Devleti bölüşmenin acı faturası: ABİ’lerin taşlarını kimler döşedi?

Bugün size içinde biraz yakın tarih, biraz kişisel tanıklık olan ancak faturasını ulusça ödediğimiz bir ihmalden söz edeceğim… Siz ‘ihmal’ yerine başka sözcük kullanabilirsiniz. Ama önce “haberler”:

»Başbakanlık Başmüşaviri Birol Erdem ve eşi Gülümser Erdem, geçen cumartesi günü “FETÖ’nün yüksek yargıdaki yapılanmasına ilişkin” soruşturmada gözaltına alındı. Ocak 2014’ten bu yana Başbakanlık’ta çalışan Erdem’in soruşturmaya konu olan eylemleri, 2010-2014 yılları arasında üstlendiği HSYK üyeliğine ilişkin.

Fethullah Gülen’in “Ölüler bile kalkıp oy kullanmalı” dediği, kazandıktan sonra Erdoğan’ın da “Okyanusötesine teşekkür ederim” dediği referandumdan sonra, yargının bağımsızlığı tamamen sona eriyordu. Gözaltına alınan Birol Erdem gibi isimlerin de o günlerde önü açılıyordu elbette. Peki, günümüze dönelim. Gözaltındaki Birol Erdem, neyle suçlanıyor? Yargıda FETÖ’cü kadrolaşmanın önünü açmakla…

Kehanet değil gazetecilik

Birçok gazete, Birol Erdem’in gözaltına alınmasına ilişkin haberi verirken “ABİ’lerin B’si gözaltında” başlığını kullandı. Tabii hemen akla, Gülencilerin örgütlenme yapısındaki “Abi” ve “Abla” terimleri geldi. Evet, günümüz savcılarının sevdiği tabirle söyleyelim, başlıklar “iltisaklı” idi. Ama “ABİ” kavramı, 2010 yılının ekim ayında, dönemin Radikal Ankara Temsilcisi Murat Yetkin’in ekim ayında ortaya çıkardığı skandal ile tedavüle girmişti. 12 Ekim 2010’de Murat Yetkin, oldukça iddialı, hatta riskli bir makale kaleme aldı. HSYK’ye hükümetin desteğiyle kimlerin seçileceğini yazdı. Özellikle kritik görevlere getirilmesi beklenen 3 kişiyi şöyle tanımladı: “Üç isimden birinin adı ‘A’, bir diğerinin ‘B’, bir diğerininki de ‘İ ’harfiyle başlıyor; belli olunca paylaşırız.”

devleti-bolusmenin-aci-faturasi-abi-lerin-taslarini-kimler-dosedi-298603-1.“Koltukları bile belli”

Bu yazıdan 5 gün sonra seçimler yapıldı. Ve Murat Yetkin’in yazdığı gibi bu 3 isim, hükümetin malum cenahla yaptığı koalisyonla HSYK üyeliğine getirildi. O dönemlerde ben de Radikal’de çalışıyordum. HSYK seçiminin ertesi gün, Murat Yetkin’in 19’unda yayınlanacak köşe yazısı elimize ulaştığında epey şaşkındık. Yetkin bu kez, bu 3 ismin hangi dairelere atanacağını yazmıştı.

O dönemki Radikal’in yuvarlak masası meşhurdu. Hiyerarşinin olmadığı masada, ertesi günkü manşetin ne olacağını uzun uzun tartışırdık. Epey hararetli bir tartışmanın sonrasında, Ankara Temsilcimizin haberini manşete çekmeye karar verdik. 19 Ekim 2010 tarihli Radikal, şu manşetle yayımlandı: “ABİ’ler tamam: Koltukları bile belli.”

Siyasi ayak mı dediniz?

Murat Yetkin’in hem ilk yazısına, hem de manşet yaptığımız ikincisine, iktidar kanadının tepkisi büyüktü. Özellikle de dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in… Nasıl olmasındı? Alenen, güveneceğimiz öncelikli kurum olan yargının nasıl paylaşıldığını ortaya çıkarmıştık. Sadece HSYK değilmiş paylaşılan. O günlerde Yargıtay’daki 160 üyeden 140’ına Cemaat’in nasıl talip olduğunu, pazarlık sonucu bu rakamın nasıl 110’a düşürüldüğü de sonradan ortaya çıktı.

“ABİ” kısaltmasındaki A (Ahmet Hamsici) ve İ (İbrahim Okur) darbeden sonra tutuklandı. B (Birol Erdem) de birkaç gün önce gözaltına alındı. İyi de, bugünlerde önlerine geleni FETÖ’cü ilan edenler, dün bu ABİ’lere HSYK’de “yargı mensuplarının mesleğe kabulu, terfisi, atama, nakil” gibi kritik görevleri teslim etmediler mi? Onlara yargımızın soracağı bir soru yok mu? 15 Temmuz’da çok büyük bedel ödedik. Ama belli ki bunca acıdan bir ders çıkarılmamış… Adliye kulislerinden yine tatsız kulisler geliyor. Bir dönem gayriresmi koalisyon kurduklarının yerine, yeni tarikatlar artık referans kaynağı olmaya başlamış atamalarda. Yarının FETÖ’lerine zemin yaratanlar, gün gelecek yine biz gazetecileri suçlayacak. Alışkınız ne de olsa.

*****

devleti-bolusmenin-aci-faturasi-abi-lerin-taslarini-kimler-dosedi-298597-1.Arda Turan aslında kime küfür etti?

Arda Turan’ın Milli Takım uçağında karşılaştığı gazeteciye saldırmasına gerçekten şaşıran var mı? Futbol Federasyonu’nun patronu Yıldırım Demirören’e ait gazete, çete liderine “hayırsever işadamı” ödülü verirse, futbolcusu da gazeteci dövmeye kalkar. Basın tribününe el kol hareketi çekenleri bağrına basanlardan ne bekliyorsunuz ki? Aslında daha büyük talihsizlik, Arda Turan’ın saldırdığı meslek büyüğümüz Bilal Meşe’nin, Demirören’in gazetesinde çalışıyor olması. Meşe, dün açıklama yapmış. “Patronum aradı ve sakin olmamı söyledi.”Meşe, sakin olabilir mi bilmiyoruz… Asıl merak ettiğimiz, patronunun sakin kalıp kalamayacağı… Lakin, Arda gazeteciye saldırırken “Seni bu uçağa alanın a… k…” diye bağırmış. Hayır açık açık yazmakta fayda var, masrafları üstlenerek Bilal Meşe’yi Milli Takım’la gönderen de, aynı gazeteciyi Milli Takım uçağına alan da “patron.”

*****

devleti-bolusmenin-aci-faturasi-abi-lerin-taslarini-kimler-dosedi-298598-1.Yargısız infazda bugün

Türkiye, yıllardır yargısının ne kadar bağımsız olduğunu anlatmaya çalışıyor. Ama bu meselede kendi ayağına kurşun sıkma konusunda çok daha etkili bir performans gösteriyor.

İçişleri Bakanı, mesleğini almak için açlık grevi yapanları, daha yargılanmadan terörist ilan ediyor. Cumhurbaşkanı, kendini yargının yerine koyup, tutuklu meslektaşımız Deniz Yücel için “Görevde olduğu sürece bırakmam” diyor. Son olarak Türkiye’nin Dışişleri Bakanı, daha mahkeme yüzü görmeyen tutuklu meslektaşlarımızı “ajan” ilan ediyor. Hem de, “Bize şu kadar ismi iade edin” dediği Almanya’nın dışişleri bakanının önünde.

Küçük bir öneri, yargının bağımsız olduğunu anlatmak için boşuna çaba harcamayalım. Yargılamaları direkt Bakanlar Kurulu’nda yapalım. Boşuna Adliye koridorlarında he hafta FETÖ operasyonu yapmak zorunda kalmazsınız.

İktidarda muhalefet yapmak:

*****

devleti-bolusmenin-aci-faturasi-abi-lerin-taslarini-kimler-dosedi-298599-1.“İmar hırsızlığı var! 15 yıldır!”

Türkiye’de iktidarın son yıllarda en sevdiği şey, muhalefetmiş gibi davranmak. Türkiye’yi 15 yıldır yönettikleri için “Enkaz devraldık” edebiyatı yapamıyorlar haliyle. Ama bu, sürekli şikâyet etmelerine engel olmuyor. İcraat makamında olmalarına rağmen hem de...

Son “muhalif” çıkış, Çevre ve Şehircilik Bakanı Özhaseki’den geldi. Önceki gün Hürriyet’in manşetten verdiği habere göre Özhaseki, “Tüm hırsızlıklar imardan geliyor” diye şikâyet ediyordu. Devam ediyordu ’sitem’ etmeye:

Bakan sıkıntısı

“Ortalıkta dolaşan imar hikâyeleri o kadar rahatsız edici ki, hepimizin içini döndürüyor. Bu müthiş bir sıkıntı. Adalet duygusunu da sarsıyor.”

Başat endüstrisi inşaat olan ülkenin Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın ağzından dökülen bu cümlelerden sonra, muhalefetin derhal gereğini yapmasını bekliyoruz elbette. Ama Özhaseki, bu şikâyetlerini yetersiz bulmuş ki, Hürriyet’e tekrar konuşmuş. Bu kez adres göstermiş “muhalif” Bakan. Dünkü nüshaya göre “İmar hırsızlığı için İstanbul ve Ankara’ya bakın” diye salık vermiş. Mesele’de “5N 1K” tam olsun diye, tarih aralığı bile vermiş. Yolsuzlukların ne zaman yaşandığını bile söylemiş: “Son 10-15 yıl içerisinde…” Savcılarımızı göreve çağırıyorum! Sayın Bakan’ın bu açıklamalarını ihbar kabul edip soruşturma başlatsınlar! 10-15 yıldır Ankara ve İstanbul büyükşehir belediyeleri ile merkezi iktidarı yöneten CHP ve HDP’yi de hesap vermeye davet ediyorum. Ayıptır!