90’lı yıllarda çok popülerdi bu laf. ‘Devlet malı deniz, yemeyen keriz’ diye devam ederdi. Şimdiki iktidar sağ olsun, bitirdikçe bitirdi, yedirdikçe yedirdi, yedikçe yedi, yedi, yedi, doymadı, doymadı, şimdi dımdızlak kaldık.

Fırt dergisinde Arap Kadri vardı, donla ve yumurta topuklu ayakkabılarıyla dolaşırdı. Vallahi halk olarak Arap Kadri’ye bağladık. Tek farkımız Arap Kadri’nin alkol gibi bir alışkanlığı vardı. Artık 18 yıllık yeni iktidarımız sayesinde bu hafta sonu itibariyle nedense Ankara’dan başlayarak hafta sonu alkol de satışı yasaklanıyor. Hayırlara vesile olsun diyelim. İktidar düşündüyse vardır bir bildiği diyelim. Bunca zaman onlarca kez değiştirdikleri kamu ihale kanunundaki gibi aynı. Vardır bir bildikleri. Belki Katarlılar öyle istemiştir, belki hediye uçağın bi şeyidir… Tam bilemiyorum. Alkol içmeyen tayfanın alkol içene de karışması kadar bomboş bir iş yok zaten. Sorsan, kamu yararı diyecek. Boş kafanın kamuya yararını da gördük. Bomboş kafalar daha adını yazamayan, konuşamayan, iki lafı bir araya getiremeyen, her şeye sırf başındaki “Böyle yap” dediği için harfi harfine uyanlar için anlaması zor tabii.

Hal ve atmosfer böyle adaletsiz bir şekle girince yolsuzluk tayfa son 18 yılda iyice coştu haliyle. Geçiş garantili onlar bunlar, dolar üzerinden yapılan anlaşmalar, sıfırlanan KDV’ler ve daha bilemediğimiz nice nice yerli ve milli özkaynağın ona buna satılması, bitkilerin, hayvanların hayatlarına kast edilmesi, cinayetlerin, tacizlerin örtülmesi, beslenen cemaatler onlar bunlar derken ülke iyice sirk gibi bir yere döndü.

Sirk dediysem gerçekten bir sirk. Ankara’nın başına gelmiş en kötü şey olan fışkıye adam mesela. Oralara buralara zevksiz, anlamsız, manasız, herhangi bir alt metni olmayan, güncel sanat desen güncel bile olmayan saçma sapan heykeller, bitkiler, dinozorlar, saatler ve bir sürü anlamsız ışıklar yığdı. Ona rağmen hâlâ bir şeyler var, bütün bu çirkinliklere rağmen hâlâ bir umut var. Çünkü hayat var. Evet, sefiliz, fakiriz, evimizin her yerinde, her odasında hırsızlar dolaşıyor, sokakta, işte, yolda, uykumuzda bile cebimizden, cüzdanımızdan, vaktimizden, hayatımızdan çaldıkça çalıyorlar ama her şeye rağmen hayattayız. Hayatın olduğu yerde umut bitmiyor nedense. Hep daha kötüsüne alışa alışa geldiğimiz nokta bir yılda yüzde 20 küsur değer kaybeden para birimimiz, kaybolan yıllarımız, giden, solan gençliklerimiz, kaybettiğimiz arkadaşlarımız, dostlarımız, hiç tanımadığımız ama tanışsak seveceğimiz, anlaşabileceğimi insanlar…

Yıllar içinde herkesi birbirine düşman, sadece kendisine he diyeni yanına alan, parasını, arpasını, ayrıcalığını, hukuk önünde üstünlüğünü veren sistem artık ince ince ters dönüyor. Sistem hep dönüyordu zaten de kendi içinde dönüyordu. Bir dediği bir dediğini tutmayan, sürekli kendi sözlerini yalanlayan bir şizofren yolculuk içinde artık herkes uçurumun köşesinde. Herkes rampada… Kimsenin geleceği belli değil. Öylesine büyük ve organize bir yolsuzluk çemberi var ki, kimse çıkamıyor çemberden.

İnsanlığın, doğanın, hayatın ve gerçek adaletin bir yerlerde olduğuna inanan insanlar hayrına yaşıyoruz hâlâ. Gençlerimiz için, geleceğimiz için yaşıyoruz. Umarız güneşli günler de görürüz. Depremi var koronası var, osu var busu var. Hayatta kalmak da zor ama her şeye inat, yaşasın hayat.