Soru sormak önemli iştir. Çeşitli soru yöneltme biçimleri vardır. Ele alınan konuya göre soru yöneltecek kişi kesinlikle konu hakkında

Soru sormak önemli iştir. Çeşitli soru yöneltme biçimleri vardır. Ele alınan konuya göre soru yöneltecek kişi kesinlikle konu hakkında ön bilgi sahibi olmak durumundadır. Tersi durumda can sıkıcı, berbat, komik duruma düşmek hem soran hem yanıtlayan için kaçınılmaz olmaktadır. Söyleşilerde ya da radyo-televizyon programlarında önceden tespit edilmiş çanak sorulara hiç değinmiyorum. İşte yine nerede ne sorulacağını bilmez biri bir bilgeye aklına öylesine geliveren bir soru yöneltiyor; “Üstat, dünyada en çok kimi seviyorsun?”
Bilge; “Terzimi” diyerek kısaca yanıtlıyor bu garip soruyu. Gelin görün ki soru sahibi bu duruma bir anlam veremiyor ve tekrar soruyor; “Neden? Dünyada bu kadar sevilecek şey varken neden terziniz?”
Bilge; “Terzimi severim çünkü, her gittiğimde ilk defa geliyormuşum gibi özenle ölçülerimi alır. Ama diğerleri bir kez hakkımda karar verir ve sonra ölünceye kadar bu hep öyle gider.”
Hayatın her alanında genellikle bu böyledir. Şaşmaz doğrular vardır hep. Değişen koşullar çoklukla dikkate alınmaz. Değişen koşullarla birlikte değişmek, değiştirmek zor gelir genellikle. Kimi de değişen koşullar iyi irdelenmez, daha doğrusu işe geldiği gibi irdelenerek zor yoldan kolay yola sapı verilir. En az yapılan ise hayatı, olayları, gelişmeleri her gün ölçüp biçmek ve günlük yaşam elbisemizi buna göre giymektir.
Zaman elimizden tutuğu sürece hayatı okumak, anlamak kısacası bilgenin terzisi gibi olmak sık rastlanan bir şey değildir ne yazık ki. Ve yine ne yazık ki kesin inançlılık çoğu zaman finans-kapital zorba provokatörlerinin işlerini hep kolaylaştırmıştır. Kesin inançlılık sol içinde de eskiden olduğu gibi bu günde çatışmalara yol açmaktadır. Bu kesin inançlılık pek çok unsuru AKP ve neo-liberalizme yamanma noktasına kadar götürmektedir. Yine kesin inançlılık olayları ve kendini okuyamamayı peşinden getirerek gelecek kurgusunu ve örgütlenme hedefini de saptırıverir kolaylıkla örgütlere ve kişilere.
Örneğin liberallere göre liberalizm, özgürlük temelli bir düşünce yaşamını tanımlamaktadır. Buna kesin inanırlar. Oysa yaşananlar göstermektedir ki kapitalizm, neo-liberalizm özgürlük bir yana despotizmle özdeşleşmiştir. Sermaye, dünyanın her yerinde emeğe karşı despottur. Sermaye yine dünyanın her yerinde sermayeye karşı da despottur. Bu despot yapılanma dünya savaşlarına neden olmuştur. Bu despot yapılanma bölgesel çatışmaları günümüzde her daim sıcak tutmaktadır. Bu despot anlayış çocuklara bile ‘astığın astık, kestiğin kestik’ anlayışını bizatihi Başbakan tarafından işlenmesini doğal görmektedir. Doğal görmektedir zira, gerçekten buna inanmaktadır.
Son üç beş gündür medyanın gündemindeki konulara bir bakın. Meclis’te oylamalar zapturapt altına alınmış vekillerle yapılıyor. Her vekil kontrol altında. Görünürde özgür vekiller Anayasa değiştiriyor. Gerçekte ise cebir ve zorla orada tutulmaktalar. Bu gerçeği özgürlükten sayan yeni yetme liberaller ise bu dayatmaya karşı çıkanları kolay yoldan Ergenekoncu ilan etmekte.
Bir diğer gündem konusu, et fiyatları. Bakanlık Müsteşarı’na göre tek suçlu spekülatörler. Piyasalaştırmayı ve özelleştirmeyi can siperane savunan besiciler ve diğerleri bu gün piyasanın denetimsizliğinden dem vuruyorlar. Oysa, böylesi despot bir düzenin, liberal piyasanın kuralsızlaşması zaten temelinde var. Üç yıldır süreğen hale gelen kapitalizmin krizi, deregülasyonun yoğun olarak yaşandığı türev piyasaların nasıl el yordamı ile karanlıkta yol aldığını göstermekte. Böylesi despot düzende krizden çıkmanın yolunu daha fazla baskı ve zor olarak gören sermayenin en yakın hedefi kıdem ve ihbar tazminatları ve esnek istihdama geçilmesi. TİSK Araştırma Servisi 20 Nisan’da “Mevzuat, toplu müzakere ve yürürlük: OECD istihdam katılığı göstergelerinin güncellenmesi” adlı raporunu açıkladı. Raporun özeti; “en katı istihdam Türkiye’de. Bunun nedeni de kıdem ve ihbar tazminatı ile esnek istihdama geçilememesi”. Hemen bu raporun ardından ertesi gün, 21 Nisan’da bu kez Maliye Bakanı M. Şimşek açıklama yaparak bu raporu destekliyor. Bakan’a göre de istihdam artışının önündeki en önemli engel kıdem tazminatları ve esnek istihdama geçilememesi.
Her yerde, ikide bir halka gitmekten, halkın iradesinden söz eden hükümet TİSK ile kol kola girmiş halkın kuyusunu kazmakla meşgul.
Hal böyle iken sendikalar ne yapıyor?
Ne yapacaklar, kürsülerde konuşamıyor, köşe bucak kaçıyorlar. Türk-İş bu halde de diğerleri çok mu farklı? Sermaye üzerlerine gelirken savunma modundan bir türlü karşı atak moduna geçemiyorlar. Bu böyle devam ettikçe; Cumhurbaşkanı, 1 Mayıs’ı sendikalar için sınav günü görür ve Başbakan da çıkar “kim söke söke almış, meydanı ben açtım” der.
Gerçekte bir sınav ve söke söke almak söz konusu olacaksa bunu 26 Mayıs günü göreceğiz.
Eğer bu 26 Mayıs’ta yapılamazsa, işte asıl o zaman, açılacak kapı kıdem tazminatının kaldırılması ve esnek istihdam dahil gerçek bir yıkıma açılacak kapı olacaktır.