Destan yazma problemi ve rakam yorumlama perspektifleri

ÜMİT KARTOĞLU

Covid-19 salgınını dünyada başarılı bir iletişim ile yönetebilen ülke sayısı ne yazık ki çok sınırlı. Kuşkusuz bu işin ilk koşulu şeffaf bir yönetim. Şeffaf yönetim derken, halktan bilgi saklamayan, gerçekleri ne denli acı olursa olsun bütün çıplaklığıyla paylaşan ve halka yalnız ne değil, niçin ve nasıl yapmaları gerektiğini anlatabilen bir yönetimden söz ediyoruz. Bunu yaparken de “sus ve dinle” yerine siyasi erkin dışındaki görüşleri merak eden, soruşturan ve bunları karar süreçlerine katan bir yönetimden söz ediyoruz. Güveni sağlayacak olan şeylerdir bunlar. Güven, aynı motosiklette maske takmamış karı kocaya fiziksel mesafeyi ihlal ettikleri gerekçesiyle ceza kesip, her türlü Covid-19 önleminin ihlal edildiği, binlerce insanı spor salonuna tıkarak parti kongresi yapmakla sağlanmıyor. Güven, Norveç’te olduğu gibi 10 kişilik toplanma sınırını 3 kişi ile aşıp doğum günü kutlaması yapan Başbakan Erna Solberg’e polisin Türk lirası karşılığı 19 bin TL olan ceza yazmasıyla sağlanır. Değerli bilim insanı Prof. Dr. Özlem Kayım Yıldız’ın dediği gibi ilginç bir durum yaşıyoruz. “Yöneticilerle halk arasında eskiden beri var olan ve başka birçok ülkede de hali hazırda mevcut olan ebeveynlik benzeri ilişki tersine dönmüş durumda. Halk, pandemi önlemlerine uymadıkları için -haklı olarak- yöneticileri suçluyor.”

Bütün bu hataların sonucunda günlük yeni vaka sayısının 60 bini geçerek ülkenin salgında dünyanın yeni merkezi durumuna gelmesi üzerine, Sağlık Bakanı Sayın Koca sorumluluğu almayarak “Vakaların artmasından hepimiz sorumluyuz, 84 milyon” dedi. Bu paylaşımın hemen ardından, “Ben sorumlu değilim” mesajları sosyal medyayı kapladı. Bakan Koca, bu mesajların içinden bir tanesini seçerek yanıt verdi. 14 Nisan’da “Tavan yapan vakalardan ben neden sorumluyum ya?” diye soran Gökhan Özoğuz’a Bakan Koca, “Gökhan Bey kardeşim, sorumluluk suçlamak manasına gelmez. Artan vaka sayısında suçumuz yok sorumluluğumuz var. 84 milyon beraber artırmadık vaka sayılarını ama birlikte mücadele etme sorumluluğumuz var. Destek olacağınızdan şüphem yok” dedi. Klasik bir durum yani. Yanlış bir laf edildiğinde ilk düzeltme “yanlış anlaşıldım” açıklamasıdır ya da burada olduğu gibi, lafı çevirip hiç ilgisi olmadığı halde sanki başka bir şey anlatılmış gibi onu açıklamaktır. Vakaların artmasından hepimizi sorumlu tutan Sağlık Bakanı, yeni açıklamasında sözü geçen sorumluluğun vakalarla ilgisi olmadığını, bunun mücadele etmedeki sorumluluğumuza parmak bastığını yazmaktadır.

Bu arada aynı konuşma sırasında, olaydan başarı payesi çıkartacak bir şey arama çabası içinde Bakan Koca dünyada en çok aşı yapan 6. ülke olduğumuzu söyledi: “Şu ana dek 18 milyon dozdan fazla aşı yapılmıştır. İster “Türkiye aşıda başarılıdır.” diyelim, ister başarısızdır diyelim, şurası tartışma götürmez bir gerçektir: Türkiye dünyada en çok aşı yapan 6. ülkedir!”

BAŞARI HİKÂYESİ MUTLAK SAYILARLA ANLATILMAZ!

Doğrudur, 12 Nisan 2021 itibarıyla, mutlak sayılarla bir sıralama yaptığınızda, Türkiye ABD, Çin, Hindistan, Birleşik Krallık ve Brezilya’nın ardından 6’ncı ülkedir. İsrail, aynı sıralamada 15’inci sıradadır. Doğal olarak ülkelerde yapılan aşı miktarı mutlak değeri ‘başarı’ anlamında bize bir hikâye anlatmaya yeterli değil. Yeterli değil çünkü aşılamada hedef belirli bir sayıda aşı yapmaktan çok, nüfusun belirli bir oranda aşılanmasının sağlanmasıdır.

Yani başarı hikâyesi mutlak sayılarla anlatılmaz. Niye mi? Mutlak sayılarla yapılan aşı miktarında dünya 6’ncısı olarak İsrail’e fark atan Türkiye, en az bir doz aşı yapılan nüfus oranları liginde şampiyon olan İsrail’in 13 sıra gerisinden gelmektedir. İsrail bugün her 100 kişiden 61 kişiye en az bir doz Covid-19 aşısı yapmış durumdayken, İsrail’den 2 kat daha fazla aşı yapan Türkiye her 100 kişiden ancak 13’üne aşı ile ulaşabilmiştir. Bakan Koca’nın dillendirdiği bu başarı İsrail’le kıyaslandığında neredeyse 5 kat daha düşük bir performansa denk gelmektedir. Sayfadaki iki grafik bu durumu çarpıcı bir biçimde anlatıyor. Soldaki grafikte uygulanan Covid-19 aşı dozları mutlak sayı olarak sıralandığında Türkiye 6’ncı, İsrail ise 15ncidir. Sağdaki grafikte yapılan bu aşı miktarları ülke nüfuslarına kıyaslandığında Türkiye 13ncu sıraya gerilerken, İsrail 5 kat daha iyi bir performansla ilk sıraya yükselmektedir.

Hindistan’dan 3 kat daha az vakası olan Türkiye’de hastalığa yakalanma riski, Hindistan’a oranla 5 kat daha fazladır.

14 Nisan’da Sağlık Bakanlığı 62 bin 797 yeni vaka duyurdu. Hindistan’daki yeni vakalar ise 199 bin 531. Bu Hindistan’daki sorunun Türkiye’den 3 kat daha büyük olduğu anlamına gelmiyor. Bir milyon nüfus bazında vaka hızına baktığımızda, yani yeni vaka sayısının bir milyon nüfustaki orantısal değerini hesapladığımızda Türkiye’de bu değerin bir milyonda 738, Hindistan’da ise bir milyonda 143 olduğunu buluruz. Asıl gerçek Türkiye’deki yeni vaka boyutlarının Hindistan’daki sorundan 5 kat daha fazla olduğudur. Başka daha basit bir deyişle, Hindistan’dan 3 kat daha az vakası olan Türkiye’de hastalığa yakalanma riski, Hindistan’a oranla 5 kat daha fazladır.

Bu aşamada niye mutlak sayılar yerine oranların kullanılması gerektiğini başka bir örnekle özellikle Sağlık Bakanlığı için açıklamak istiyorum. Amacım bu amme hizmeti ile Sağlık Bakanlığı’nın bundan sonra sorunları sürekli bir başarı hikâyesine dönüştüren, destan yazan bir havada rakamların belli yönlerini vurgulayarak bizleri de aptal yerine koymaktan vazgeçmelerini sağlamaktır.

Aktaracağım, Cenevre’de Migros’ta başımızdan geçmiş bir olaydır (Bu arada, Migros orijinal olarak İsviçre süpermarket zinciridir. Bir de kolaylık olsun diye İsviçre Frangını liraymış gibi yazacağım):

Sizler de biliyorsunuz, birçok ürünün üzerindeki fiyat etiketleri çoğu zaman oldukça küçük, zor okunuyor. Hele bir de yakın gözlüğü olmadan okumanız mümkün değilse vay halinize. Migros’ta eşimle bana yaklaşan yaşlı bir kadın, kutuda kâğıt peçete alacağını ama en ucuzunu almak istediğini, gözlüğü yanında olmadığı için fiyatları okuyamadığını anlatarak, bizden yardım ister. Eşim de kutu kâğıt peçetelerin olduğu raftaki birkaç markayı kontrol eder ve bir kutu Linsoft alarak yaşlı kadına uzatır, “En ucuzu bu” der. Sohbete kulak misafiri olan “bilge” bir başka vatandaş da elinde bir Kleenex kutusu ile konuşmayı keser ve Kleenex’in 2, Linsoft kutusunun ise 2,5 lira olduğunu söyler yaşlı kadına. Bu yüzden de Kleenex daha ucuz, onu almanız gerek, der. Eşim bunun doğru olmadığını söyler. “Nedenmiş o?” diye soran adama gayet sakin anlatmaya, Linsoft’un neden daha ucuz olduğunu sabırla açıklamaya başlar. Yaşlı kadın da sebep olduğu bu fiyat tartışmasını ilgiyle dinler.

Bu arada, her iki kutunun da aynı kalitede normal kâğıt peçete olduğunu unutmayalım.

Her iki ürünün de fiyat etiketlerinde yazan bilgileri şöyle özetleyebiliriz:

KLEENEX – 100 peçete, 2 katlı, 2,00 lira

LINDSOFT – 150 peçete, 2 katlı, 2,50 lira

Dolayısıyla burada fiyat algısı Covid-19 vakalarına benziyor. Her kutuda farklı sayıda peçete var, bu nedenle peçete sayısı da ülke nüfusu gibi oluyor. Hesabı birlikte yapalım (Eşimin süpermarketteki adama açıkladığı gibi):

Kleenex kutusunda 100 peçete var ve maliyeti 2 lira, yani her bir peçetenin birim maliyeti 2 lira bölü 100 peçete = 2 kuruş.

Linsoft kutusunda 150 peçete var ve maliyeti 2,5 lira, yani her bir peçetenin birim maliyeti 2,5 lira bölü 150 peçete = 1,6 kuruş.

Bu durumda, kutusu 2,5 lira olsa da Linsoft kutusu içerdiği peçete sayısı nedeniyle Kleenex kutusundan daha ucuzdur.

Mutlak sayılar, ülkeleri Covid-19 yayılmasının ciddiyeti açısından karşılaştırmak için kullanılamaz. Nüfus bazında standardize edilmiş hızların kullanılması gerekir. Çünkü enfeksiyon oranları nüfus büyüklüklerindeki farklılıklar için sayıları düzeltir. Aynı nedenlerle mutlak sayılar aşılama hizmetlerindeki başarıyı dillendirmek için de kullanılamaz.

VİRÜS, BAŞARI HİKÂYESİNİ YALANLIYOR!

Salgının yeniden üstel bir artışa girdiği dönemde “Asrın Küresel Salgını: Türkiye’nin Koronavirüsle Başarılı Mücadelesi” diye kitap çıkartabilmiş bir yönetimin Sağlık Bakanlığı’ndan, becerilememiş işlerden destan hikâyeleri üretmesi beklenen bir olay. Rakamların ne anlama geldiğinin bilinmesi ve bunu da halka açık açık anlatabilmek önemli. Aslında Sağlık Bakanlığı’nın rakam yorumlama perspektif özürlü olduğu daha ilk vaka açıklandığında ortaya çıkmıştı. Bakan Koca 11 Mart 2020’de ilk vakayı açıkladıktan sonra “Bir veya birkaç vaka, salgın değildir. Durum sadece virüsün ülkemiz sınırlarına girdiği anlamına gelir. İzole edilmiş vakada tek anlam budur” demişti.

Oysa salgın bilimi sıfır vakanın olduğu bir coğrafyada hele solunum yoluyla bulaşan yeni bir virüsün tek vakayla ortaya çıkmasını salgın olarak tanımlamaktadır. Alınamayan etkin önlemler, yönetilemeyen bir yıllık süreçten sonra 14 Nisan 2021 tarihinde 4 milyonun üzerinde vaka ve 34 binin üzerinde ölümle, virüsün kendisi Bakan Koca’yı yalanlamıştır.

Her 1,3 saniyede bir yeni bir vaka tespit ediliyor.

Her 5 dakikada bir yeni bir ölüm gerçekleşiyor.

destan-yazma-problemi-ve-rakam-yorumlama-perspektifleri-865920-1.

Grafiğin yüksek çözünürlüklü hali için tıklayın