Suriye, İdlib’de beklenen oldu. Serakib’den önceki akşam edindiğimiz bilgiler, henüz Suriye’de iç çatışmaların başladığı tarihten itibaren yapılan uyarıların çok sarsıcı bir sağlaması gibiydi. Onlarca asker yaşamını yitirdi. Hatay Valisi Rahmi Doğan sayıyı önce 9, ardından 22 olarak bildirdi. Son açıklama ise şöyleydi: “Alçak saldırıda, son bildirimlerimize göre 33 askerimiz şehit oldu.” Yaralı asker sayısı ise 32.

Sayının daha da yükselmesine yönelik endişeler var. Üs olarak kullanılan bir lojmanda enkaz altında kalan askerlerin olduğu yönünde pek çok farklı kaynağa ait iddialar bulunuyor. Öte yandan Libya’dan da kötü haber var; 10 asker hayatını kaybetti.

Serakib’de çatışmaların yoğunlaşarak devam ettiği belirtilirken Türkiye, Suriye’ye yeni sevkiyatları sürdürüyor. İdlib ısrarının, sınır dışında olduğu gibi Türkiye içinde de yeni trajik hadiseleri ortaya çıkaracağına dair kaygılar son derece yüksek.

O İFADELER MESAJ GİBİYMİŞ!

Erdoğan’ın, “Şehitler Tepesi boş kalmayacak” ifadeleri bir mesaj gibiydi. Geçtiğimiz hafta başındaki açıklamaları ise bu mesajı bir kademe ileriye taşıdı: “Bugün Suriye olan sınırımızın ötesinde verdiğimiz her mücadeleyi yarın kendi topraklarımızda, bundan on kat, yüz kat büyük kayıplar vermemize neden olmasın diye yapıyoruz…”

Suriye’de ve İdlib’deki tablonun ortaya çıkışı 2011 yılına dayanıyor. O günlerdeki neo-Osmanlıcılık, Müslüman Kardeşler, Halifelik rüyası bugün artık iktidar açısından bile ‘kısmen’ bir kâbusa dönüştü. İdlib’e biriken ve sıkışan cihatçı şişkinliğinin Hatay sınırından, Türkiye’ye aktarılmasının kamuoyundaki yansıma ve tepkileri büyük olacaktır.
“Neden kısmen?” İktidar, ‘bekayı’ sürdürebilmenin yollarından biri olarak çatışma, kaos, karmaşa riskini daima masanın bir tarafında bulundurdu. Bu, bir ‘B’ planı.

İTTİHATÇI KAFA BİR KADEME İLERİ GEÇTİ

Bugün yaşananlar ile ittihatçı kafanın 1911’den başlayarak Osmanlı İmparatorluğu’nu, felakete sürükleyişine ilişkin kıyaslamalar yapanların sayısı bir hayli fazla. Aslına bakılacak olursa üzerine din de konulmuş bugünkü yapı, biraz daha öteye geçmiş durumda.

Devlet aklının kaybolduğuna ilişkin sayısız örnek var. Bazılarına dikkat çekelim. İdlib’de gerilimin ne denli yükseldiğine ilişkin bilgiyi veren Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Marina Zahorava, İdlib’in, Heyet Tahrir el Şam’ın (HTŞ) kalesi haline geldiğini de belirtti. Rusya Devlet Televizyonu ise ‘Anadolu Ajansı (AA) tarafından yalanlan bir iddiayı’; Türk uzmanlarının Rus ve Suriye uçaklarını düşürmeye çalıştığını gündeme getirdi. Ancak Suriye’den aktarılanlar ve görüntüler, iddiada gerçeklik payı olduğunu gösteriyor.

İNSANLIK DRAMLARI YAŞANIR

Aklın kaybolduğuna ilişkin bir örnek de Avrupa’ya gözdağı için mültecilere yol verilmesi. Mülteci hareketliliği önceki gece başladı. Kapı açılmadı ama yasadışı geçişe yol verildi. Bu nedenle Türk askerlerinin devriye saatleri değiştirildi. Geceden sonraki manzaralar bir insanlık dramını ortaya koydu. Aylan Bebek, ‘sömürü malzemesi’ yapılmıştı. Ancak mültecilerin 200 liralık botlar ve çocukları, bebekleri ile karşıya geçişlerine göz yumuldu. Televizyon yorumcuları onların neredeyse Avrupa’ya sorunsuz ulaşıp ulaşamayacaklarına dair bahis oynayacak duruma geldiler. Yunanistan’da ormanlık alanda onları komandolar bekliyor, Bulgaristan da güvenliği artırıyor. Trajedilerin yaşanması kaçınılmaz.

Malum medyanın, malum haline ve aldıkları emirlere de değinelim. Soru sormayı bırakalı çok olmuştu. Şimdi soru soranı hedef de gösteriyorlar. Öte yandan Türkiye’de sadece basına değil, sosyal medyaya kelepçe vurma taktiği bir kez daha uygulamaya kondu. Kısaca “Sus” diyorlar. Oysa uluslararası sömürgecilerin ve kirli tekellerin daha çok silah satacağı savaşa ve ölümlere daha gür sesle karşı çıkma vakti. Ölümü kutsayıp üzerinden rant sağlayanlar suçludur. Bilgiyi paylaşanlar ve barış isteyenler değil.