Sıfır rakımda(!) yapılan zirvenin bir sonucu beni çok etkiledi.

Bir toplantıya zirve dendiğinde, bu toplanılan konuyla ilgili ‘en üst nokta’da tartışma anlamına geliyor. Yani futbolu en üst noktada tartışmak anlamına geliyor. Neyse ki böyle bir sorumluluğumuz da, zorunluluğumuz da yok!

Zirvenin birinci periyoduna bakıldığında, konunun futbolla ilgili olmayıp, siyasi açıdan yapılan bir toplantının, içeriği bakımından tatmin edici sonucu vardı.

Tabii konuyu bağlayanlar için söylüyorum.

Dürüstçe konuşmak gerekirse, kimse, zaten futbol adına bir şeyler almak amacıyla toplantıya katılmadı, orada resim vermek ve bunu belgelemek için bir çaba içindeydiler. Çünkü ülkedeki futbolda içerik kaybolduğundan, herkes siyasete bağlı bir ilişki peşindeydi. Zaten sektör içindeki herkes ruhunu siyasete karşılıksız hibe etmiş durumda.

Haliyle, bağlantılar, iş bulma ya da iyi şartlarda çalışma koşullarını yerine getirmek açısından, bağlantıların içine girme olanağından dolayı iyi bir alandı bu zirve.

Zaten kimse de geri adım atmadı.

Hadi siyasetin çabasını bir yere kadar anlarım da; akşam, gerçekten futbol adına çok önemli sunumların yapıldığı ikinci periyodda niye kimse yoktu, bunu anlayamıyorum!

Resim çektirme yarışında olan antrenör arkadaşlar; neden Desailly, Adibal, Ferdinand ve Vieria’nın sunum yaptığı toplantıya katılmadılar? Bunu anlamak çok zor.

Bu kadar donanımlı konuşmacıları dinlememenin arkasındaki gerekçe ne olabilir? Doğrusu çok merak ediyorum.

Donanımlar? Yabancı olduğumuz şeyler.

Ferdinand’ı herkes tanıyor. Beşiktaş’a katkısı ve İngiliz futboluna katkısı hep Türkiye’de gündemdeydi. Peki; Desailly, Vieria ve Abidal’in Dünya Futboluna katkısı?

Desailly: 1998 Fransa Milli Takımı ile Dünya Kupası, 2000 Fransa Milli Takımı ile Avrupa Şampiyonluğu, 2001-2003 Fransa Milli Takımı ile FİFA Konfederasyon Kupası, Milan ve Marsilya ile Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu, Milan ve Chelsea ile UEFA Süper Kupayı ve Milan ile 2 kez Lig Şampiyonluğunu kazandı.

Abidal: Barcelona ile 2 kez Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu, Barselona ile UEFA Süper Kupa, Barselona ile 2 kez FİFA Dünya Kulüpler Kupasını, Barcelona ile 4 kez, Lyon ile 3 kez lig şampiyonluklarını kazandı.

Vieira: 1998 Fransa Milli Takımı ile Dünya Kupası, 2000 Fransa Milli Takımı ile Avrupa Şampiyonluğu, 2001-2003 Fransa Milli Takımı ile Konfederasyon Kupası, İnter ile Şampiyonlar Ligi Şa mpiyonluğunu, Arsenal ile 3 kez, İnter ile 4 kez, Milan ile bir kere lig şampiyonluklarını kazandı.

Şimdi, değerli antrenör arkadaşlar: Türkiye’de bu kadar donanımlı insanları hangi koşullarda dinleme imkânınız olabilir. Zirvenin amacı çok farklı olmasına rağmen, pek ilgilenmeseler de bu üç konuşmacının davet edilmesini ama her söyleyecekleri şeyin ne kadar dolu olduğunu bilmek, onları dinlemek çok önemliydi. Ama onların boş koltuklara konuşması da o kadar can acıtıcı bir durumdu.

Keşke paylaşımlarınız da bu üç değerli konuşmacının neler söylediklerini yayınlasaydınız.

Hani o, antrenörlerle, başkanlarla ve resmi görevlilerle çektirdiğiniz selfiler yerine, sunumların detaylarını yayınlasaydınız sanırım daha anlamlı olurdu.

Acı olan; kimsenin dinlemeye bile tenezzül etmeyecek özgüvene sahip olması. Tabii bu özgüvenin bilgi ve donanımdan kaynaklanmadığı kesin.

Öğretilmiş çaresizlikler böyle bir şey; bilgi, bu ülkede maalesef ilişkilerin yerini alamıyor. Önemli olan pazarlanan ilişkiler içindeki bu sosyal ranttan pay kapmaktır.

Belki para kazanılır bu süreç içinde ama her defasında mesleğinizin tüm değerleri ve donanımlarının imha olduğunu da bilmeniz gerekir.

Ha, çok önemli mi? Şu süreç için belki hayır, ama gelecek için bir yok oluştur.

Şundan eminim ki; Volkan Demirel, Emre Belözoğlu, Arda Turan ve Süper Lig’in, Birinci Lig’in ve diğer liglerin futbolcuları ve teknik direktörleri de dinlemeye kalmamışlardır.

Özellikle Arda Turan’ı çok merak ediyorum, Abidal’i dinlemek için kaldı mı? Barcelona altyapısından yetişen ve oynayan bir oyuncunun (İniesta, Xavi, Busquets Pique, Puyol), Abidal’in şehirde konuşma yapacağını bilip de onu dinlemeye gitmemesi mümkün mü? Bu yüzden Arda Barcelona futbolcusu olamadı.

Kulüp başkanlarının kalması diye bir şey söz konusu zaten olamaz! Çünkü bu konuları aşmış durumdalar. Türkiye futbolunun bugünkü ‘marka değeri’ (!), onların sayesinde olduğundan, dinlemeye gerek yok! Genelde onlar ders almazlar, ders verirler (….) yok oluşa dair!

İşin komik yanı, hiçbir medya kuruluşunun bu konukların söylemlerine yer vermemeleri. Sadece en son satırda “deneyimlerini paylaştılar” diye bir cümleyle bu oturumun haberini bitirmişler. Çünkü onlar için de zirvenin anlamı farklıydı?

Sanırım zirvenin espri konusu da Türkiye futbolunun ‘marka değeri’ oldu.

Artık üzülecek seviyeyi de geçtik.