(100 bin üye/AKP/CB/dava/ümmet/ AYM/Bakan…)

Haliç Kongre Merkezi’nde AKP İstanbul 100 Bin Yeni Üye Programı’nda Erdoğan, “Partimiz ve davamız için İstanbul’un ne kadar önemli olduğunu sizler zaten biliyorsunuz. Hep birlikte çok daha fazla çalışarak, önce 2023 sonra 2024’te İstanbul halkının teveccühünü rekor oy oranlarıyla sandığa yansıtacağımıza inanıyorum.” dedi (12 Eylül).

Nicelik olarak fazla yüksek sayı, çoğulcu demokrasi siyasal partiler tarihinde bir ilk, büyük bir olasılıkla.

Şu üç soru öne çıkıyor:

>> Yüz bin kişinin ne kadarı, “dava” uğruna, ne kadarı aş-iş vaadiyle üye oldu?

>> Yurttaşların parti tercihinde, genel başkanın, Devletin başı olarak tek başına yürütme ile özdeşleşmiş olmasının payı nedir?

>> Bu koşullarda, siyasal partilere yönelik tercihlerinde birey ne ölçüde özgür?

Toplantının yapılış ve kamuoyuna yansıtılış tarzı, bu soruları haklı kılıyor. CB yrd. F. Oktay da hazırdı; medya, AKP genel başkanı sıfatıyla değil, Cumhurbaşkanı unvanıyla kamuoyuna yansıtıyordu konuşmayı; bir parti toplantısından çok, resmi toplantı havası vardı.

Kamu tüzelkişiliği olarak Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden kişi, bir özel hukuk tüzel kişisi olarak AKP başkanı ve yine özel tüzelkişi şirket statüsünde Varlık Fonu başkanı.

Devletin parti yoluyla kişiselleşmesi ile mali ve iktisadi ulusal birikimin, siyasal karar mekanizmalarını elinde tutan kişiye verilmesi, siyasal ve iktisadi iktidarın tek kişide toplanması olgusu ile sınırlı değil.

100 bin üye toplantı konuşmasının içeriği, bunun göstergesi: Yurttaş yok, ümmet var; demokrasi yok, dava var; hukuk yok, sürekli dinsel referans var…Kısacası, Anayasa ve hukuk yoluyla demokrasi yok, ama DAVA var.

Bu söylem, tek kişide toplanan siyasal ve iktisadi iktidarın, nasıl bir “toplum mühendisliği” hizmetinde kullanılmakta olduğunun göstergesi. Böylece, adı konmuş olmasa da, DAVA üzerine fikir sahibi olunabiliyor.

Bu süreçte, bir yandan AKP, korporatif yapı olarak Devletçe tepeden biçimlendirilirken; öte yandan, bu yapı, bu parti ile diğer partiler arasındaki eşit yarışma koşullarını ortadan kaldırıyor.

İçişleri Bakanı Soylu, “100 bin üye” toplantısı ardından, AKP şemsiyesi altında inşa edilmekte olan korporatist yapının somut malzemelerini sundu: Lider talimatı ile TBMM’de oylanan yasalara AYM dokunmamalı. Toplantı ve gösteriler ile güvenlik soruşturması konusunda verilen çifte mesaj şu:

>> İptal kararı: Yanlış yaptın; yanlışını yaşamınla ödersin. TBMM’de yeniden oylatırız; sakın hukuk dışı Ahlat sarayı karşısındaki tavrı sergileme!

>> Güvenlik soruşturması: CHP başta, demokratik muhalefetin güçlü direnişi karşısında ertelenen öneri yasalaşırsa, -Anayasaya aykırılık kararlarına karşın- yeniden iptal etme!

>> İlki, demokratik toplum sorunu: Böylece (Ahlat’tan Ayasofya’ya) uzanan sokaklar, yollar ve meydanlar, temelleri 12 Eylül 1980 darbecilerince atılan “Türk-İslam sentezi” yanlıları tekelinde olacak. Cerattepe’den Kazdağları’na uzanan yağmaları önlemeye yönelik üstün kamu yararı adına; tekli barodan İstanbul Sözleşmesi’ni sahiplenmeye kadar hukuk ve eşitlik adına ortaya konulan tavır, görüş ve eylemleri bastırmak için kolluk güçleri kullanılacak.

>> İkincisi, liyakat sorunu: Güvenlik soruşturması ile, ”100 bin üye” sloganı hedefine ulaşacak. Kamu hizmetine girişte “hizmetin gerekleri” yerine “Parti’ye üyelik” ölçütü öne çıkacak.

Demokratik toplum ve liyakat ilkelerinin ihlali, esasen HUKUK yokluğu demek.

Devlet ve Parti’nin tek kişi güdümünde birleşmesinin ülkeyi şimdilik getirdiği eşik. Ya sonrası? Dava ve lider kültüne ümmet eklenince, gidişatı kestirmek zor olmasa gerek.

Şu halde hedef ne olmalı? “Yurttaşlık/eşitlik/ laiklik” üçlüsü ile “özgürlük/hukuk/demokrasi” üçlüsü arasında güçlü bir eksen oluşturmaya yönelik toplumsal ve siyasal ittifakları örmek.