Devletten vatandaşa uzatılan ‘şefkat’ eli!
Deprem bölgesinde arama kurtarma çalışmaları dördüncü gününde devam ediyor. (Fotoğraf: AA)

“Amcalarım, ninelerim, teyzelerim, kardeşlerim… Devletten size müjde, imar barışı geldi”.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın 2018’de hazırladığı imar barışının reklam filmine Hasan Kaçan bu ifadelerle başlıyor. Vatandaşın biri soruyor; “Hasan Bey, nedir bu imar barışı?”. Hasan Kaçan cevaplıyor; “Devletten vatandaşa uzatılan şefkat eli”…

O şefkat elini bekleyen binlerce insan göçük altında ezilerek ya da donarak can verdi, vermeye devam ediyor. Tüm Türkiye, sıcak yatağında uyumaya utanıyor. Hayatta kalanların yemeği, suyu yok. Sokaktakilerin battaniyesi, çayı, çorbası yok. Enkazlar ne zaman kaldırılır bilen yok. Henüz girilemeyen mahalleler var. Toplam ölü sayısına ilişkin tahmin yürütülüyor ama kesin sayıyı kestirebilen yok. Peki Hasan Kaçan’ın ifadesindeki “Şefkat eline” ne oldu?

11 Mayıs 2018’de yani 24 Haziran 2018 genel seçimlerinden sadece 1,5 ay önce çıkarıldı son imar barışı. 31 Aralık 2017’den önce yapılan ve imar izni olmayan neredeyse tüm yapılara belli bir tutar karşılığında izin veriliyordu. Hem hazine kazanacak hem de kayıtsız yapılar affedilmiş olacaktı.

Kaçak yapılara af bir anda seçim şekeri olmuştu. Seçim bitti ama bu sefer de 31 Mart 2019 yerel seçim gündemi yaklaştı. Böylece imar barışının süresi Haziran 2019’a kadar uzatıldı. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un açıklamasına göre 9 milyon 210 bin kişi imar affından faydalandı. Hazinenin kasasına da 50 milyar liraya yakın para girdi. Bir deprem ülkesinde yaşayan insanların, kaçak yapıların affedilmesine itiraz etmesi beklenirdi ama iktidarın kendisi de ne denli yozlaştığımızı farkındaydı. Kaçak yapılarla oy toplanabiliyordu.

BOMBANIN ÜSTÜNDE OTURUYORLAR

İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Ankara Şube Başkanı Selim Tulumtaş imar barışıyla kaçak binaların affedilmesini “2 milyon 700 bin kişi bombanın üstünde oturuyor” ifadesiyle değerlendirdi. Kimse tedirgin bile olmadı, umurumuzda değildi. İMO’nun raporlarına göre 900 bin binanın yıkılması için depreme bile gerek yoktu, her an yıkılabilirdi. İmar affıyla bu binalar da yapı izin belgesi edindi.

Sabah Gazetesi 12 Mayıs 2018’e “Bir paket açıldı, herkes kazandı” manşetiyle çıktı. Manşetin spotuna “Ruhsatsız ve imara aykırı 13 milyon mülk sahibinin yüzü güldü” notunu düştü. Aynı gazete 8 Şubat 2023’te “Devlet bütün gücüyle sahada” manşetini attı.

Sorun yalnızca imar aflarında mıydı? Hayır! İmar aflarına yabancı bir halk değiliz. Son 70 yıldır köyden kente göçe zorlandık ve barınma sorununu gecekondularla çözdük. Cumhuriyet dönemi boyunca çıkarılan imar afları da aslında seçimlerden önce gecekondu mahallelerine dağıtılan şekerlerden oldu. Fakat, 2000’li yıllarla beraber başlayan kentsel dönüşüm, imar aflarına boyut kazandırdı. Artık gecekondu semtlerine apartmanlar dikilecekti. Arsa sahibiyle müteahhit kat karşılığı anlaşacak, gecekondular yıkılacaktı. Öyle de oldu, Türkiye’nin büyük kentlerinin “gecekondulu yoksul mahalleleri” bu yöntemle “apartmanlı yoksul mahallelere” dönüştürüldü.

Ancak müteahhit ve mülk sahibinin anlaşmasına dayanan “Kentsel dönüşüm” depreme dayanıklı bir yapı stoğu yaratamazdı, yaratamadı da… Müteahhitler, mülk sahipleriyle anlaşırken birbirleriyle rekabete girişti. “Bizim arsayı istiyorlar da karşılığında 1,5 daire veren de var, 2 - 3 daire veren de…”. Bu pazarlığın sonucu olarak kentsel dönüşüm, günün sonunda depreme dayanıklı konut yapmak yerine müteahhidin ve mülk sahibinin zenginleşme yolları aradığı bir projeye dönüştü. İktidar da bundan son derece memnundu. Zenginleşen müteahhitler partiye para akıtıyor, gecekondudan kurtulan aileler iktidarı oylarıyla besliyordu. Ekonomi de konut sektörünün öncülüğünde büyüyordu. Daha ne olsundu?

Fakat 2010’lu yıllardan itibaren kente göç durdu. Köyler boşaldı, kente göç edecek yoğun nüfus hareketliliğinin sonuna gelindi. Böylece konut sektörüne yeni bir dışsal katkı olarak göçmenler devreye girdi. Ancak sayısı milyonları bulan göçmen nüfus hareketliliği de sonsuza kadar süremezdi. O da yavaşlayınca, devreye “Yabancıya vatandaşlık karşılığı konut satışı” devreye sokuldu. İktidar konut sektörünü ayakta tutmaya çalışıyordu ama tablo pek berrak değildi. 2010’lu yılların ikinci yarısında konut sektörü için alarm zilleri çalmaya başlamıştı.

TÜİK verilerine göre son 3 yılda inşaat maliyetleri yüzde 268 oranında artmış. Arsa fiyatları da aynı şekilde. Bu çalışma şartlarında orta gelirli haneler için ev satın almak hayal bile değil. Peki müteahhit nasıl para kazanacak? Bu sorunun cevabını sanırım artık biliyoruz. Ya malzemeden çalacak ya kaçak kat çıkacak. Denetim mi? Birkaç kuruş rüşvet, olmadı partiden yetkililere açılacak bir iki telefonla halledilebilen şeyler bunlar. Hiç olmadı bir imar affı daha çıkarttırırlar. Nitekim 25 Temmuz 2022’de yani sadece 4 ay önce, Büyük Birlik Partisi milletvekili Mustafa Destici imzasıyla yeni bir imar affı teklifi Meclis’e sunuldu. Meclis Başkanlığı tekliği 11 Ekim 2022’de komisyona sundu. Hala komisyonda bekleyen teklif, 6 Şubat Depremi olmasaydı, belki de seçimden önce yasalaşacaktı. Herhalde artık bunu konuşacak bir yüz kimsede yoktur.