İçişleri Bakanlığı’na bağlı Emniyet Genel Müdürlüğü, 1 Mayıs’tan 4 gün önce, 27 Nisan 2021 tarihinde, ‘ses ve görüntü kaydı alınması’ başlıklı bir genelge yayımladı. Emniyetin tüm birimlerine gönderilen yazıda, polislerin ses ve görüntü kayıtlarının sosyal medya platformlarında paylaşılmasının, ‘özel hayatın gizliliğini ihlal ettiği’ belirtildi.

Aceleye getirilen genelgede, büyük bir çelişki bile göz ardı edildi. Kamusal hayatı, özel yaşamın gizliği içerisinde değerlendirmek mümkün değil. Ayrıca Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 278’inci maddesinin 1’nci fıkrasında, ‘İşlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyenler 1 yıl hapis ile cezalandırılır’ ifadesi yer alıyor.

ANAYASA’YA AYKIRI DA ANAYASA MI KALDI?

Genelge, polis şiddetini görünmez kılmaya yönelik. Anayasa’da ise şiddeti göstermek değil, tanık olup, göstermemek suç sayılıyor. İçişleri, genelge ile hem kamuoyunu aldatıyor, hem de kolluğu suça teşvik ediyor. Açıkçası suç işliyor. “Ortada Anayasa mı kaldı?” tartışması konunun bir diğer boyutu.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da kamu hayatı ve özel hayatı karıştırdı. Anayasa referansı ile açıklama yaptı. “Kişisel Verileri Koruma Kurulu’nu dikkate aldık” dedi: “Uygulamanın 2 ayağı var. Biri kişisel verileri koruma, ikincisi Anayasa’nın 20. maddesindeki özel hayatın gizliliği esasını ortaya koyar. Aykırılık söz konusu değil.”

GENELGENİN ANLAMI: BİZİ KORUYUN, SİZİ KORUYALIM

Bu açıklamaya kendisinin bile inanması çok zor. Sadece, çelişki bir kez daha görünür oluyor. Genelgeyi, Türkiye’nin önemli dönüşümlerinden biri olarak değerlendirmek mümkün. Bu, rejimin kolluğa verdiği mesajın genelgesi: “Bizi korumaya devam edin, sizi daha çok koruyalım.”

Kolluk şiddeti, kötü muamelesi ve tacizine karşı emsaller saymakla bitmez. Yakın tarihten birkaçını, akıldışı olanları anımsatalım. 26 Temmuz 2017’de, polis Ankara Yüksel Caddesi’ndeki kamudan ihraca tepki eylemde bir göstericinin kolunu, ‘göstere göstere’ kırdı.

17 Şubat 2019’da yine Ankara’daki Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Dayanışma Derneği’nin (TAYAD) eylemine destek veren 21 yaşındaki Merve Demirel isimli öğrenci gözaltına alınıp polis aracına bindirilirken, cinsel tacize maruz bırakıldı. Gözümüzün önündeki görüntüleri Bakan Soylu yalanladı.

22 Aralık 2020’de, milletvekilliğii düşürülen HDP’li Leyla Güven'in tutuklanmasını protesto edenlere karşı polis zor kullandı. Çok sayıda kişi gözaltına alındı, HDP milletvekilleri darp edildi. Darp sırasında tekerlekli sandalyedeki HDP Milletvekili Musa Piroğlu yere düşürüldü.

‘KOL KIRILIR YEN İÇİNDE, TACİZ ARAMIZDA KALIR’ GENELGESİ

Söz konusu görüntüleri çekmek de yayınlamak da rejimin yarattığı algıya göre zaten suç kapsamındaydı. Şimdi kurumsallaştı. Bunun adı, ‘özel hayatın gizliliği’ değil, ‘kol kırılır yen içinde kalır, taciz aramızda yaşanır, vekile darp adettendir’ genelgesi. Uygulamanın amacını ve ne getireceği anlamak zor değil.

BU DAHA ÇOK ŞİDDET DEMEK!

Cumhur İttifakı’nın artık en küçük sese bile tahammül edemediği görülüyor. Şiddet değil, göstermek yasak. Dozun artacağını düşünmek yanlış olmaz. Gazeteciliği krimilize etmenin bir adım ötesine geçildi. Yurttaş haberciliği ise yasaklandı. Kolluk mesajı derhal aldı. Daha fazla cesaretlendi.

GENELGEDE YAZAN: TELEFONU ATIP, ÜZERİNE BASIN!

1 Mayıs’ta, Ankara’daki eylemleri kayıt altına almak isteyen, Yol TV muhabiri Özge Uyanık’ın telefonu polis tarafından yere atıldı, üzerine basıldı. Muhabir Uyanık şiddete, Twitter hesabından; “Genelgede, telefonu atıp üzerine basın mı yazıyor?” diye sorarak tepki gösterdi. Ne yazık ki genelge de tam olarak bu yazıyor!

EMNİYET ÖZEL HAYATINI SOKAĞA TAŞIMAK İSTİYOR

Yine 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nde, Trabzon’da kutlama yapmak isteyen 12 kişi gözaltına alındı. Polis tarafından araç altına atılan Halkevleri üyesi Berna Demirtaş başından yaralandı. Genelge Türkiye’de işkencenin de bir itirafı gibi. Anlaşılan kapalı kapılar ardında yaşananlar yetmiyor. Emniyet özel hayatını sokağa taşımak istiyor.