Suriyeli mültecilerin içine itildiği kabul edilemez durumu içeride ve dışarıda sıkışmış AKP iktidarının verdiği tepkiyle açıklayabiliriz. Ancak mültecilere yönelik bu tutumun, toplumun geniş kesimlerinde olduğu kadar, AB ülkeleri başta olmak üzere, ulus-ötesi düzlemde de ciddi bir karşılığı var.

Mülteci krizinin Türkiye ötesi boyutunu tartışacağım ancak önce içeriye kısaca bakalım. Suriyeli mültecilerin sınıra sürülmesi içeride, cephede yaşanan ciddi kayıpların toplumda yarattığı hoşnutsuzlukları gidermenin bir aracı haline geldi.

Dahası bu duygu, iktidarın kendi toplumsal tabanın ötesinde muhalefetin toplumsal tabanın bir bölümünde de etkili oluyor. “Neyse bu vesileyle belki şu baş belası Suriyeliler’den kurtuluruz” diyenlerin sayısının az olmadığı kanısındayım.

Olup bitenin “bizler cephesinde” yarattığı hissiyatı da iyi değerlendirmek gerekir. Bizlerin ne savaşı ne de mültecilerin sınır boylarında yaşadıklarını kabul etmesi mümkün mü? Etmedik de! Ancak şu da bir gerçek ki; Edirne görüntülerine bakarken, sağduyulu insanlar mültecilerin ötesinde kendilerini de filmin ilerleyen karelerinde istenmeyen öteki olarak görmeye başladılar. Bu konuda bir delile ihtiyaç varsa, son dönemde “okumuş” takımının yurtdışına zorunlu göç grafiğine bakmak yeterli.

Ama dram tam da bu noktada küresel bir gerçeklik kazanmıyor mu? İstenmeyen, ötekileştirilmiş fazlalığın hedefi neresi olacak? AB ülkeleri mi? Mültecilerin sınır geçiş noktalarına yığılması AB ülkelerindeki durumu göstermesi açısından bir turnusol kâğıdı işlevi gördü. Türkiye’de iktidar mültecileri sınıra doğru zorlarken, sınırın öbür tarafında Yunanistan ve Yunanistan’a “sen bizim koruyucu kalkanımızsın, eğilme” diyen AB’nin, zor dahil her türlü aracı kullanmakta kararlı olduğu anlaşılıyor. AB ülkelerinin büyük bölümünde sağ-popülist partilerin mülteci korkusunu da kullanarak iktidara geldiğini hatırlarsak, durumun şaşırtıcı olmaması gerekir.

Mesele şu, ismini ister otoriter, ister totaliter isterse faşist koyalım, dünyanın dört bir tarafında baskıcı iktidarların yükselişine şahit oluyoruz. Bu yükselişe yönelik çok dikkatli bir değerlendirmenin yapılması ve çok temel bir hatadan kaçınılması gerekir. Kuşkusuz Trump başta olmak üzere birçok sağcı lider, göçmen/mülteci sorununu etkili bir siyaset aracı olarak kullandı. Ama sağ popülist partilerin yükselişini ve totaliter ve faşist rejimlerin ortaya çıkışını tek başına, göçmen/mülteci sorununa bağlamak yanlış olacaktır.

Mesele şu ki bu tür rejimler her zaman kendilerine bir düşman icat ediyorlar. Bu çerçevede mülteci en zayıf halka olarak hedefe ilk konulan oldu. Faşizmin bir önceki yükselişinde aynı yerde Yahudiler vardı. Ama biliyoruz ki mesele faşist rejimler için, Yahudilerle bitmedi. Bugün de mültecilerle bitmeyecek!

Arendt, totaliterlik çalışmasında, “devasa ölçülerde tek adam” der. Böylesi rejimlerde, toplumsal farklılıklar, çeşitlilik başlı başına bir hedef haline gelir. Mülteci bu düzende ilk hedef olabilir- ki Türkiye açısından durumun böyle olmadığını biliyoruz. Ancak arkası, şiddet en ilgisiz apolitik ve masum olana ulaşana kadar gelecektir. Yaratılmak istenen, bütün farklılıklardan arındırılmış tek ve devasa homojen bir gövdedir.

Bu tür bir homojenleştirme, üç strateji izler; sınırlı bir dönüştürme (kendine benzetme), gövdenin dışına atma ve atılmadığı ölçüde ortadan kaldırma. Bugün Suriyeli mülteciler, AB ülkeleriyle Türkiye arasında acı bir gerçeği yaşıyorlar. Yaratılan “ara bölgede” kamp yaşamına sıkışmış durumdalar. Kampın ne anlama geldiğini hepimiz biliyoruz! Bugün bu resme, Türkiye’de ve AB ülkelerinde tarih bilincine sahip kesimler itiraz ediyorlarsa, bunu sadece mülteciler için yapmıyorlar; biliyorlar ki yeni düşmanlar ve kamplar yaratılmaya devam edecek!

Not: Yazıyı tamamlarken gelen mesaj resmi tamamladı. Bir grup öğretim üyesi olarak Edirne Tabip Odası’na mültecilere iletilmek üzere, Migros Sanal Market aracılığıyla verdiğimiz ve öğlen saatlerinde ellerinde olacak denilen sipariş, hiçbir gerekçe gösterilmeden ikinci bir mesajla iptal edildi!

Bilmek isterseniz, bebe bez ve bisküvisi, kadın pedi, ıslak mendil, süt ve meyve suyu göndermiştik.