Ahmet Şık, IŞİD'in Türkiye'deki ilk katliamı olan Reyhanlı dosyasıyla en çok ilgilenen muhabirlerden biriydi. Reyhanlı katliamı dosyası, Diyarbakır, Suruç ve Ankara dosyalarından önemli bir yanıyla farklıdır. Basit bir anlatımı vardır. Reyhanlı katliamı; Suriye'deki iç savaşa müdahil olmak için dünya kamuoyunu ikna etme çabasının bir parçasıdır. "Esed Türkiye'ye saldırdı" diyerek, kervanı yolda düzme mantığıdır. Reyhanlı; AKP ve Saray'ın iktidarını sürdürmek için dışarıda muhtaç olduğu savaşın, alelacele, acemi kurgusudur. 'Reyhanlı; gönderilen silahlar, muhaliflerle toplantılar, El Kaide, IŞİD militanlarını Türkiye'de ağırlamalar, TİGEM benzeri kurulan çiftlikler ve 'insani' yardım vakıflarıyla yakından ilgilidir.

Diyarbakır, Suruç ve Ankara katliam’ları ise; AKP ve Saray iktidarının, 'içeriden dışarıya doğru' attığı adımdır. Antakya gibi Antep ve Adıyaman şehirleri önemli bir rol üstlenir. IŞİD'in Libyalı, Suriyeli, Türkmen savaşçılarıyla yapılan 'organizasyonlar' yerini 'yerli' ve 'milli' bir tezgâha bırakır. Özellikle Antep, dünyada IŞİD'in kalelerinden biri olur. Şehir bir tarafıyla, Rakka'yı Türkiye'ye kopyalayıp yapıştırmaktır. 'Türedi mescid', dernek ve Kuran kurslarının önünde, 'türedi motosikletli' şalvarlı, sakallı gençler toplanmaya başlar. Cihatçı mahalleleri oluşur. Devletin görmemesi mümkün değildir. Görmezden gelinir. Dahası... Yol verilir.

Suriye-Antep hattından, bir ülkenin yıkımına benzin taşınır. Yabancı savaşçılar ile Türk olanlar iç içe geçmeye başlar. Suriye'de fetih umudu azalırken, Türkiye yapılanması başka bir amaca hizmet edecektir. İhtiyaç duyulan içerideki ve dışarıdaki savaşın temel yüklenicileri IŞİD'cilerdir. Bir ihale mi arıyorsunuz? O ihalenin tarihi 7 Haziran-1 Kasım 2015 tarihindeki seçimlerdir.

IŞİD'ciler Türkiye'deki savaşın da taşeronları olacaktır.

Ankara Katliamı, 'olay günü de olmak üzere' 62 istihbarata rağmen engellenemedi?

Suruç eylemcisi Şeyh Abdurrahman Alagöz nasıl olup da emniyet binasının önünden geçerek, Amara Kültür Merkezi'ne ulaştı?

Diyarbakır bombacısı Orhan Gönder, 5 Haziran 2015'teki patlamadan bir gün önce otel odasında gözaltına alınıp arama kaydına rağmen niye serbest bırakıldı?

Binlerce sayfalık; dosyalar arasından öne çıkan basit sorular bile 'taşeronların durumunu' kolay yoldan anlaşılır hale getirecektir.

Ankara Katliamı Davasının ilk duruşmasında IŞİD araçlarında bulunan parmak izlerine rağmen serbest bırakılıp mahkemede 'lütfen' tutuklanan Suphi Alpfidan'ın söyledikleri açıktır: "Diğer sanıkları dışarı çıkarın Antep emniyetinde olan bitenle ilgili tüm bildiklerimi anlatayım!"

Yine bir başka sanık Mehmeddin Baraç, aynı duruşmada açık açık mesaj vermek için AKP gençlik kolları üyesi olduğunu gizlememiştir. Bir diğeri Nusret Yılmaz, İnsani Yardım Vakfı (İHH) ile Suriye'deki kamplara girip çıktığını anlatmıştır.
Cumhuriyet davasının, görüldüğü gün, IŞİD Antep patlaması sanıklarından 39'una tahliye verilmesinin altı boş değildir. Aslında Ahmet Şık, Ankara Katliamı'nı organize eden, kendini polis operasyonunda patlatan ve halen ortada otopsi raporu bulunmayan Antep Emiri Yunus Durmaz'ın karısı Nesibe Durmaz'la aynı kefeye konulmuştur?

Nasıl mı? IŞİD militanlarının 'konuşmama şerhi' türlü başka pazarlıklar içindedir. Antep dosyasında açık açık 'Salın bunları, konuşmasınlar talimatı' hissedilmektedir.

Ahmet Şık konusunda ise tamamen farklı bir uygulama işletilmiştir, benzerlik de buradadır:

"Tutun bunu konuşmasın!"
Türkiye'de dava kaçırmak geleneği; iktidarın hesabını veremeyecekleri ile ilgilidir. Yine çok önemli bir dava olan IŞİD Antep Katliamı davasının, Cumhuriyet Davası ile aynı gün olması kamuoyunun ilgisini uzaklaştırmakla alakalıdır. Çok tehlikeli bir gelişme olarak bir sonraki Cumhuriyet duruşmasının Silivri'deki kapalı oturumla görülecek olması da aynı mantığa dayanır.
Ne IŞİD'cilerin ne Cumhuriyet'çilerin sesi duyulmasın!

Herhalde Türkiye tarihinde, bu kadar çok ve önemli davalar bir araya gelmemiştir. Bu sadece iktidarın beceriksizliği, talihsiz bir döneme denk gelmesi anlamı taşımaz. Çünkü dosyaların tümü aslında AKP ve Saray rejimi ile doğrudan ilgilidir.
'Susacaksın' baskısına ve altındaki korkuya bu açıdan bakılabilir.

Bu hengâme içerisinde AKP ve Saray iktidarının unuttuğu önemli şeyler var. Belgeler, arşiv, olan biten her şey tarihe kayıtlı. Ortada çok fazla suç var. Tanıklarını, müdahil olanları, işin içine karışanları istedikleri kadar bastırsınlar bu mümkün olamayacaktır. AKP ve Saray sırtına aldığı çuvalla ilerlerken, o mızrak herkes tarafından görülmektedir.

Bu sadece Türkiye kamuoyu açısından geçerli değildir. Sözgelimi Almanya korkusu, sadece ekonomik yaptırımlarla ilgili değildir.

Taşları bağlayıp, itleri salmışlar dedikleri... Asla işe yaramayacak!