Kamer Genç’i iyi bir siyasetçi olarak görmeyebilirsiniz ama cesur bir insandı. Hani şu Leyla Zana’nın araya “Büyük Türkiye Halkları” sözünü sıkıştırdı diye kıyametin koptuğu metni, O “İşkencecilere karşı duracağıma ant içerim” cümlesini eklemişti de fırtına kopmuştu

Dersim has bir hemşehrisini kaybetti

HAYDAR KARATAŞ

Hapisler dünyasında bir hapishaneden diğerine sürgünken tanıdım Kamer Genç’i. Gerçi daha önce de hapislerde vekil görmüşlüğüm oldu, ama hiç biri Kamer Genç değildi.
Siyaseti ve bizim illegal dünyamızı tiye alan bir yan vardı ona. Garip bir sahicilik, toprağına garip bir bağlılığı vardı Kamer Genç’in. Gazeteci İsmail Saymaz’a, Dersim için, “Beni bu topraklara gömsünler, ruhum Munzur’da dolaşsın”... demiş ya... İşte onun bu hikayesine bir hapishanede tanık oldum.
Hapse ilk girdiğimde Denizlerin arkadaşı idamla yargılanan SHP milletvekili Salman Kaya ve Fehmi Işıklar gelmişti. O zamanlar Buca hapsindeydik, hiç unutmam 6. Koğuşa geldi Salman Kaya, Fehmi Işıklar ve yanındaki heyet. Salman Kaya içeri girdi, etrafına baktı ve gidip bir ranzanın dibine çöktü.
“Çocuklar dedi, çocuklar. Bu benim ranzam, burada bilmem kim yatardı, şurada kim...”
Yıllar geçti, Yozgat, Sakarya derken 19 Aralık ölümleri sonrası Gebze Cezaevinde içinde Kamer Genç’in de bulunduğu bir milletvekili grubu daha geldi o duvarların ardına.
Hapishanenin arka duvarını dozerler yıkmış, mahkumların yarısını F Tipi hücrelerine götürmüştü, biz Kürt koğuşunda kalanlar götürülmek için gün sayıyorduk.
Meclisten milletvekili heyeti gelmiş deyince, hapishane renklendi. Ee Kamer Genç var içinde! Renklenmez mi?
Neyse heyet geldi, önlerinde Erbakan’ın o renkli kravatlarından birini takmış bir Müfettiş. Onun arkasında savcı ve cezaevi müdürü, onların arkasında içinde Kamer Genç’in de bulunduğu milletvekili grubu, onların arkasında, yüzbaşı, ikinci müdürler, baş gardiyanlar, alt gardiyanlar ve en arkada askerler. Yani sanırsınız Gogol’ün o Rus Kasabasına çıkıp gelen müfettiş Aleksey Aleksiyeviç bize gelmiş! Bu kalabalık heyet bulunduğumuz Kürt koğuşuna doluştu.
Çaylar geldi. Yüzbaşı, Kamer Genç’e takıldı.
Kamer Genç,
“Yauh he, he biz senin ağabalarını gördük,” dedi.
Çiçek miçek bir şeyler duyuldu.
Sohbet tutukluların sorunlarına geldi ve ben o esnada nasıl olduysa kendimi Kamer Genç’in ellerini izler buldum. Huzursuzdu parmakları, gözleri etrafa bakınıyordu. Biz mahkumları tek tek süzüyor, gözlerimizin içine kadar izliyordu. Ceza ve Tevfik işleri filan derken, Kamer Genç birden bu seyri bozdu. Heyecanla ayağa kalktı,
“yahu bizim çocukların koğuşu neresi” dedi?
Büyük bir kahkaha koptu. Oturdu, ama aynı anda, yeniden kalktı, birini işaret ederek,
‘Sen,” tepki olmayınca, “yahu sen şekerim...şekerim sen Tuncelili değil misin?” dedi. Bilmişti ama bizimkisi ben Dersimliyim dedi.
Kamer Genç etrafına, duvardaki Öcalan fotoğrafına baktı.
Müdür’e dönerek, ”bizim çocukların koğuşu neresi” dedi.
Devrimci Yol’dan Yaşathak Aslan,
“Kamer Bey, burası sizinkilerin, Kürt yurtseverlerin koğuşu,” dedi.
“Şekerim ben biliyorum burası kimin koğuşu... bizim çocuklar yok mu?”
Cezaevi Müdürü,
“Partizan koğuşunu soruyor Kamer Bey,” dedi.
Şaka bitti, Kamer Genç hapiste hemşerilerini arıyordu. Heyet cezaevi sorunlarını konuşurken, Kamer Genç bir iki hemşerisini buldu. Onlar Kemalizm faşizmdir dediler, Kamer Genç duymadı, bilmem hangi partide yer aldın, dediler. Duymadı.
Hep aynı şeyi söyledi,
“Şekerim ben bunları biliyorum. Bunları daha sonra konuşuruz. Şimdi sen bana söyle, sen Pertek’ten kimlerdensin, kimin oğlusun?”
O uğraştı, genç devrimciler uğraştı. Kamer Genç ille ki köyünü, avukatı olup olmadığını sordu, öğrendi.
Bir kaç ay sonra hapisten çıktım. Hozat’a, Zeynel’in babasını ziyarete gittim. Niyetim babaya hapisteki oğlun iyi demekti. Toprak damın önünden, punk otları içinde küçük bir su kanalı, biri onu içiyormuş da yutkunuyormuş gibi akıyordu. Başına oturduk bu su kanalının. Baba o kadar fakirdi ki, söz bitmişti. Elinde sac ekmeği ile küçük bir kız çocuğu gelip kucağına oturdu babanın.
“Bak,” dedi, “Zeynel’in hapis arkadaşı, hoş geldin dedin mi abiye?” Punk otları içinde yavrularını kanatları altına almış bir tavuk gördüm.
O akan suya söylüyormuş gibi,
“bak siz o Kamer Genç’e o kadar laf edersiniz. Hapishaneye gelip sizi görmüş. Geldi, oğlun iyi dedi. Benim kızın okul masraflarını üstlendi...”
Kamer Genç’i iyi bir siyasetçi olarak görmeye bilirsiniz, zaten siyasetin neyi iyi ki... Ama o hemşerilerine düşkün iyi bir insandı. Gittiği her yerde gözü hemşerisini arar, hemşerisi için gözyaşı dökerdi.
Benim Kamer Genç’im, iyi bir insandı. Cesurdu da, bakmayın şimdi konuşulanlara. 12 Eylül’ün o korkunç günlerinde şu meclis yeminini ilk bozan oydu. Hani şu Leyla Zana’nın araya “Büyük Türkiye Halkları” sözünü sıkıştırdı diye kıyametin koptuğu metni, O “İşkencecilere karşı duracağıma ant içerim” cümlesini eklemişti de fırtına kopmuştu.
Kamer Genç, beni Dersim’e gömün, ruhum Munzur’da dolaşsın demiş... Sahi bu arzu, sağından soluna, Kamer Genç’inden dağdaki adamına, Kürt dağındakinden Avrupa’ya, Sol saflara kadar her Dersimlinin rüyası değil midir? Ölümüzün gömülmek istediği topraktır orası...
Dersim acısı böylesine gariptir, dünyanın öbür ucuna göçer, hani laf aramızda bin parça olur, bir kardeş ötekinin fikri alemini terz-yüz eder ama ölünce Munzur’a gömülmek ister. Dersimli acıda ortak fikirde ayrıdır. Biri Kürt der kendine biri Zaza, biri Türk biri Ermeni...Varsın öyle olsun zararı yok, ama acısı kadar arzusu da bir ya...
İşte beni ağlatan da budur.
Ey toprak, derim, ne garipsin. Ne tuhaf ve karmaşıksın.
Biz sendeyken, sen ve biziz.
Cami bilmeyiz,
Kilise bilmeyiz,
ama her dağ bayrı döne kıvrıla bir ziyarete gider, işte o patikaya bir düşmesin bu Dersimlinin yolu... Kendini unutur, Türklük, Kürtlük, Zazalık, koca koca devrimler yıkılır geriye çıplak hali kalır, beni Munzur’a gömün diyen hali...
Her Dersimlinin evinde köyündeki ziyaretten bir taş, Dersim’in dağından koparılmış sarı sarı kokan Anafatma çiçekleri vardır.
Benim Kamer Genç’im, Gogol’ün roman kahramanları kadar renkli bir adamdı, ve iyi bir insandı.
1938 Dersim Acısının konuşulmasına taraftar değildi. Gençlerin zarar görmesini istemezdi, korkardı. Unutmayın kahramanlar korkaklar sayesinde vardır ama bir kahramanın toplumuna zararı korkağından çoktur.
Varsın kim ne derse desin, Dersim has bir hemşehrisini kaybetti.
Ben gördüm tanık oldum, büyük lafı herkes eder! Ama eşini dostunu, komşusunu, hemşehrisini bilmeyen, sormayan acısını bilir mi insanın?