Kendi aç gözlülüğü ve hırsıyla, doğa ile “savaşarak” ne çok türün neslini tüketti insan. Keşke, onlarla birlikte yok ettiği dilleri, kültürleri, kimlikleri de korumak için çırpınmaya başlamadan önce ders çıkarabilseydik.

Yugoslavya’nın parçalanma sürecini izlerken, beni en fazla yaralayan şeylerden biri, etnik kimliğini Sırp, Hırvat, Arnavut, ve benzeri olarak değil de “Yugoslav” olarak tanımlayanların yok olmasıydı. Oysa, 1971 sayımında kimlik kısmına eklenen Yugoslavlık, her nüfus sayımında biraz daha artıyordu. Dışarıdan provoke edilen savaş Yugoslavya’yı yok ederken, “Yugoslav” kimliğini de yok etti.

Ukrayna’da savaşın neleri yok edeceği, geriye ne kalacağı tartışılabilir ancak bir kimliğin yok olacağı kesin.

Savaştan önce, Ukrayna vatandaşlarının yüzde 15 gibi önemli bir azınlığı “hem Ukraynalı hem de Rus olarak” hissettiklerini söylüyor ve kendilerini öyle tanımlıyorlardı. Artık onlardan geriye pek kimse kalmayacağını, çoğunun Ukrayna kimliğini tercih edeceğini ve her iki tarafta da kıyıcı bir milliyetçiliğin güçleneceğini kestirmek zor değil.

***

Pek çok Ukraynalının doğup büyüdüğü ve kendini ait hissettiği Ukrayna, savaşın sonu gelmeden yok oldu!

Ders çıkarabilecek miyiz? İlla da biz ve bizim gibi birçok farklı kimlikten insanın bir arada yaşadığı ülkeler… O kimlikler arasına koyduğunuz en küçük mesafeyi kanırtıp kanatmak için bekleyen o kadar çok “dış güç” oluyor ki!

Çevrenizde bir güvenlik ağı oluşturmanın, sınırlarınız dışındaki “siz”i korumanın ya da sınırlarınız dışındaki “onlar”dan korunmanın yolu askeri güçten, sınır ötesi operasyonlardan falan geçmiyor. Ukrayna’da yaşananlardan çıkarılacak bir başka ders de bu.

Geçen yıl, Rusya’nın Ukrayna’daki “Rus yanlılarına” yardım etmek için neler yapabileceği sorulan UkraynalıRus yanlısı” bir muhalif gazeteci şöyle demiş: “Ukrayna’yı rahat bırakın ve zengin bir ülke kurmaya odaklanın. Çekici bir Rusya’ya!

***

Gelişmiş, zengin, zenginliğini adil paylaşan bir özgürlükler ülkesi olduğunuzda hem kendinize hem de başkalarına sağlayacağınız güvenlik, devasa bir ordunun verdiğinden daha fazla oluyor.

Bir ders de çelişkinin işlevlerinden olan “dış çatışmanın iç bütünlüğü güçlendirdiği” ilkesinin unutulmaması gerektiği: Rusya dışında Putin’e dair estirilen havanın savaşın bu aşamasında içeride bir karşılığı yok. Ne yaptırımlar ne de dünyada yazılıp çizilenler Putin’i zayıflatmıyor. Rusya’da savaşa verilen desteğin yüzde 60-70 veya daha fazla olduğu ölçülüyor. Üstelik, yaklaşık 200 bin kadar savaş karşıtı ve muhalifi de Rusya’yı terk ederek meydanı daha çok Putin’e bırakmış oldu.

Daha büyük bir ders, ülkenize demokrasinin gelmesi için dışarıdan birilerine güvenmemek!

***

2014 Maidan ya da Euromaidan (Avromeydan) ayaklanması da tıpkı “devrim” denilerek piyasaya sürülen diğer renkli örnekler gibi, “devrim” kavramının içini boşaltan bir şeydi. Farklı toplumsal taleplerin, yozlaşmaya tepkinin, AB üyesi olma özleminin bir ifadesiydi belki, ama o motivasyonlarla ilgisi olmayanların çaldığı bir toplumsal tepkiye dönüştü. Aynı sınıfın farklı hizipleri arasındaki bir çatışmaya yamandı halkın tepkisi.

Gelinen nokta ortada!
Ancak, bu noktaya gelinene kadar gidilen yolda da demokrasiden ve özgürlüklerden uzaklaşıldı hep. Genel olarak sol kaybetti. Aşırı sağ grupların fiili şiddeti, sağlam toplumsal dayanağı ve örgütsel yapısı olmayan siyasi elitin savrulup sürüklenmesine yol açtı. Rusya işgaline giden süreçte, aşırı sağın hedefi olan feministler, LGBTİ+, Romanlar ve sol gruplar sıradan etkinliklerini bile bir tür “yarı yeraltı” faaliyeti gibi sürdürmek zorunda kaldılar.

Umarım ders çıkarmayı beceririz!