Bu kadarını Türkiye’de fonların Özal bile hayal etmemişti. Özal 1980’li yıllarda kamu kaynaklarını ve harcamaları Bütçe dışına, Meclis ve Sayıştay denetimi dışına çekmek için fon uygulamalarını başlatmıştı. Fonlar u günden bugüne “mali esneklik” ve denetimsizliğin adı oldu. Şimdi süper esnek ve denetimsiz devasa bir fon, fonların fonu gündemde.

Kamu kaynaklarına, işçinin birikimine büyük darbeler indirebilecek düzenlemeler Meclis gündeminde. Hükümetin torba yasa inadı sürüyor. Yasama tekniğine aykırı ve yasama kalitesini yok eden torba yasalarla onlarca yasada birden değişiklik yapılıyor. Türkiye’de şimdiye kadar kurulmuş en büyük ve en denetimsiz fon olan Türkiye Varlık Fonu önce torba yasa içine kondu. Tepkiler üzerine ayrı bir yasa teklifi haline geldi.

Meclis gündeminde birbirini tamamlayan iki yasal düzenleme var. Biri torba yasa tasarısı diğeri ise Türkiye Varlık Fonu yasa teklifi. İki düzenleme de kamu kaynaklarının ölçüsüz ve denetimsiz kullanımına ve sermayeye peşkeş çekilmesine yol açacak nitelikte. Sadece kamu kaynakları değil işçilere ait olan İşsizlik Sigortası Fonu da tehlikede.

Mesele yatırımsa gerisi teferruat!

Torba yasa ile Cumhuriyet tarihinin en ölçüsüz, en sermayeperver ve en esnek teşvik istemi getiriliyor. Öngörülen teşvik sisteminin özü “mesele yatırımsa gerisi teferruat” şeklinde özetlenebilir. Türkiye Varlık Fonu ile bir yandan sermayeye yönelik teşvikler öte yandan hükümetin giderek kaynak bulmakta zorlandığı fantastik ve büyük projeler için kaynak bulunması hedefleniyor. Sermayeye yönelik teşvik sisteminde köklü değişiklikler yapılıyor. Bu teşvik isteminin özellikleri şöyle özetlenebilir: Ölçüsüz, denetim dışı, esnek ve cömert. Bu teşvik sistemi Özal’ın bile hayallerini zorluyor.

Torba yasa ile getirilen bu devasa teşvik sistemi şeffaf değil, denetime açık değil. Hükümet bu düzenleme ile istediği kamu kaynağını istediği sermayedara teşvik olarak verebilecek. Teşvikler dudak uçuklatıcı. Hükümet istediğine yatırımları kurumlar vergisinden ve gümrük vergisinden muaf tutabilecek. Hazine malları (halkın malları) yatırımcı şirketlere 49 yıllığına devredilebilecek. Talep edilmesi halinde bedelsiz devir de yapılacak. Hükümetin belirlediği yatırımlarda 10 yıla kadar sigorta prim teşviki sağlanacak. Halen var olan sigorta prim teşvikleri düşünülürse işverenler neredeyse sigorta primi ödemez hale gelecek. Bitmedi. Hükümet istediği yatırımların enerji harcamalarının yüzde ellisini on yıl süreyle karşılayacak ve kalifiye çalışan için asgari ücretin 20 (yazıyla yirmi) katına kadar ücret desteği söz konusu olacak.

Bir yok edici olarak Varlık Fonu

Türkiye Varlık Fonu ise bu yatırım teşviklerinin ve hükümetin çeşitli projeleri için bütün kamu kaynaklarının toplandığı bir fon havuzu olacak. Peki, zaten bu kaynaklar devletin elinde değil mi? Ne fark edecek? Yapılmak istenen, Özal ile birlikte başlayan ve kamu kaynaklarını Meclis ve Sayıştay denetimi dışına çıkarma yöntemi olarak kullanılan fon sisteminin devasa bir havuza, üst fona dönüştürülmesi. Bu fon kamu kaynaklarının neredeyse tamamını kullanacak olmasına rağmen özel hukuka tabi bir şirket olacak.

Böylece kamu kaynaklarının Meclis ve Sayıştay denetimi olmaksızın idare tarafından keyfi kullanımının önü açılıyor. Cumhuriyet tarihinin en büyük özelleştirme ve kamu kaynaklarını tasfiye operasyonu yapılıyor. Devleti şirket gibi yönetme zihniyeti tam da budur. Devlet şirketleşiyor. Kamu kaynakları oligarşik bir grup tarafından denetimden ve şeffaflıktan azade biçimde kullanılacak. Anayasanın ve yasaların üstünde bir süper fon yaratılıyor. Geçen hafta apar topar Meclis’ten geçirilen yeni BES düzenlemesi de Varlık Fonu ile bağlantılı. Varlık Fonu Anayasa’ya açıkça aykırı bir düzenleme ama mesele yatırımsa Anayasa da teferruat oluyor. Zaten ülke de Anayasa var mı?

Varlık Fonu’nun en önemli kaynağını özelleştirme gelirleri oluşturacak. Bu tasarıda açıkça belirtilmiş. Bu yüzden şimdiye kadar akla hayale gelmeyen özelleştirmeler gündeme gelecek. Torba yasa ile yeni bir özelleştirme dalgasını zemini hazırlanıyor. Özelleştirme İdaresi’ne devredilecek olan TRT, TPAO, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri, Çay Kur, Şeker Kurumu ve Türkiye Taş Kömürü Kurumu gibi kamu kurum ve kuruluşlarının kendileri veya çeşitli mal varlıkları satıp savrulacak. Böylece Varlık Fonu’na kaynak yaratılacak. O kaynaklar da sermayeye teşvik olarak verilecek. Böylece devlet eliyle sermaye birikiminde yeni bir aşamaya geçilmiş olacak.

İşsizlik sigortası fonu da yağmalanacak

Varlık Fonu işçiler için daha da hayati bir önem taşıyor. Sermaye için envaiçeşit teşvik öngörülürken işsizin parası da unutulmamış. Bakanlar Kurulu istediği kamu kurum ve kuruluşları ile ilgili kuruluşlarının “ihtiyaç fazlası” kaynaklarını varlık fonuna aktarabilecek. Varlık Fonu’nun el koyacağı kaynaklardan biri de İşsizlik Sigortası Fonu birikimleri olacak. Bu hikaye tanıdık. Geçmişte SSK fonları nasıl düşük faizle kamunun iç borçlanma aracı olarak kullanıldıysa, işsizlik fonu da devlet ve sermaye için ucuz finansman kaynağı olacak.

Söz konusu sermayeye teşvik olunca çok cömert olan hükümet, sıra işsizlik ödeneğine gelince oldukça cimri davranıyor. İşsizlik ödeneğini hak etmek oldukça zor ve işsizlik ödenekleri oldukça düşük. Bu yüzden İşsizlik Fonu’nda ciddi para birikmiş durumda. Fon’da biriken para 100 milyar liraya yaklaştı.

Fon o kadar cimri ki işsizlik sigortasının uygulamaya başladığı Mart 2002 tarihinden Haziran 2016’ya kadar 7 milyonu aşkın işsiz başvurmuş ve bunların sadece 4.7 milyonuna toplam 12.2 milyar lira işsizlik ödemesi yapılmış. Oysa fondan sadece son iki buçuk yılda 3.3 milyar lira “diğer giderler” adı altında teşvik ve yatırımlarda kullanılmak üzere kaynak alınmış. Şimdi de Varlık Fonu ile işsizlik sigortasında biriken 100 milyar liranın büyük bölümüne el konulacak.

Tüm bunlar olurken İş Kur yönetimindeki işçi/sendika temsilcisinin sesini duyan var mı? İş Kur yönetiminde Türk-İş’in belirlediği bir sendikacı yer alıyor. İş Kur yönetimindeki Türk-İş temsilcisi İşsizlik Fonu’nun başına örülmek istenen çorabın farkında mı? Bu konuda bir açıklaması var mı? Ben duymadım, görmedim.

Başına buyruk, denetimsiz bir süper fon ve fütursuz bir teşvik sistemiyle neoliberal rejimin inşası tamamlanacak. Hükümetin sevk ve idaresi altında yeni bir bırakınız yapsınlar, bırakınız satsınlar dönemi, kamu kaynaklarıyla sermayedar besleme dönemi başlıyor. Devlet iyice şirketleşiyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti, TC A.Ş. oluyor.