"Gece bekçisi devlet" benzetmesi liberal devlet anlayışını hicvetmek için kullanılır. Klasik liberaller devletin, sadece düzeni sağlamasını, ekonominin ve sosyal ilişkilerin dışında kalmasını savunur.

"Gece bekçisi devlet" benzetmesi liberal devlet anlayışını hicvetmek için kullanılır. Klasik liberaller devletin, sadece düzeni sağlamasını, ekonominin ve sosyal ilişkilerin dışında kalmasını savunur. Devlet asayişi, piyasanın güven içinde işlemesini sağlasın, gerisine karışmasın! "Gece bekçisi devlet" kavramı devletin çekildiği minimum nokta olarak bilinir.
Son on yıllarda yeni-liberaller ve yeni-muhafazakarların bunun çok çok ötesine gittikleri, güvenlik ve savaşın da büyük ölçüde özelleştiği ve piyasalaştığı biliniyor. Paralı askerlerden, özel askeri lojistik faaliyetlere kadar, bizzat orduların da özelleştirme sürecine girdiğini Irak işgali gözler önüne serdi.
Giderek artan bir biçimde, devletin her türlü faaliyetinin özelleşmesi, "etkin-verimli" devlet için pek çok kamu hizmetinin piyasadan satın alınması gündeme gelmekte. Bu aslında piyasa toplumu yaratma fikrinin doğal sonucundan başka bir şey değil. Eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik özelleşiyorsa neden güvenlik, vergi toplama ve adalet hizmetleri de özelleştirilmesin? Bu alanların rekabete açılmasıyla devlet daha "küçük" daha "etkin" ve daha "masrafsız" hale gelir. Böylece vergiler çarçur olmaz, devlet büyük bir "ihale aygıtı" haline getirilir, siyasetçiler de ihale takibinden sorumlu olurdu!
Bu projeye güvenlik işinden başlamak da oldukça mantıklı ve cezbedici. Çünkü artan sosyal tahribat ve adaletsizlik doğal olarak "güvenlik" sorunlarını da artırmaya başladı. Bankaların ve şirketlerin güvenliğiyle başlayan özel güvenlik, giderek apartmanların, sitelerin güvenliğine kadar genişledi. Her yer güvensiz hale gelmeye, gelir uçurumu ve yoksulluk arttıkça duvarlar, çelik çitler yükselmeye başladı. Duvarların ve güvenlik kulübelerinin arkası belki güvenliydi ama sokak güvensizdi. Sokağın güvenliği sağlanmalıydı. Ve nasıl SSK kuyruklarından bıkan vatandaşa, hastanelerin devri bir çare olarak pazarlanabiliyorsa, sokakları güvensiz hissedenlere de "özel sokak güvenliği" pekala pazarlanabilirdi.
"Sosyal" olma işlevini çoktan unutmuş olan devlet, sokakların güvensiz oluşunun, kapkaçın ve soygunun hangi sosyal yapıdan beslendiğini görecek ve sokakları güvensiz kılan şeyin, bir güvenlik sorunu olmadığını anlayacak durumda değil. Oysa piyasa toplumu yaratmaya yönelik "büyük liberal taarruzun" yarattığı sosyal tahribatın kaçınılmaz sonucudur yaşananlar.
Artan güvensizlik duygusuna dahiyane çözüm DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar'dan geldi. Ağar, sokak güvenliğinin özelleştirilmesini teklif ederek, her sokakta özel güvenlik sorumlularının oluşturulmasını ve bunların ücretlerinin de o sokakta oturan yurttaşlardan alınmasını önerdi. Eski polis müdürü ve İçişleri Bakanı Ağar'ın güvenlik konularındaki uzmanlığı herkesin malumu! Söz konusu öneri eskilerin deyimiyle müktesebatıyla mütenasip (geçmişine uygun) bir öneri olunca ciddiye almak gerekir.
Kendisinden, bazı ülkelerde bakanların korumasız gezebildiği, işlerine metroyla gidip gelebildiğini ve sokak kapıları kilitlenmeyen evlerin var olduğunu hatırlamasını beklemiyorduk kuşkusuz. Ama devletin temeline "dinamit" koyan ve devleti minimum vazifelerinden alıkoyan bu öneri de şaşırttı doğrusu.
Ağar'ın önerisi, "bildiğimiz anlamda devletin sonu" anlamına gelen oldukça neo-liberal bir öneridir. Bu öneri daha da geliştirilebilir. Emniyet hizmetleri bölünerek özelleştirilebilir. Örneğin sokak bekçiliği bir özel güvenlik şirketine, "polis imdat" servisi bir başka şirkete ihale edilebilir. Laboratuar incelemeleri pekala bu konuda uzman bir başka şirkete verilebilir. Adliyelerin ve ceza evlerinin işletmesi de neden özelleştirilmesin? Bir adliyenin işletmesi bir şirkete diğeri bir başkasına verilirse artan rekabet sonucu adalet de hızlanabilir!
"Piyasa toplumu" ve "bırakınız yapsınlar" fikrinin geleceği yer burasıdır. Sosyal güvenliğin piyasalaştırılmasıyla, verimli kamusal işletmelerin piyasaya peşkeş çekilmesiyle, SEKA'nın kapatılmasıyla, sokak güvenliğinin özelleştirilmesi fikri aynı yeni-liberal ideolojinin değişik ürünleridir. Sosyal devlet elden gidiyor diye yakınırken, "gece bekçisi" olarak da devletin sona erdiği, devletin sadece ihale bedellerini ödeyen bir mekanizmaya dönüştüğü zamanlara mı gidiyoruz?
Bir soru bütün rahatsızlığıyla yanıt bekliyor: Sağlık paralıysa, eğitim paralıysa, Sosyal Güvenlik Reform tasarısında yazdığı gibi sosyal güvenlik "cepten" karşılanacaksa, sokakların güvenliği paralı olacaksa, devlet denilen aygıt en sıradan temel işlerini yapmaktan aciz kalacaksa, neden vergi verelim ve neden bir devlete ihtiyaç olsun?