Öğretmenlerin ve akademisyenlerin ders kitabı yazmasına yasak getiren yönetmelik hükümlerinin yürütmesinin durdurulmasıyla ilgili tartışmalara kaldığımız yerden devam edelim.

Öğretmenlerin ve akademisyenlerin ders kitabı yazmasına yasak getiren yönetmelik hükümlerinin yürütmesinin durdurulmasıyla ilgili tartışmalara kaldığımız yerden devam edelim. Anımsayacaksınız, bakanlık, ders kitaplarının sadece belli koşulları taşıyan yayınevleri tarafından hazırlanması hükmünü getirmişti. Devletin, işverenlerin sigortasız işçi çalıştırmalarını kolaylaştıracak yasal düzenlemelerden çekinmezken, yayınevlerinde kitap
yazımında görev alacak kadroların sigortalı olması zorunluluğunu getirmesi sizce de ilginç değil mi? “Ne var bunda. Bizim de savunduğumuz şeyler değil mi bunlar'' demeyin! Bu hüküm halen devlet memuru olan öğretmenlerin ve akademisyenlerin, ders kitaplarının hazırlanmasında görev almalarını engellediği gibi üç beş fikir emekçisinin bir araya gelip ders kitabı yazarak yarışmaya katılmalarını da engelleme amaçlıdır.

Hüseyin Çelik’in telaşı, yeni öğretim programlarının, önümüzdeki eğitim-öğretim yılında uygulanmaya başlanacağını şatafatlı toplantılarla duyurmuş olmasından kaynaklanıyor.
Ayrıca Çelik kamuoyuna “5 yıl dayanacak kitaplar hazırlayacağız'' sözünü verdi. Bu arada devlet kitaplarının yazımı sürüyor.Yargı kararı nedeniyle beş yıl boyunca sadece devlet kitapların okutulması olasılığı özel sektörü ayaklandırdı.

Biz çözümü gösteriyoruz, ama görmek isteyene: Bakanlık, gelecek yıl programların değiştirilmeyeceğini açıklamalı. Bugün için öğrencilerin ellerinde olan kitaplar da ders yılı sonunda toplanmalı. Gelecek yıl, toplanan bu kitaplar bir üst sınıfa geçenlere dağıtılmalı. Bu arada yıpranan kitaplar da yenilenebilir. 2006-2007 yılı için de, öğretmenlerin ve akademisyenlerin de katılabileceği bir yarışma yapılmalı. Böylece özel sektörün aylardır uğraştığı kitap hazırlıkları da boşa gitmemeli. Bu çözüm, bu kadar çok paraya gereksinim duyulan bir dönemde devletin cebinde en az 100 trilyon liranın kalması demek.

DANIŞTAY’A BASKI MI?

Böyle basit bir çözüm varken, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik ve çevresindeki üst düzey bürokratlar yargı kararının değişmesini “umuyorlar.'' Yürütmeyi durdurma kararı, hukuken 12 Mart tarihine kadar uygulanmak zorunda. Bakanlık, son güne kadar bekleyerek, Danıştay 8. Dairesi’nin esastan karar vermesini bekliyor. Yani yürütmeyi durdurma kararı uygulanmadan, 8. Daire’nin kararıyla durumun kendisi açısından “düzelmesini'' istiyor.
Bu arada Danıştay 8. Dairesi’ne, bakanlığın, doğrudan ya da dolaylı olarak “bütün planlamalarımızı buna göre yaptık, her şey karışacak'' yolunda örtülü baskıda bulunduğu iddiaları bulunuyor. 8. Daire’nin önceki kararlarına baktığımızda, bu tür telkinlerden etkilenmediğini görüyoruz. Bu nedenle kararın hukuki olacağına eminiz. Ama bakanlık yürütmeyi durdurma kararını uygulamayı geciktirdikçe, hakkındaki bu iddiaların ağırlığını da güçlendiriyor.
Danıştay, bakanlığın istediği gibi karar vermezse, geçen hafta yazdığımız, yeni bir kitap yazımı için yeterli süre verilmeden yarışmanın “genişletilmesi'' yöntemine geçilecek. Bu da hukuka karşı hile olur. Koskoca Milli Eğitim Bakanlığı, hukuka karşı hile yapar mı hiç!