Devlet kendine yapılan hizmeti unutmuyor, karşılığını er ya da geç veriyor.

19 yıl önce Bayrampaşa Cezaevi’ne Tufan Harekat Planı çerçevesinde düzenlenen ve 12 kişinin öldüğü Hayata Dönüş Operasyonu’ndaki kamu görevlilerini araştırmakla görevli Savcı Ali İhsan Demirel’e “görevi kötüye kullanmaktan” açılan dava 9 Nisan 2015’te sonuçlanmış, Yargıtay 5. Ceza Dairesi, Demirel’e 1 yıl hapis cezası vermişti.

Hukuken ve kanunen uygun olsa da siyaseten şaşırtan karar, yani “yanlış hesap” Yargıtay Ceza Genel Kurulundan döndü, ceza bozuldu.

Yargıtay’ın geçen hafta müdahil avukatlara tebliğ edilen kararındaki bozma gerekçelerinden biri, “savcının dosyayı sürüncemede bırakmasının somut ve belirlenebilir bir zarar oluşturmamasıydı”. Buna kanıt olarak da AİHM’in Erol Arıkan kararında, tazminatın savcıya değil, devlete ödetilmesi gösteriliyordu. Sanki herhangi bir tazminatın kuruma değil de sorumlu bireye ödetilmesi vakiymiş gibi.

Oysa operasyonun ardından ambulanstan inerken yanan yüzüyle fotoğraflanan Hacer Arıkan’a da 20 bin Euro tazminata hükmedilen aynı AİHM kararında, etkin soruşturma yapılmadığı için yaşam hakkının ihlal edildiği net bir şekilde ifade ediliyordu.

Demirel’in ceza aldığı 4 yıl önceki duruşmada kararı açıklayan Yargıtay 5. Ceza Dairesi Başkanı Bahri Demirel de savcının, ihmali davranışla görevi kötüye kullanma suçundan Türk Ceza Kanunu’nun 257/2. maddesi uyarınca, “suçun işleniş biçimi, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, failin kasta dayalı kusurunun yoğunluğu” dikkate alınarak üst sınırdan 1 yıl hapis cezası verilmesine karar verildiğini açıklamıştı.

Hatta kararda, “Sanığın duruşmadaki tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği konusunda kanaat oluşmadığına” hükmedilmişti. Sanığın savcı olduğu bir davada verilen bu şaşırtıcı hüküm de Yargıtay’ın bozma kararında eleştirildi: Ali İhsan Demirel’in yıllarca sanıkları devre dışı bıraktığı dosyadaki pratiğini, başka bir davada da uygulayabileceğinin kanıtı olmadığını ileri sürerek…

Demirel neden mi ceza almıştı?

Uzun yıllar süren soruşturmada sanıkların ifadesi ya alınmadı ya talimatla bulundukları adliyede usulen alındı; istenen bilgi veya belgeleri göndermemekte ısrar eden kurumlara eyvallah, dendi; operasyona bizzat katılan askerlerin kimliği bile tespit edilmedi; emri kimin verdiği sorgulanmadı; rütbeli askerlerin kendi beyanlarına dayanılarak haklarında takipsizlik kararı verildi…

Ama en başta söylediğim gibi devlet, hizmetini karşılıksız bırakmadı. Çünkü Demirel sadece “umursamaz” bir savcıdan fazlasıydı. Hakkındaki iddianameye göre, “Soruşturmayı faili meçhul evrak olarak sürdürmüştü.”

Belki de bu yüzden onca kanıt ve dahi gerekçeli kararda atıf yapıldığı üzere AİHM kararı bile varken hapis cezasının bozulmasına karşı çıkan Yargıtay üyeleri bile, yazdıkları şerhte sadece “karara katılmıyoruz” dedi. 51 sayfalık bozma kararındaki şerhler birkaç cümlelik yer kapladı.

Ve dava tam da 19 yıl önce planlandığı gibi, halen teknik aksaklıkların giderilemediği, sanık ifadelerinin bile alınamadığı âtıl bir dosya olarak zamanaşımına doğru hızla ilerliyor.

Devlet hiçbir işini yarım bırakmıyor.