Çeçen savaşçılar Aleksei Galtin adlı bir Rus subayını esir almışlardı. Londra merkezli ISF News Pictures’ta çalışan gazeteci Sedat Aral, Grozni’de bir sığınakta bu Rus subay ile görüşmüştü.

Rusya Moskova’da bombalan ve 211 kişinin ölümünden dinci Çeçen gerillaları sorumlu tutarak 5 Eylül 1999’da Çeçenistan’ı işgal etmişti.

Esir Rus subay Sedat Aral’a Moskova’daki oteli Rusya’nın Özel Güçler Genel Karargâhı (GRU) ile Güvenlik Servisi FSB’nin bombaladığını söylemişti.

Hürriyet gazetesi 6 Ocak 2000 tarihli nüshasında “Türk gazetecinin haberi dünyayı karıştırdı” başlığıyla tam sayfa yayınlamıştı. (Sedat, Çeçenistan’dan dönerken Hürriyet’e gitmiş haberi söylemişti. Gazeteyi yönetenler ‘pek önemli bir şey değil’ diyerek haberle ilgilenmemişlerdi!)

Rusya Devletinin Çeçenistan’ı işgal etmesi için sağlam bir gerekçeye -büyük bir terör eylemine- ihtiyacı vardı. Moskova’daki otel bombalaması bu koşullarda gerçekleşti!

***

1979’da Nikaragua’da Sandinista gerillaları diktatör Somoza rejimini devirip iktidarı aldılar. Devrimci yeni rejime karşı silahlı mücadele başlatan Kontralar CIA tarafından desteklendi. ABD Senato’su silah için para yardımını kesince, CIA Kolombia’dan ABD’ye yasa dışı yollardan uyuşturucu ticaretine destek verdi. Oradan gelen paralarla Kontralara silah temin edildi. 1981-1990 arasında yüz binlerce Amerikalı genç uyuşturucu bağımlısı oldu. ABD devleti bu yöntemi “uygun” görmüştü!

***

Türkiye’de böyle şeyler olmuyor mu?

Milliyet gazetesi genel yayın yönetmeni Abdi İpekçi 2 Şubat 1979’da katledildi. Bir süre sonra katili Mehmet Ali Ağca yakalandı. 15 günlük gözaltı süresi için polisin yaptığı başvuruyu sıkıyönetim kabul etmedi. Ağca, Maltepe Zırhlı Tugayı içindeki askeri hapishaneye konulduktan bir süre sonra kaçtı!

Dönemin içişleri bakanı Hasan Fehmi Güneş, aynen şöyle dedi:

-Mehmet Ali Ağca iç güvenlik kuvvetlerinin elinden ALINMIŞ ve SALINMIŞTIR!

Devletin “marifeti” daha açık nasıl söylenebilirdi ki?

***

Şimdi 13 Kasım 2022 Pazar günü İstanbul’un en kalabalık mevkisi İstiklal Caddesi’ndeki “eyleme” gelebiliriz.

Bu olayla ilgili en üst düzey yetkili olan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun verdiği bilgilerin çoğunun üzerinde soru işaretleri asılı duruyor. Fail olarak yakalanan Ahlam Albashir’in eylem için yasa dışı yollardan Türkiye’ye giriş yaptığını söyledi. Kadının İstanbul Esenler’deki komşusu DHA’ya “Bir yıldır burada oturuyordu” dedi.

En sıcak bilgi ise işin içine MHP’yi de soktu. MHP’nin Şırnak Güçlükonak İlçe Başkanı M. Emin İlhan ile bombacı Ahlam Albashir arasında telefon görüşmesi olmuş!..

Şırnak Valiliği olay sıcaklığını korurken açıklama yaparak MHP’li ilçe başkanının masum olduğunu, söz konusu telefonun MHP İlçe Başkanı’nın kimliğini ele geçiren kötü niyetli kişilerce tahsis edildiğini bildirdi.

***

Güçlükonak ilçesi gündeme oturunca akıllara 15 Ocak 1996’daki “Güçlükonak Katliamı” geliyor.

12 Ocak 1996 günü askerler Güçlükonak’ın Gere ve Yatağan köylerine baskın yaparak Abdullah İlhan, Ahmet Kaya, Ali Nas, Neytullah İlhan, Halit Kaya ve Ramazan Oruç’u gözaltına aldılar. Eski korucular PKK’ye yardım ettikleri iddiasıyla Taşkonak Taburuna götürüldüler.

15 Ocak 1996 günü Koçyurdu köyünün korucuları Hamit Yılmaz, Abdülhalim Yılmaz Mehmet Öner, Lokman Özdemir “görev var” denilerek askerler tarafından evlerinden alındılar.

Sonra hepsi birden 56 AH 320 plakalı minibüse bindirilip yola çıkartıldılar. Yolun bir ucunda Jandarma taburu diğer ucunda ise karakol bulunuyordu. Sarp kayalık yamaçtaki yolun altından Dicle nehri akıyordu. Üst tarafıysa dikleşerek yükselen kayalıklardan oluşuyordu.

Altısı eski korucu, dördü görevde olan korucu bir de minibüs şoförü olan 11 köylü roketli saldırıya öldürüldüler. Minibüs ateşe verildi. Kurşunlarla delik deşik edildi.

Genelkurmay Ankara’dan bir helikopter dolusu gazeteciyi olay yerine götürüp bölgeden kimseyle görüştürmeden fotoğraf çektirip geriye getirdi. Türkiye’nin olaydan bu şekilde “haberi” oldu:

-PKK korucuları taşıyan minibüsü içindekilerle birlikte yaktı!!!

Sonradan bölgeye giden Şanar Yurdatapan’ın öncülüğünde gazeteciler, sanatçılar, insan hakları savunucuları ve siyasetçilerden oluşan “Barış İçin Bir Araya” grubu kömürleşen bedenlerin bulunduğu yanmış minibüsten sağlam pırıl pırıl kimlikler buldular. Aileler ise eşlerinin güvenlik kuvvetlerince öldürüldüğünü söylediler. Delegasyonda bulunan gazeteci Celal Başlangıç bu olayı bütün detaylarıyla Korku Tapınağı adlı kitabında yazdı.

***

2015’in 7 Haziran’ı ile 1 Kasım’ı arasında Suruç, Diyarbakır, Ankara Gar katliamları için o zamanki başbakan Ahmet Davutoğlu “bu dönemde yapılanları açıklarsam milletin yüzüne bakacak halleri kalmaz” dedi Gelecek Partisi’ni kurduğunda iktidarı suçlarken…

Şimdi yazının tepesindeki soruyu bir daha soralım:

-Devlet terör eylemi yapar mı?