nün HK’de şu yanlışa saplandığını söyleyebilirim: ABD-İngiltere emperyalizminin (ve yancılarının) Çin’i sanki bir yabancı ülkeyi istila etmek isteyen bir işgalci güç gibi göstermeye çalışan yalanına ortak oldu. Oysa HK, zaten Çin bir parçası. Çin’e bağlı bir özerk bölge. Fakat son yıllarda, ABD, Çin’e karşı yürüttüğü soğuk savaşta HK’yi Çin’i içeriden istikrarsızlaştırmak için bir mevzi olarak kullanabileceğini düşündü. Buna karşılık Çin’in attığı adımlar kendini korumaktan ve tabii ki emperyalistlerin ayağını HK’den kesmekten ibaret.

UAÖ'DE 'PROVOKATÖR'

Amerikalı muhalif medya kuruluşu The Grayzone, HK’de UAÖ ile bağları olan bir Amerikalı kışkırtıcının kimliğini ortaya çıkardı. Sosyal medyada Çinli görünümlü "Kong Tsung-gan" profiliyle kışkırtıcılık yapan, Çin hakkında dezenformasyon yayan, bir faşist portalda köşe yazıları yazan bu kişi aslında yerel protestolarda her yerde bulunan bir Amerikalıydı. Yani UAÖ içinde yer alan birileri HK’de ABD- İngiltere emperyalizmi adına iç karışıklık çıkarmak için kışkırtıcılık yapıyordu ve karışıklığı yönlendirmeye çalışıyordu… Hong Kong’da olan buydu.

Böyle bir faaliyetin örgütün deklare ettiği kuruluş amaç ve ilkeleriyle ne kadar bağdaştığı hakkında konuşmak bana düşmez. Burada sorulması gereken soru, bu karanlık işleri yürüten o Amerikalının “kimler” adına faaliyet gösterdiğidir. Peki, The Greyzone bu kişinin gerçek kimliğini ortaya çıkarana kadar UAÖ’nün bunu bilmediğini varsayabilir miyiz? Benim temennim, bunun sadece HK şubesindekilerin yaptığı bir hatadan ibaret olması.